ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ SONRASI YURT DIŞI ÇIKIŞ YASAĞI

Y. Burak ASLANPINAR*
 
Anayasamızın pek çok hükmünde değişiklik öngören 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun(1) ile ilgili 12 Eylül 2010 tarihinde halkoylaması (referandum) yapılmıştır.
Halk oylamasında geçerli oyların yarısından fazlasının (yüzde 57,88) kabul yönünde çıkması ve sonuçların Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla(2) birlikte, değişiklikler yürürlük kazanmıştır (T.C. Anayasası md. 175/6).
Buna göre, kural olarak “herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.” Ancak bu özgürlükler, bazı nedenlerle sınırlanabilmektedir. Örneğin “vatandaşın”(3) yurt dışına çıkışı yasaklanabilmektedir.
Anayasa Mahkemesi Kararıyla(4) iptal edilene kadar Pasaport Kanunu’nun 22. maddesiyle miktar sınırlaması olmadan, iptal kararı sonrasında ise 5766 sayılı Kanunla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a eklenen 36/A maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yüz bin TL ve üzerindeki vergi borcu için, alacaklı vergi idaresinin talebi üzerine ilgili idari makamlar tarafından, yurt dışı çıkış yasağı konulabilmekteydi.
Hem iptal edilen Pasaport Kanunu’ndaki hüküm hem de yerine getirilen 6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesi, aynı zamanda, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 4 No.lu Protokol”ün(5) 2. maddesi ile “Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi”nin(6) 12. maddesinde yer alan;
Her ne kadar söz konusu sözleşme maddelerinde bu özgürlüğün belirli şartlarda sınırlanabileceğine ilişkin hükümler de yer almaktaysa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Riener/Bulga-ristan Kararı’nda(7) ve bu karara atıf yaparak Pasaport Kanunu’nun 22. maddesindeki hükmü iptal eden Anayasa Mahkemesi kararında; yurt dışı çıkış yasağının konulabilmesi için, amaç (vergi alacağının tahsili) ile araç (seyahat özgürlüğüne ilişkin yasak) arasındaki “ölçülülük” üzerinde durulmuştur. Ölçülülük ilkesinin var olduğunun varsayılabilmesi için ise “elverişlilik”, “zorunluluk” ve “oranlılık” alt ilkelerinin de varlığının gerektiği belirtilmiştir.
Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasına göre, “usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası antlaşma hükümleri esas alınacağından,” Anayasa değişikliği olmasaydı dahi sözü edilen uluslararası sözleşme hükümlerinin doğrudan uygulanmasıyla yurt dışı çıkış yasağı konulmasına ilişkin idari işlemin kaldırılması gerekmekteydi(8).
Bu noktada, idarenin ve yargı organlarının hangi hükmü uygulaması gerektiği hususunda doktrinde ortak bir görüş bulunmamaktadır. Anayasa hükmünün idare ya da Anayasa Mahkemesi dışındaki yargı organları tarafından doğrudan uygulanıp uygulanamayacağı konusunda ortaya çıkan görüş ayrılığı(9) hakkındaki yargı kararlarının da istikrarlı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ancak tarafımızca da benimsenen görüşe göre, normlar hiyerarşisini, “Anayasa’nın Üstünlüğü Prensibi”ni açıkça ortaya koyan Anayasa’nın 11. maddesi nezdinde; Anayasa hükmü açık, somut ve kesin bir hüküm içeriyorsa önceki kanun hükmünün uygulanma imkanı kalmadığı gibi Anayasa hükmünün idare ve yargı organları tarafından “doğrudan” uygulanması, hukuka ve en üst norm olan Anayasa’ya uygun olacaktır(10).
