Çoğumuz “muhasebe” ile de karıştırır ama “Vergicilik” enteresan bir şey.
Örneğin bizim hesap uzmanları için söylerler; “aynı olayı iki hesap uzmanı incelesin, ikisinin yapacağı değerlendirme mutlaka birbirinden farklı olur” derler.
Sanırım bunun nedeni, “vergi” denen olayın başta ekonomik olmak üzere pek çok boyutunun bulunması.
Dolayısıyla bir vergicinin, işin diğer boyutlarını algılama biçimine göre değerlendirmeleri de farklı olabilir.
Hesabıma göre, mektep faslı hariç 45 yıldır vergi ile uğraşırım.
İşin diğer boyutlarından biri olan “Siyaset yapmasını bilmediğim" her zaman ileri sürülebilir olsa da, -her şey bir yana- son zamanlarda özellikle kendilerine umut bağladığımız muhalif siyasetçilerin vergi ve dolayısıyla ekonomi konusundaki söylemlerine “hah bak işte olay budur” deyip rahatlayamamanın “sıkıntısı içerisindeyim.
*
Malum; vergi, bir ülke açısından “düzen” meselesidir.
Bunun için de anayasalara falan yazılır; kimden, ne kadar ve nasıl alınacağı konusu.
Örneğin bizde de şöyle denir:
“Madde 73 – Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır”
Gerçi bu tanım, verginin bir sosyal politikadan çok ekonomi politikası olduğunu “uzun atlamış”, hatta bunun bir maliye politikası olduğundan yola çıkmıştır ama olsun.
Yine de “adalet” ve “denge” sözcüklerinden ekonomiyi de kastettiği anlamı çıkarılabilir.
Ne diyor Anayasamız?
-Vergi, herkesin ödevidir.
-Vergi, kamu giderlerini karşılamak için toplanır.
-Vergi, ekonomik güce göre yani daha çok güçlüden alınır.
-Vergi, adaletli ve dengeli alınmalıdır.
Yani anlatılmak istenen şu ki; bir ülkenin idaresinde; kamu yani devlet, işlerin görülebilmesi maksadıyla gücüne göre bir ölçüyle herkesten vergi alır.
Şimdi gelelim siyasetçilerin yani “bu anayasada yazılanları en iyi biz uygularız, bizi seçin bunu en iyisinden biz yerine getirelim” diyenlerin hala anlayamadığım söylemlerine…
*
Önce yakın zamanlardan bir hatırlatma:
İktidar bir ara değeri 5-10 milyon lira olan gayrı menkullerin sahiplerine -bizce- ufak bir vergi farkı koymuştu hatırlarsanız.
Yani; adam başı milli gelirin adeta yoksulluk sınırları içerisinde olduğu bu ülkede, bu ölçülerin kat kat üzerinde ekonomik gücü olanları “biraz” vergilemek istemişti.
Muhalefet kıyameti koparttı:
“Olmaz böyle şey, bu anayasaya aykırıdır, gider iptal ettiririz”.
Neydi muhalefetteki bu çıkışın mesajı?
“Bu memlekette korkunç bir gelir dağılımı adaletsizliği var, bu memlekette şu kadar işsizlik, bu kadar yoksulluk var; ama siz 5-10 milyonluk gayrı menkulü olanlara ek vergi falan salamazsınız, bu adalete de anayasaya da, bizim siyasetimize de aykırıdır” mı?
Niyeti bilemem ama söylenen aynen bu.
Ve gelelim bu günlere…
İktidar yine hayli sıkışmış olmalı ki, bu sefer de lüks otomobiller için daha ağır olmak üzere otomobil alımlarına -haydi çok ters düşmemek için biz de okkalı diyelim- okkalı bir vergi koydu.
Yani kimlere?
Yine bu ülkedeki çarpık gelir dağılımına, büyük işsizliğe, ekonomik krize, faizi bile ödenemeyecek ölçülerdeki dövizli borçlarımıza “rağmen” yine de değerli ve o olmayan dövizle ithal edilecek pahalı arabaları almak isteyenlerin sırtına.
Ne diyor bu sefer de yine bizim “umudumuz” olan muhalefet?
“Olmaz, bu arabalara bu kadar vergi konamaz”
Hatta bir de reklamı çıktı: “Bakın devlet gümrükte 150 bin liralık (yaklaşık 20-21 bin dolarlık) bir "ithal" lüks arabadan yüksek vergi alıp bunu alıcısına 568.108 liraya mal ediyor diye.
