Şemdinli Bağlar dolaylarında, PKK militanlarıyla BDP milletvekillerinin kucaklaşmaları RTE’ye, “Bu ne muhabbet?” sorusunu sordurturken Cumhurbaşkanı’nı, AKP’li bakanları üzmüş görünüyor. Bekleneceği gibi, MHP’sinden bir dizi CHP’lisine, geniş bir kesim pek içerledi bu görüntüye. Oysa, olağanüstü, umulmadık bir fotoğraf yok ortada. Kürt siyasetinin legal partilerinin hiçbiri PKK ile aralarında mesafe olduğunu, ayrı düşünüp ayrı davrandıklarını söylemediler ki... Bundan dolayı milletvekillikleri düşürülüp içeri atılanlar olmadı mı? Oldu. Ardı ardına kurulan ve artık bir çırpıda isimlerini hatırlamadığımız Kürt siyaseti partisinin hangisi PKK’den ayrı, onun yaklaşım ve yöntemlerini eleştirdiğini söyledi ki? Hiçbiri. “Siz başkasınız, sivil siyaset yapıyorsunuz, PKK silahlı terörist, onlarla aranıza mesafe koyun, onları kınayın, onlardan uzak durun” diyenler ve böyle olmasını isteyenler, hep ağaçla uğraşırken ormanı gözden kaçıranlar oldu.
Bu devekuşu tutumu sağdan sola, tüm ana akım siyasete hâkim olurken, Kürt siyaseti de bildiği yoldan şaşmadı. Hem dağda silahlı külahlı kadrolarını korudu hem de “ovada siyaset”te yol aldı. Yapılan yerel ve genel seçimlerde ağırlığını duyurdu. Kürt siyaseti, bugün, irili ufaklı 100 dolayında belediyeyi yönetir vaziyette ve 2007, 2011 genel seçimlerinde artan oy oranları ile -yüzde 10 barajlarına rağmen- TBMM’de grup oluşturacak kadar milletvekili ile temsil edilir durumda. 2009’da Habur’da silah bırakmış üniformalı PKK’lileri karşılayan AKP iktidarı, yönetemediği bu açılım sürecinin ardından ‘güvenlikçi politikalara’ dönüş yaptı. KCK operasyonları altında 7-8 bin Kürt siyasetçi kadrosu gözaltına alındı, tutuklandı. Bunların aralarında milletvekilleri, belediye başkanları da var. Kürtlerin önder gördükleri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit politikası ile de “güvenlikçi politikalar” koyultuldu. Mesele, “Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunları vardır” çizgisine kadar geriletildi.
***
Suriye sorunu ile birlikte Ortadoğu’da yeniden dizilen taşlar, Irak, İran ile Türkiye’nin şeker renk hali, Kürt siyasetine, hele ki PKK’ye yeni ufuklar açtı. Suriye Kürt özerk bölge girişimi ile yeni bir mevzi kazanan örgüt, artan özgüven ve dönemin sunduğu fırsatlarla vur-kaç taktiğinden, vur-kal taktiğiyle topluma AKP rejiminin “güvenlikçi” politikalarının kofluğuna dair mesajlar vermeye başladı. Kılıçdaroğlu, Bağlar buluşması için, “PKK orada, BDP orada, medya orada, devlet nerede?” derken durumu özetliyordu. PKK, tam da bunu söyletmek istiyordu. Hakkâri de gövde gösterisine yeltenen İçişleri Bakanı’nın başına gelenler ise bozgunun özetiydi zaten...
Doğrusunu söylemek gerekirse, PKK, bu “alan hâkimiyeti” taktiğiyle AKP rejimini sarsmıştır, karizmasını çizmiş, kimyasını bozmuştur. Ancak bu görünümün tüm toplumda PKK ve Kürt siyasetine sempatiyi artırdığını sananlar yanılırlar. Bu görünüm, PKK sempazitanı Kürtleri, onlarla dayanışanları sevindirebilir ama MHP’lisinden CHP’lisine büyük bir kesimde, AKP’nin düştüğü acizliğe sevinmekten çok, bir kızgınlık, öfke duygusu hâkimdir. Çünkü öteden beri vatan toprağı bildikleri köşelerde, alıştıkları devlet gücünü görememekten dolayı kızgın ve kırgındırlar. Bu duygunun da etkisiyle, zaten malumun ilanı olan BDP-PKK kucaklaşmasını da hazmedememekte, barışa, kardeşliğe, sağduyuya hiç de hizmet etmeyen duygu seli topluma hâkim olmakta, BDP’yi kapatmaya, milletvekilli dokunulmazlıklarının kaldırılmasına heves ve niyetin iklimi, kamuoyu, kolayca oluşturulmaktadır.
***
PKK, BDP, KCK, gibi kısaltmaları olan oluşumlar, Kürt siyaseti ile ilgili bir bütünün parçalarıdır. Bu yeni bir şey değil; herkes bilir. Bilir de kabul etmek istemez. Olmayacak duaya aminle, günün birinde BDP’nin PKK’den ayrı duracağını, PKK’nin her nasılsa, durduk yerde, beklentileri yerine getirilmeden silah bırakacağını, bunların dışında başka uysal Kürt siyasetlerinin inisiyatif alacağını umarak geçti on yıllar. Öyle olmadı, olacağa da benzememektedir.
Artık her kesime giderek hâkim olan akıl tutulmasından sıyrılıp yeniden barışçı çözüme odaklanmak şart. “Büyük Kürdistan, kurtarılmış bölgeler” gibi toplumu kutuplaştıran umacılara sarılıp kardeşliği dinamitleyen söylemlerden uzak durup, empati, sağduyu, akıl hâkim kılınmalıdır. Her tür şiddet kınanmalı, ülke bütünlüğü içinde bir arada yaşamak ve eşit yurttaşlar olarak kabul görmek istiyoruz, diyenleri bir kez daha anlama ve ne isteyip ne istemediklerini, isteklerinin ne kadarının makul, karşılanabilir şeyler olduğunu tartışmak için elimizde hâlâ fırsat var, zaman var. Çok şey kaybedildi, daha fazlasını kaybetmeden yeni bir şey yapılmalı.
Silahla, zindanla, parti kapatmalarla bir şey elde edilmiyor.
Müzakere ile, konuşarak sorunları çözme yolundan yana, hep barıştan yana olmalı gayretlerimiz.