Asgari ücret üzerine
bazılarına “aykırı” gelebilecek düşünceler
Sloganlar hoş:
“Asgari şu kadar yükselsin, bu kadardan az olmasın”
“O ne verdiyse ben daha fazlasını verdiririm” falan filan…
Oh ne güzel; niye bu kadarı yeterli görüyorsunuz?
Biraz daha yükseltsenize çıtayı; mesela beş bin, sekiz bin falan…
Malum; “Ağanın eli tutulmaz” diye bir sözümüz var bizim.
Ağalık sizdeyse yapacaksınız, hatta daha fazla yapın da namınız yürüsün!
*
Lafa biraz abartılı girdik ama olayın daha iyi anlaşılması, daha doğrusu lafın ayaklarının yere basması açısından böylesi gerekiyor, başka çare yok.
Şimdi koyun siyaseti bir kenara, siyasetteki hayranlıklarınız, bizimki söylüyorsa tabii ki doğru kabul edeceğiz tavırlarını bir kenara da bir düşünün bakalım.
Hem de öyle büyük ekonomist, büyük işletmeci, büyük vergici falan olmaya gerek duymadan, “sadece esnafça”
Düşünün ve söyleyin:
Nedir bu “asgari ücret”in aslı?
“Patronun işçisine vereceği paranın devlet talimatıyla yükseltilmesi, devletin "ben senin adamına daha fazla ücreti münasip gördüm” demesi değil mi?
-Evet, aynen budur.
-Niye devletin patrona talimatı da patronun kendi kendine değil peki?
Devlet için de aynı şey değil mi?
Ona da böyle bir ölçüler gerekmez mi?
-Hayır, gerekmez. Çünkü devletin vereceği ücretin böyle dışarıdan birinin talimatıyla yükseltilmesine gerek yoktur.
Bütçesine güvenen hükümet çıkar meydana; “ben bundan sonra memuruma, kendi mavi yakalıma daha fazla vereceğim, haklarıdır, alın size şu kadar” der ve verir.
Var mı elini tutan bir kurum ya da kişi?
-Yok tabii
Haa, demek ki asgari ücret şundan aşağı olmayacak demek, devletin kendi kendini buna mecbur etmesi değil, özel sektörü buna mecbur etmesi olayıdır.
*
Buraya kadar anlaştıksa, işte buradan sonra başlıyor mesele…
Buradaki incelikli noktayı da baştan söyleyelim; Devlet ya da devleti temsil eden iktidar, kendini özel sektörün yerine koyup “Sen adamlarına şu kadardan az para veremezsin” diyebilir mi?
Ya da patronun adamına o patronun kesesinden zam yaptım diyebilir mi?
Kağıt üzerinde der tabii de…
Derse bunu demekle gerçekte nasıl bir sonuca neden olur?
Ya da bu iş ne zaman ve ne kadar doğru bir “talimat” sayılabilir?
Daha da açalım işi bir örnek verip:
Diyelim ki ufak bir işletmeniz de olsa sonuçta “iş verensiniz”, bir lokanta işletiyor, burada sekiz kişi çalıştırıyorsunuz.
İçinde bulunduğunuz piyasa şartlarında bu işten ne kazandığınız da belli ve büyük bir olasılıkla memleketin genel durumu dolayısıyla durumu ucu ucuna idare ediyorsunuz.
Derken bir bakıyorsunuz ki, birileri ne kadar da “işçi dostu” olduğunu göstermek için tutup sizin lokantadaki asgari ücreti yüzde elli arttırıyor.
Örneğin 1600 lira alanın ücreti bundan sonra 2400 lira olacak diyor.
Şimdi bu “iyilik”ten dolayı sekiz kişide işletmenin sırtına devlet eliyle bindi mi ayda 6400 lira daha…
Bir “patron” olarak ne yaparsınız?
Üç seçeneğiniz var:
1.Kazancınız bunu kaldıracak kadar “iyi” ise işin kazancı azalsa da olsa kurala uyarsınız.
2.Zaten başabaş bir durumdaysanız, bu ücretlerle bu işi sürdüremeyeceğiniz için dükkânı kapatır çalışanları da işsizliğe terk edersiniz. İşi genişletip dört kişi daha alma hayaliniz varsa o da söner gider.
3.Hem kazanamıyor hem işi kapatıp elemanlarınızı kapının önüne koymak istemiyorsanız, onları açıktan çalıştırmaya başlarsınız ki bizdeki yaygın kayıt dışı uygulamanın nedeni budur.
Ahlaksızlığın yaygınlığı değil.
Var mı başka bir seçeneğiniz?
*
Çalışanların eline daha çok para geçmesi, onların da rahat bir hayat sürdürmesi tabii ki güzel.
Ama örnekten de anlaşılacağı üzere, piyasa ücretlerinin devlet eliyle yükseltilmesi, yukarıya doğru zorlanması demek olan asgari ücret yükseltilmesi işte bu yönleri ile çok inceden düşünülmesi gereken bir uygulamadır.
Piyasa şartları göz önünde bulundurulmadan yükseltilmeye gelmez.
Emekçiye destek olacağım derken ona köstek olunabilir.
Peki niye icad edilmiş? Hiç mi faydası yok?
Bunu söylemeden önce asgari ücretle istihdam arasındaki şu ilişkiyi görelim:
“Ücretler (ve dolayısıyla asgari ücret) devlet eliyle yükseltilirse tabii ki işçilik pahalılanır, istihdam düşer.”
Ya yatırımlar?
Hadi daha objektif olabilmek için örneği dışardan verelim:
Diyelim ki dünyanın öbür ucunda ücretin 100 dolar olduğu Panfilfya ve 150 dolar olduğu Fanfilya diye iki ülke var.