“Kural olarak Anayasa hükümleri doğrudan uygulanacak hükümler olmayıp Anayasa’da öngörülen düzenlemelere ilişkin olarak uygulama ile ilgili kanunların çıkarılması gerekir. Ancak Anayasa’nın ayrıntılı biçimde düzenlediği konularda uygulama kanunu çıkarılması gerekmediği gibi mevcut kanunda Anayasa’ya uygunluğu sağlayacak değişiklik yapılması gerekiyorsa bu değişikliğin yapılması beklenilmeden ayrıntılı Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir.”(11)
“Anayasa bir konuyu somut, ayrıntılı ve uygulanabilir nitelikte düzenlemişse ve o konuda yasadaki hükümlerle çelişiyorsa Anayasa’nın doğrudan doğruya uygulanması yasal ve hukuksal açıdan zorunludur.”(12)
“Genel müsadere cezası verilemeyeceğine ilişkin Anayasamızın 38. maddesi hükmü TCK’nın 403/son maddesi hükmünü üstü örtülü şekilde ortadan kaldırdığından, anılan yasa hükmünün iptali konusunda Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmaksızın doğrudan Anayasa hükmünü uygulanması suretiyle karar verilmelidir.”(13)
“Sonradan çıkarılan bir içtihadı birleştirme kararına karşı ileri sürülmeyen usuli kazanılmış hak itirazının, sonradan yürürlüğe giren Anayasa hükmüne karşı geçerliliği düşüncesi hiçbir şekilde söz konusu olamaz. Türk Hukuku’nun bilinen normlar hiyerarşisi içinde Anayasa’nın üzerinde bir yazılı hukuk ilkesinin varlığı söz konusu değildir. Nitekim 1982 Anayasası’nın 11. maddesinde ifadesini bulan ‘Anayasa’nın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü İlkesi’ aynı zamanda kamu düzeni ile de ilgili olan ve yargının uygulanması zorunlu bulunan vazgeçilmez temel bir hukuk kuralıdır. Dolayısıyla mahkemelerin usuli kazanılmış bir hakkın varlığına rağmen doğrudan Anayasa hükmünü göz önünde tutması kaçınılmazdır.”(14)
“Anayasa kurallarının, bir taraftan kamu düzenini doğrudan ilgilendirmesi, öte yandan ‘Anayasaların Üstünlüğü Prensibi’ gereği olarak yürürlüğe girdiği andan itibaren etkisini göstermesi zorunludur. Anayasa yargısı ile güdülen Anayasa kurallarının üstünlüğünü koruma, Anayasa’yı egemen kılma gereğini gerçekleştirmenin doğal sonucu da budur.”(15)
“Bir yasanın tümünün ya da yalnız bir hükmünün sonradan yürürlüğe konan bir yasa ile açıkça kaldırılabileceği veya değiştirileceği gibi sonradan çıkan yasanın, önceki bir yasaya aykırı kurallar koymak sureti ile önceki kanunun o hükümlerini zımni, başka bir deyimle dolaylı olarak kaldıracağı veya değiştireceği yukarıda açıklanmıştı. İşte Anayasa’nın 34. maddesindeki ‘ispat hakkı’ ile ilgili ayrıntılı özel hüküm de bu niteliktedir. Bu nedenle, itiraz konusu kanun kuralının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar verilmelidir.”(16)
şeklindeki açıklamaları ile ortaya çıkmıştır(17).
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı da vergi borcu nedeniyle uygulanan yurt dışı çıkış yasaklarına ilişkin yayımladığı bir iç genelge ile “Anayasa’nın Üstünlüğü Prensibi”ni benimsemiş bir idarenin üstüne düşeni yapmıştır. Başkanlığın internet sitesinde(18) 11 Ekim 2010 tarihinde yayımlanan söz konusu 08.10.2010 tarih ve 2010/1 Seri No.lu Tahsilat İç Genelgesi’nde şu açıklamalar yer almaktadır:
“6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesi hükmü Anayasa’nın 23. maddesinin yeni beşinci fıkrası ile zımnen ilga olduğundan, maddenin uygulama alanı kalmamıştır.
Bu itibarla, alacaklı tahsil dairelerince 5982 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 23.09.2010 tarihinden itibaren amme borçluları hakkında 6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesi gereğince yurt dışı çıkış tahdidi tatbik edilmeyecektir.
