Ukrayna, Rusya’nın tarih sahnesine çıkışında, Sovyetler Birliğinin kuruluşu ve yıkılışında etkin bir rol oynamıştır. Sovyetler Birliğinin kuruluş sürecinde Sovyetler Birliğinin tarım politikalarına karşı ilk ayaklanmalar da Ukrayna’da olmuştur. Sovyetler Birliğinin çöküşünün öncü sarsıntısı olarak adlandırılan Çernobil Nükleer faciası da Ukrayna’da yaşanmıştır. Çernobil faciasından birkaç yıl sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmış; merkezini ABD’nin oluşturduğu tek kutuplu bir dünyanın oluştuğu söylenmeye başlamıştır. Bu dönem aynı zamanda Küreselleşme/Globalizasyon olarak da adlandırılmıştır. Bunun en önemli sonucu Doğu Avrupa olarak adlandırılan Polonya, Litvanya, Letonya, Ukrayna gibi ülkelerin ABD/AB bloğuna geçmiş olmalarıdır. Bu geçiş süreci Litvanya, Letonya ve Polonya gibi ülkeler için fazla sancılı değilken, Ukrayna için sancılı olmuştur. Ukrayna kah, Rusya yanlısı yönetimler kah ABD/AB yanlısı yönetimler tarafından yönetilmiştir. Yirmi yıllık ulus-devlet tarihinde siyasal istikrar yüzü görmeyen Ukrayna’nın 2013 yılının sonunda yeniden yönetime karşı ayaklanmanın merkezi haline geldi. Bunun sonucunda Ukrayna Parlamentosu Devlet Başkanı Yanukoviç’i görevinden alırken, muhalif lider Timoşenko bulunduğu hapisten serbest bırakıldı. Yanukoviç, görevinin başında olduğunu söyleyerek başkent Kiev’i terk ederek Rusların etkili olduğu Doğu Ukrayna’ya kaçmak zorunda kaldı. Öyle görülüyor ki, Ortadoğu’da özellikle Suriye’de karşı karşıya gelen ABD-AB/Rusya, Ukrayna’da karşılıklı olarak kılıçları çekmiş durumdalar. Siyasi destek vererek, Devlet Başkanını deviren ABD-AB’ye karşı Rusya Ukrayna’ya askeri müdahale yapmanın işaretlerini göstermeye başladı. Öncelikle askeri üslere sahip olduğu Kırım’a asker göndermeye başlaması Ukrayna için zor bir sürecin başladığının işaretleridir. Kuşkusuz bundan en çok zarar görecek olan da Ukrayna’daki halklar olacaktır.