Yani deniyor ki “Hem yazık hem ayıp olmuyor mu çok parası olup arabaya bu kadar para verebilecek olanlara”
Üstelik bunu söyleyen siyaset, bir taraftan da “herkesten fazla” israfa karşıdır biliyor musunuz?
*
Toparlayalım:
1.Türkiye ekonomisi şu ya da bu nedenle borca batık ve neredeyse moratoryum ilan edecek kadar döviz ihtiyacında ise, böyle bir ekonomide koltukta kim oturuyor olursa olsun en önemli çaresi özellikle döviz israfını, lüksü vergilendirerek hem kaynak sağlamak hem ekonominin ithal arabayla, daha fazla benzin kullanımıyla oluşan kan kaybını önlemek değil midir?
Konan ya da kaldırılan her vergi, aslında bu ülke ekonomisinde ve yurttaşları arasında ve belli ölçülerde
-Gelir dağılımına müdahale
-Lüks tüketimi kısma
-Tüketim tercihlerini değiştirme
-Tasarrufun önünü açma ya da kapama
-Yatırımın, üretimin ya da ithalatın önünü açma ya da kapama
-Döviz dengesini düzeltme ya da bozma
-Kamunun yükünü onun sırtından alıp bunun sırtına yükleme
-Dışarıya bağlı kalma, siyasi tavizcilik ya da dik duruş için atılan bir adım değil midir?
2.”Ama, iktidar hem vergi koyuyor, hem toplanan vergiyi olmadık yerlere harcıyor” diyorsanız, buna vereceğiniz tepki, şimdi varsıllara yüklenen vergiye karşı çıkıp “biz olsak bunlardan bu kadar da vergi almayız” demek midir, yoksa; "tabii alacaksınız ve bu vergileri koyarak hem ülkedeki vergi yükünü yoksulların üzerinden varsılların üzerine kaydıracak, hem ithal otomobil talebini kısacak ama toplanan vergiyi de asla çarçur etmeyeceksiniz” demek midir?
3.”Vergi adaleti” dediğiniz şey, sizce toplanması gereken verginin lüks gayrı menkul, lüks araba, onların pahalı benzininin vergisini indirerek mi sağlanabilir yoksa asıl bunlara yüklenip başta yoksullar olmak üzere aylık ortalama geliri (7000$/12=) 583 dolar olan insanımızın geçimini zorlaştıran her türlü vergi, resim ve harçları düşürerek, birilerinden toplananla onları destekleyerek mi?
4.Siz bir gün umduğumuz gibi iktidar olduğunuzda; gerçekten bu söylediğiniz gibi 5-10 milyon liralık gayrı menkullerde oturan, ekonomiye şu kadar dövize mal olan ithal otomobillere binip ithal benzinle “gezenlerin” vergilerini azaltacaksanız; peki buradan doğacak vergi açığını kimlerin sırtından kapatmayı düşünüyorsunuz?
5.Bu tavır, gerçek maksadınız olmayıp “siyaseten böyle yapıyoruz” deseniz de, ekonomi çarkının nasıl döndüğünü bilip çarenin bu vergileri düşürmek olmadığını bilenler daha bu günden muhalefetten umudunu kesecek, sizin siyasi söylemlerinize bakıp şartlanan seçmen ve hatta siyasi örgütleriniz bir büyük yanlışın içine düşecek ve farkında olmadan bir yanlışa taraftarlık içine girmeyecek midir?
6.Ve nihayet… bu gün belki sırf siyaset olsun diye gösterdiğiniz tepki ve dolayısıyla kendi vaadleriniz yarın işbaşına geldiğinizde sizi çok kötü bağlayacak, hatta daha kötüsü kendi söylediklerinize sizi de inandırıp başta anayasanın hükmü olmak üzere ekonominin gerçekleri karşısında ters duruma düşürüp yarının umutlarını da tüketmeyecek mi?
“Tepkiyi” yanlış koyarsak o yanlışa biz de ortak olmuş; boş durmamış ama boş söylemiş” olmaz mıyız?
Daha kötüsü umut tüketmez miyiz?
Ama eğer bulunduğunuz noktadan bakarak “vergi” bu, “evet çok boyutu var ve işin siyaset boyutu en en önemlisi” diyorsanız;
Bakın ben o konuda bir şey söyleyemem çünkü bu ülkedeki siyasetten vergi kadar anlamam.
Dolayısıyla sözüm siyasetçilere değil, vergicilikten anladığını düşündüklerime.