Diğer taraftan 23.09.2010 tarihinden önce amme borçluları hakkında alacaklı tahsil dairelerinin talepleri üzerine 6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesi gereğince uygulanmış olan yurt dışı çıkış tahditlerinin ise borçluların ayrıca müracaatları aranmaksızın kaldırılması uygun görülmüş ve bu hususta İçişleri Bakanlığı’na yazılan bugünkü tarihli yazımızla 6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesi uyarınca uygulanmış tahditlerin Bakanlık kayıtlarından kaldırılması istenmiştir.”
Özetle, üst norm olan Anayasa’nın açık, somut ve kesin hükmü uygulanarak; vergi borcu nedeniyle yurt dışı çıkış yasağı (tahdidi) uygulamasına son verilmektedir. Bundan böyle vergi borcundan ötürü yurt dışı çıkış yasağı uygulanmayacağı gibi halihazırda var olan yurt dışı çıkış yasakları da kaldırılmaktadır(19).
İdare ve özellikle yargının(20), yurt dışı çıkış yasağı bakımından sözü edilen uygulamaya gitmesi için yasama organının bir an önce yapması gereken Anayasa’ya uygun yeni kanuni düzenleme beklenmemelidir.
6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesinin halen yürürlükte olduğundan hareketle yurt dışı yasağı uygulamasına giderse de idarenin bu işlemine karşı, yasağın öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün içinde, yürütmenin durdurulması talebiyle vergi mahkemesinde dava açılabilir(21).
Anayasa değişikliğinden önce konulmuş olan yurt dışı yasaklarına karşı ise yine bu yasağı öğrenme tarihinden itibaren 30 gün içinde vergi mahkemesinde dava açılabileceği gibi bu sürenin geçmiş olması halinde vergi idaresine yasağın kaldırılması için başvurularak bu başvurunun reddi üzerine de dava yoluna gidilebilir.
*          Avukat
(1)         13.05.2010 tarih ve 27580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(2)         23.09.2010 tarih ve 27708 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(3)         Burada işaret edilen “Türk Vatandaşı”dır. Yabancı uyruklu kişilerin yurt dışına çıkması, belirtilen sebeplerle de olsa sınırlanmamalıdır.
(4)         08.12.2007 tarih ve 26724 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 18.10.2007 tarih ve E.2007/4, K.2007/81 sayılı Kararı’nın özeti şu şekildedir:
             “Yurt dışı çıkış yasağında, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünü sınırlamanın amacı, vergi borcunun tahsilinin sağlanması, araç ise yurt dışına çıkışın yasaklanmasıdır. Amaç ile araç arasında makul bir ilişkinin bulunduğunun söylenebilmesi için yurt dışına çıkış ile vergi alacağının tahsilinin zorluğu veya olanaksızlığı arasında bağın varlığının aranması gereği açıktır. Yasak, hiçbir koşul öngörmeksizin, hatta vergi borcunun tutarı dahi belirtilmeden, vergi borcunun ödenmemesine bağlı olarak kendiliğinden uygulandığı zaman amaç ile araç arasındaki makul ilişki ve denge ortadan kalkar.
             Anayasa’nın 23. maddesinde öngörülen sınırlama nedenleri ve bunlar arasında yer alan “vatandaşlık ödevi” genel nitelikte, soyut bir kavramdır. Yasa koyucunun getireceği her sınırlayıcı düzenlemede bu nedenleri somutlaştırması gerekir. Keyfiliğe varabilecek uygulamaları önleyebilmek bakımından gerekli olan açıklık ve somutluk, sınırlamanın yasayla yapılmış olarak kabul edilmesi için zorunludur. Aksi halde hukuk devletinin gerektirdiği belirginlik karşılanmamış olur ve amaç-araç ilişkisini denetlemek güçleşir. İtiraz konusu kural, amaç ve araçları açık, belirgin ve somut bir şekilde öngörmemiş, amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki kurmayarak ölçülülük ilkesinin gereklerini yerine getirmemiştir.
             Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2, 13 ve 23. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
(5)         26.02.1994 tarih ve 21861 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3975 sayılı Kanun ile kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Niyazi GÜNEY-İhsan ÇAKMAK, İnsan Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşmeler ve Türkiye Uygulaması, Yaklaşım Yayınları, Ankara, Eylül 2007, s. 375 vd.