Nasıl ki, Rusya’nın Akdeniz’deki askeri varlığı Suriye’de Esad yönetiminin devamına bağlıysa, Karadeniz’deki askeri varlığı da Ukrayna’da kendisine yakın yönetimlerin varlığına bağlıdır. Bu nedenle, Rusya’nın Ukrayna’da yaşananlar karşısında sessiz kalması mümkün değildir. Ukrayna’ya müdahale, Rusya’nın arka bahçesine müdahaledir. NATO’nun Doğu Avrupa’ya yayılmasının dönüm noktası olarak da görülen Ukrayna’da ABD/AB ile Rusya karşı karşıya gelmiş durumdadırlar. Bu sorunun barışçı yöntemlerle hal edilmemesi durumunda Avrupa’nın göbeğinde mini bir Dünya savaşı yaşanabilir. Aslına bakacak olursak Ukrayna’nın sorunlarını ne ABD ne de Rusya çözebilir. Her iki gücün geçmiş pratiklerinin Ukrayna’yı getirdiği nokta Ukrayna’nın fiilen bölünmüş duruma gelmiş olmasıdır. Bir yandan başkent Kiev’in yer aldığı Ukraynalı’ların oluşturduğu Batı Ukrayna, diğer yandan çoğunluğu Rusların oluşturduğu Doğu Ukrayna, son olarak da özerk bir cumhuriyet olan Kırım. Bu üç bölgenin direnç noktası Kırım olacak gibi. Bir anlamda Kırım’a hakim olan Ukrayna’ya da hakim olacaktır. Ukrayna üzerinde dış güçlerin hakimiyet kurma çabası Ukrayna’yı Suriye haline getirebilir. Nasıl ki, Suriye’de işler içinden çıkılmaz duruma geldiyse, Ukrayna’da da içinden çıkılmaz duruma gelebilir. Özellikle Batılı güçlerin, Suriye’de Esad’ı devirememesinin nedeni olarak gördükleri Rusya’yı Ukrayna üzerinden vurma çabası burada açık olarak görülüyor. Başka bir deyişle ABD/AB, Rusya’dan Suriye’nin rövanşını almaya çalışıyor. Üstüne üstlük bunu geniş halk kitlelerine dayanarak yapmıyor. Kendi amacına uygun Liberal ve Ortodoks sağcı figürler üzerinden yapmaya çalışıyor. Bu açıdan bakıldığında ne Rusya ne de ABD/AB diyen geniş kesimlerin sesi de kısılmaya çalışılıyor. Rusya’nın yapmak istediği de bunun başka bir versiyonudur. Böylece,Ukrayna’nın Mahnovist[1] hareketinin devrimci dinamiği yok edilmeye çalışılıyor. Çünkü Ukrayna’yı bir arada tutacak yegane güç Mahnovist devrimci dinamiktir. Uluslar arası güçlerin hakimiyet alanından Ukrayna’yı koruyacak başka bir güç de yoktur.

Türkiye’deki değişik kesimlerin Ukrayna’ya bakış açısı Rusya veya ABD/AB bakış açısından farklı değildir. Esas olarak bakıldığında gerek Avrupa ve ABD, gerekse Rusya Batılı birer güçtürler. Sorunu çözme yöntemleri farklı olsa da ne olursa olsun Batının birliği ve Batının liderliği çerçevesindedir. Bu bakımdan İlk ve Ortaçağ’da ulus olarak varlığı/yokluğu hissedilmeyen Rusya’nın toparlanıp 15.Yüzyıldan itibaren devlet olarak ortaya çıkışı ile Tarihten Yunanlılığın/Bisans’ın geri çekilişiyle doğrudan bağlantılıdır.Tekrar edecek olursak, Batının Doğu ucunu koruyan Yunan’ın bu etkinliğini yitirmesi Rusya’yı doğurmuştur. Rusya’nın Hıristiyanlık dinini kabul etmesi de bunu kolaylaştırmıştır. 18, 19. Yüzyılda bunu Batılılaşma ile taçlandıran Rusya böylece iki yüzyılı aşkın süreden beri gerek Doğu/Batı çatışmasında gerekse Batılılar arasındaki çatışmada sürekli olarak rol oynamıştır. Batılı hiçbir güç bunu görmezlikten gelmemiştir. Ya savaşarak ya da uzlaşarak Rusya’nın gücünü Batı’nın egemenliğini pekiştirmekte kullanmak istemişlerdir. Rusya’nın diğer Batılı güçlerle farklı versiyonu ilişkisi, Rusya ve Avrupa arasında yer alan ulus ve halkların kabusu olmuştur. Özellikle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğunun gerileşişi ve giderek yıkılışı bu korkunçluğu had safhaya getirmiştir. Rus İmparatorluğunun yıkılıp yerini Sovyetler Birliğine, Sovyetler Birliğinin yıkılıp yerini Rusya Federasyonuna bırakması bu gerçeği değiştirmesi bir yana daha fazla halkların aleyhine işlemiştir. Bu Güney Amerika’ya, Ortadoğu’ya, Asya’ya, Afrika’da etkisini göstermiştir. Esasen “Balkanlaşma” denilen süreç Rusya’nın etkili olmasıyla birlikte gündeme gelmiştir. Güney-Kuzey Yemen, Kore, Wietnam, Yugoslavya, Lübnan vs. bunun sonucudur. Kürdistan’ın parçalanmasında da bunun etkisi belirgindir. Son olarak Ukrayna’nın kaderi de böyle olacaktır. O yüzden kendisine sol/sosyalist olarak görenlerin Rusya yanlısı olmaları halkların yanında olmaları anlamına gelmez. Aynı şekilde bu konuda Rusya’yı da eleştirmek ABD/AB yanlısı anlamına gelmez. Konuya Rusya’nın Doğu-Batı çatışmasındaki rolü bakış açısıyla bakıldığında sonuç olarak Rusya’nın çözümünün Batı çerçevesinde olduğu görülecektir. Bu da şimdiye kadar ezilen halklar ve sınıflar lehine bir şey getirmediği gibi bundan sonra da getirmeyecektir.