Üstelik her iki ülkede de işsizlik diz boyu.
Yatırımcısınız, işçilik ucuz diye fabrikanızı Panfilya’ya kurmaya karar verdiniz.
Her şeyi hesapladınız ama bir de baktınız ki bir ara Panfilya hükümeti aşka geldi ve “ben işçi dostuyum” deyip 100 dolarlık asgari ücreti 200 dolara çıkardı.
Siz de bu durumda oradan vazgeçip yatırımınızı diğerine kaydırmaz mısınız?
Kaldı mı alacağınız işçiler açıkta?
Bu durumda işçime iyilik ediyorum diyen yöneticiler, aslında onlara kötülük etmiş olmaz mı?
*
Asgari ücret, bir ülkenin ekonomik durumundaki gelişme, işletmelerin karlılığı göz önünde bulundurulmadan belirlenecek bir şey değildir.
Piyasanın durgun, işsizliğin had safhada olduğu ülkelerde emekçiye iyilik olsun diye asgari ücreti yükseltmek belki bu artışa katlanabilen "bazı" işletmelerde belli bir ücret iyileştirmesi sağlayabilir ama "genelde uygulanacağı için” toplam istihdamı kısar, işçi kesimi aleyhine sonuç verir.
Asgari ücretin devlet eliyle yükseltilmesinin, ona yarar sağlaması için o sırada gerçekten işletmelerin karlılığının artmış, işçi talebinin yüksek olması lazımdır.
Ekonominiz kazanıyor, patronların keyfi yerindeyse hiç gözünün yaşına bakmayın; basın kararı, “Bak işiniz kurtarıyor, kazandığınız paranın hepsini yemeyin, bir kısmını daha işçinize vereceksiniz” deyin; amenna…
Çok çok bir kaçı “tatlı kazanç dönemi bitti” der, piyasadan çekilir ama genel istihdam seviyesi düşmez.
*
Peki, işler böyleyse emek dostları ne yapmalı?
Bu işin ekonomisini bilen ve emeğin önünü gerçekten açmak isteyenlerin önündeki yol, işverenin yerine ücret artışı vaadinde bulunup işletme-piyasa dengelerini zorlamak değil, ille de bir şeyler yapacaksa, işçi ile işvereni arasına girerek bu istihdam olayından bir de devlete pay istememektir, istenmişse bunu azaltmaktır.
Türkiye’nin vergi düzeninde, istihdam yani çalışma-çalıştırma olayı üzerindeki devlet yükü yüksektir.
Devlet, adam çalıştırmayı vergilendirmiştir.
Devletin finansmanında bordrolar üzerine ciddi bir pay yüklenmiştir.
Bu yük, istihdamın önündeki en ciddi engeldir.
İşsizliğin bu kadar yüksek ve yıllardır çözümsüzlük içinde olmasının başlıca nedeni istihdam üzerindeki toplam vergi-sigorta yüküdür.
Üstelik bu yük sadece asgari ücret düzeyinde çalışanlarda değil, bütün ücret düzeylerinde ağır bir baskı yaratmaktadır.
Sadece asgari ücretten ya da bu düzeylerdeki ücretlerden vergiyi kaldırırsanız en fazla düz işçiliği ve geri kalmış üretimi teşvik etmiş olursunuz ama; kalifiye elemanı, eğitimli işgücünü yine aynı baskı ile karşı karşıya bırakırsınız.
Yine de çalıştırırsanız ezersiniz, çalışmam derse dışarıya kaçırırsınız.
Ücretler üzerindeki vergi yükü her gelir seviyesinde ve büyük ölçüde kaldırılmalıdır.
Ücretler üzerinden alınan sigorta primleri de pratikte vergi ile aynı sonucu yaratan yüklerdendir.
Sigorta primleri bütçe imkanları ölçüsünde düşürülmeli, hele hele “kara delik” diye görülüp buradaki açığın istihdama yüklenilerek kapatılması düşünülmemelidir.
Bir sosyal devlette sosyal güvenlik finansmanındaki açık, olabilirse kendi iç tasarrufları, olmazsa merkezi bütçenin kaynaklarıyla kapatılır ve bunun adı delik kapatma değil “sosyal transfer”dir..
Diğer taraftan istihdam yani adam çalıştırma üzerindeki vergi-sigorta yükü sonuçta üretim maliyetinin ciddi bir kalemidir.
Bu maliyeti arttırırsanız üretim maliyetlerini de arttırmış, üretim maliyetlerini arttırmışsanız işsizliği arttırmış, üretim ve ihracatı azaltmış olursunuz, kendi elinizle ithalatı öne geçirirsiniz.
Bir ekonomideki asgari ücret aslında kabaca o ülkedeki ekonomik gelişmişliğin sonucudur.
Sebep-sonuç ilişkisinde düzeltme isteniyorsa yola sebepten çıkılmalıdır.
Sebep değişmeden sonuç değişmez.
Mesela tren katarındaki vagonlara bakıp “bunlar neden yavaş gidiyorlar, karar verelim hızlansınlar” denmemeli, lokomotifin neden çekmediğine bakılmalıdır değil mi?.
Ekonominin gidişatına itiraz etmeden asgari ücrete itiraz da, işi tersinden tutmak demektir.
Asgari ücret düşük diyenler öncelikle bu sonucun hangi nedenlerin eseri olduğu üzerinde durmalı, ona çözüm önermelidirler.
Siyaset ve kamu yönetimi, işte bütün bunların ince dengesini bulmak ve sürdürmek durumundadır.
Emeğe saygı ve muhabbet iyidir hoştur da sırf muhabbetle ölçü kaçtığında çark tersine çalışabilir.
Aman dikkat…
Severken öldürmeyelim.