(6)         18.06.2003 tarih ve 25142 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4868 sayılı Kanun ile kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz. GÜNEY- ÇAKMAK, age, s. 706 vd.
(7)         Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin internet sitesinden
             (http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/view.asp?item=1&portal=hbkm&action=html&highlight=riener&sessionid=59415957&skin=hudoc-en) İngilizce tam metnine ulaşılabilecek söz konusu karar hakkındaki ayrıntılı bilgi için bkz. Serkan AĞAR, Vergi Tahsilatından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, Şubat 2009, s. 213 vd.; Binnur YALTI, “Vergi Borcu Nedeniyle Yurt Dışına Çıkış Yasağı”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 66, Ekim 2006, s. 95-120
(8)         Aydın Bölge İdare Mahkemesi’nin 05.03.2008 tarihli Kararı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 4 No.lu Protokol’ün 2. maddesinin “doğrudan” uygulanması suretiyle davacı hakkındaki yurt dışı çıkış yasağının kaldırılması gerektiği, bu nedenle de yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir (http://www.aydinbim.adalet.gov.tr/BIM_KARARLARI/Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Uygulaması yurt dışına çıkış yasağı.htm).
(9)         Önceki Kanun hükmünün sonraki Anayasa hükmü ile çatışması halinde hukuki çözümün ne olması gerektiğine ilişkin çok sayıda kamu hukukçusunun fikrini içeren ayrıntılı bir çalışma için bkz. İlhan ÖZAY, “Anayasa: Özgürlükler ve İdari ve Kolluk Etkinlikleri”, Anayasa Yargısı Dergisi, Cilt No:19, 2002, s. 275-286.
(10)       Y. Burak ASLANPINAR, “Referandumdan Sonra Yurt Dışı Çıkış Yasağı”, Hürses, 17.09.2010
(11)       Dn. 4. D.’nin, 13.11.2006 tarih ve E.2005/2531, K.2006/2156 sayılı Kararı.
(12)       YHGK’nın, 17.06.1998 tarih ve E.1998/10-457, K.1998/510 sayılı; Yrg. 10. HD.’nin, 21.12.1998 tarih ve E.1998/9060, K.1998/9170 sayılı Kararları.
(13)       YCGK’nın, 28.03.1988 tarih ve E.1988/5-76, K.1988/135 sayılı Kararı.
(14)       Yrg. 4. HD.’nin, 08.05.1984 tarih ve E.1984/4071, K.1984/4547 sayılı Kararı.
(15)       AYM’nin, 28.04.1983 tarih ve E.1981/13, K.1983/8 sayılı Kararı.
(16)       AYM’nin, 24.09.1976 tarih ve E.1976/13, K.1976/31 sayılı bu Kararı’nda; Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa hükmünün doğrudan uygulanması gerektiği yönündeki görüşünü pekiştirerek kanun maddesinin iptaline dahi lüzum görmemesi dikkate değerdir.
(17)       Hürriyet Gazetesi İnternet Sitesi, 28.09.2010 (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15888318.asp).
(18)       www.gib.gov.tr.
(19)       Y. Burak ASLANPINAR, “Yurt Dışı Çıkış Yasakları Kaldırılıyor”, Hürses, 14.10.2010
(20)       Yargının özellikli durumu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre yalnızca kanuna değil tüm mevzuatla birlikte genel hukuk ilkelerini de kapsayan “hukuk”a aykırı olan idari işlemler hakkında iptal kararı verebilmelerinden kaynaklanmaktadır.
(21)       Yurt dışı çıkış yasağının iptalinin talep edildiği dava, 6183 sayılı Kanun’un uygulanmasına ilişkin olduğundan görevli mahkeme vergi mahkemesi olacaktır.
             Vergi mahkemelerinin görev ve yetkileriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Şükrü KIZILOT-Zuhal KIZILOT, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayınları, 17. Baskı, Ankara 2010, s. 326 vd.