Ukrayna, Kafkasya ve Orta Asya'nın enerji kaynaklarının Avrupa'ya aktığı stratejik bir mevkide yer alır. AB-ABD bu kaynakları kendi çıkarları adına kontrol etmek isterler. Hem Rusya’nın hem de ABD/AB’nin kendi planlarını gerçekleştirecek figürler oluşturmalarının asıl amacı Ukrayna’nın bağımsız ve özgür bir ülke olmasını engellemektir. Yuliya Timoşenko’nun da Yanukoviç’in de ortak noktası boğazına kadar yolsuzluğa bulanmış olmaları değil mi? Timoşenko da Yanukoviç de Ukrayna’nın ulusal çıkarları için ne yaptılar? Birisi ilk fırsatta ağa babası Rusya’nın yanına koşarken, diğeri Almanya’ya koşmuyor mu? Siyasi geleceğini kendi halkında değil de dış küresel güçlerde aramıyor mu? Bunlar mı Ukrayna’yı kurtaracaklar? 

Ukrayna, uluslar arası çekişmedeki aktörleri yeniden görmemizi sağlıyor. Suriye’de yaşatılan duruma benzer bir durum Ukrayna’da yaşanmaya başlıyor. Bunun en önemli göstergelerinden biri de Türkiye Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun Kiev ziyaretidir. Tıpkı, Suriye’de yaptıkları gibi Ukrayna’nın bütünlüğü ve birliğinden dem vuran da Davutoğlu’nun kendisidir. Davutoğlu Suriye’nin de birliği ve bütünlüğünden söz ediyordu. Suriye’nin geldiği nokta ortadadır. Türkiye’nin de Ukrayna sorununa dahil olması, Ukrayna ile Suriye arasında paralellik olduğunun göstergesidir. Ukrayna sorunu konusundaki Türkiye’nin konumlanışı Türkiye’nin Suriye konusundaki konumlanışını da gösterecektir. AKP’nin Cemaat’le kavgası, Cemaat’in giderek CHP ve MHP’yi yanına çekmiş olması, özellikle Batı’nın AKP hükümeti ile sorun yaşıyor olmasının yansımaları kendisini burada da hissettirecektir. Bu açıdan bakıldığında ABD ve AB ile sorun yaşayan AKP hükümetinin Ukrayna konusunda yapacağı tercih/kiminle hareket edeceği AKP’ye Batı desteği bakımından yeni bir fırsat kapısını açabilir. Başka bir deyişle Ukrayna sorunu AKP hükümeti için fırsata da dönüşebilir.(İç politikada rahatlaması açısından) Türkiye Hükümeti, Ukrayna’da ABD/AB/NATO’dan yana tavır takındıkça, neo-conlarla arasını düzeltebilir. Bu da sorunların çözümüne Batı desteği odaklı bakan cemaat ve CHP, MHP için iyi olmayabilir.

 



[1] Anarşist partizan önder Nestor İvanoviç Mahno, Rus Devrimi ve İç Savaşının en renkli ve kahraman kişilikleri arasındadır. Tarihte anarşistlerin genişçe bir zaman diliminde büyük toprak parçalarını denetledikleri pek az örnekten biri, Mahno’un Ukrayna’da önderliğini yaptığı harekettir. (Paul AVRICH, Anarşist Portreler, Çeviren Osman AKINHAY,Doruk Yayınları 2003,s.167-186)