Canımın yongası, sevdiğim,
Bir kaç gün çaldık ilkbahardan
Geçtik yıllardır özlediğim
Erguvan ışıklı kıyılardan
(Eski Nisan-Ataol Behramoğlu)
Hani hayat eğlencedir, sevmektir, inanmaktır, güvebnektir, mutluluktur, derken aklıma birden Galiçya Çephesi geldi haberlerde Libya’ya Asker gönderilme tezkeresini okuyunca! Konuyu müsadenizle kısaca açayım. 2019 Nisan ayının başında öylesine bir yolculuk için çocuklarımla birlikte bir geziye çıktık. Benim için bir Ataol Behramoğlu tadındaydı o bahar. Eski Nisan tadındaydı. Nisan ayında doğmuş olmak baharın enerjisini de yanında taşıyor insanın.
Her nasılsa yol boyunca Galiçya cephesi geldi aklıma ve oraya gitmek istediğimi belirttim aileme onlarda severek kabul ettiler. İçimde yarım kalmış bir sırrımda vardı aslında. Belki de bundan olsa gerek. Çünkü Krakow’a gittiğimde orada bulunan Krakow, Rakowiçki Mezarlığındaki Türk Şehitliğinde "Üsteğmen Mehmet İsmail Hakkı" ve kahraman 10 arkadaşının mezarlarına gidip bir fatiha okuyamamıştım ve bunu da benden başka kimse bilmiyordu şimdi bunu telafi edebilecektim.
1916-1917 yılı üzerinden 103 yıl geçmişti. Bizim bile derslerde yerini gösterecek hoca bulamadığımıza göre bir de şimdi düşünün kim bilecek Galiçya’nın yerini haritada? Ben gene de ne olur ne olmaz diye belirteyim, Galiçya bugün bugünkü Polonya’nın Güneydoğu ve Ukrayna’nın Güneybatı kısmını kaplayan, Karpat dağlarının kuzeyinde yer alan bölgenin adıdır fakat o dönemda Avusturya- Macaristan’a bağlı bir eyalet idi.
Libya ile ilgili oldukça yoğun haber ve fikir karmaşası karşısında unutturluyor Galiçya ! Şöyle ki nasıl ki Galiçya bizim topraklarımız değildiyse ve ve biz orada sadece müttefiklere yardım için 18 bin Mehmetçiği şehit verdiysek şimdi de Libya bizim toprağımız değil diyenlerin sayısı bir hayli az!
Gene Ruslar, İtalyanlar, Almanlar vs. işin içinde… Savaşılan bölge Avusturya- Macaristan’a bağlı bir eyalet. Yani bırakın toprağımız olmasını sınırımız bile değil! İşte buraya kendi çocuklarını ve yakınlarını o zamanda bedel ödeyerek askere göndermeyenler sadece ve sadece Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na yardım amacıyla 23 Temmuz 1916’da Galiçya Cephesi’ne yaklaşık 33.000 kişiden oluşan 15. Kolordu birlikleri (sağlık hizmeti olarak yanlarında sadece tümenlerin sıhhiye bölüklerini götürebilmiştir.)‘ni göndermişler ve 15. Kolordu birlikleri Galiçya’da bir yıl görev yapmıştır. Osmanlı birlikleri için Galiçya Cephesi’nde en şiddetli çarpışmalar 1916 yılının Eylül ve Ekim aylarında gerçekleşti. 17 Eylül’e kadar devam eden muharebelerde 15. Kolordu’nun kayıpları 95 subay, 7000 er olarak resmi kayıtlara geçti.[1]
TANIK OLDUĞUNUZ EN ACI DUYGU ÖLÜM
Kafamdaki tarihsel bilgiler ışığında sabahınn ilk ışıkları ile Şehitliğe gittim. Gittik de… Sabah erken olduğu için kapıları kapalıydı. Açılmasını bekledik. Mezarlığı hiç de bizim alışık olmadığımız bir büyüklükte, temizlikte ve çiçeklerle dolu olduğunu söylemem gerekiyor. Bizim için en çarpıcı yanı mezarlıkiçerisinde Ceylanların dolaşmasıydı. Hiç kimse de yadırgamıyordu… Kapıdaki görevliye Türk Şehitliğini sorduk. Biraz şaşırdı,sonra da bir harita verdi. Oldukça geniş bir alan ve kaybolduk. Fakat sonra bir başka görevlinin yardımı ile tertemiz içinde bir ayrık otu bile olmayan pırıl pırıl bir mezarlık gördük. Bu şehitliğin Koalisyon hükümeti dönemi yeniden dizayn edildiğini ve gerekli bakımının da yapıldığını öğrendik. Sonuç olarak kim olursa olsun ellerine sağlık demek gerekiyor du bizde onu söyledik. Mezarlığı gezdiğinizde rütbelilerin ve rütbesiz askerlerin yanyan huşu içinde yattıklarını görüyorsunuz. Bir de isimlerine bakarak, Arnavut, Boşnak, Türk, Müslüman, Hırısstiyan ve Yahudi Osmanlı vatandaşlarının ortak bir amaç için nasıl da savaştıklarına da tanık olabiliyorsunuz.
Tanık olduğunuz en acı duygu da ölüm… Gencecik vatan evlatlarının ve de öncelikle Anne kuzularının birilerinin ittifakı yahut da öngörüsüz yaklaşımları nedeniyle erkenden hayata veda etmek zorunda kalışları.
Geceleri evimdeyim, rahatım yerinde
(Bir de sıkılınca pencereyi açabilsem)
Ah… başımı kaşımak, çiçek koparmak
El sıkmak istiyorum arada bir..
Ölmüş Bir Arkadaştan Mektup – Melih Cevdet Anday
İnsan düşünmeden edemiyor o gün Trablusgarb bizimdi II.Abdülhamit’İn çürüttüğü donanma gidemedi ama vatansever subaylar gitti ve mücadele etti. Sadece askerlik ilişkileri değil dostluklar kuruldu.Öyle ki Şeyh Ahmed Senusi ile Mustafa Kemal arasında kurulan dostluk bunun en net örneğidir. Padişahın yani Halifenin makam ve maddi vaadlerine karşın din adamı Şeyh Ahmed Senusi Kurtuluş Savaşında koşa koşa arkadaşı Mustafa Kemal’in yanında gelecek ona destek verecektir! Şimdi ben gidilmesin demiyorum elbette gidilir askeri ve stratejik danışmanlık yapılır ama ya Mehmetçik?
Peki şimdi Libya kimin toprağı?
Ve o Ana kuzularının oraya gitmesine çocukları askerden kaçanlar mı karar verecek?
Ya II.Abdülhamid gibi kendi ordusu ve donanmasına güvenmeyip kumpas kuranlar? Ya Deniz Kuvvetleri komutanlığına terfi ettirecek general bulamayan iktidar? 100 yıl sonra aynı döngüyle karşı karşıya olduğumuzu söylesem abartmış mı olurum?
Galiçya Şehitliğinden Libya Tezkeresi, bu şekilde gözüküyor ! Biliniz istedim!
Saygı ve İyi Dileklerimle….
[1] Oya Dağlar Macar, GALİÇYA CEPHESİ’NDE OSMANLI BİRLİKLERİ VE SA ĞLIK HİZMETLERİ (1916-1917), Osmanlı Bilimi araştırmaları dergisi, Cilt.X, Sayı. 2, 2009, s. 35-58.
Ersin Hakan