NEYİ SEÇİYORUZ?
Avukatlık mesleğinin, sadece bir meslek olmamasından dolayı, İstanbul Barosu da sadece bir meslek birliği değildir. Bir sivil toplum örgütüdür İstanbul Barosu. İstanbul Barosunda, toplumun vekaleti vardır. Ve bu nedenle İstanbul Barosunun toplum sorunlarına duyarsız kalma gibi bir lüksü hiç olmamıştır ve olmayacaktır da.
Bugün her ne kadar birçok olumsuzluğu içerisinde barındırsa da; zorunlu müdafilik sistemi nedeniyle, malum polisimiz, gözaltındaki çocuğa, avukat gelecek diye tek bir tokat dahi atmaya korkuyorsa, avukatların toplum sorunlarına duyarsız kalmayışlarının sonucudur, işte bu.
Sayısal olarak da dünyanın en büyük barosu olan bu baronun, toplum savunmasında, söyleyecek bir sözü her zaman olacaktır.
Ve işte biz tam bu noktada bu sözü seçiyoruz!!
Muammer Aydın başkanlığındaki yönetim de elbette ki bu duyarlılıktaydı. Bir söz söyleme gereği duyduklarında da hiç esirgemediler zaten. Mevcut iktidara, İstanbul Barosunun varlığını hep hissettirmeye çalıştılar. Ama bu çalışmalar, ne yazık, vekaletini aldığımız toplumun genelini memnun etmekten oldukça uzak kaldı. Bu dönemdeki söylemleriyle, toplumun kendi içerisinde yaşadığı kutuplaşmaya, İstanbul Barosu da dahil oldu. Olay darbeci baro seslerinin yükselmesine kadar geldi. Ve sonucunda artık toplumun bir kesimi azletti İstanbul Barosunu.
Haksız da değildiler. Bu dönemde; zaten hakları hep cılız seslerle savunulan kesimler, arkalarında İstanbul Barosunun gür sesini hiç duyamadılar. Ergenekon diye kabullendiğimiz davaya gösterilen hassasiyet diğer aynı durumdaki yüzlerce dosyaya gösterilemedi. Bir ceylan bir dağda öldü, delil toplamaya bir imam gönderildi, kimse çıkıp laik değil mi diye bu ülke soramadı..!! Ve benzer tekrarlar, ve benzer söylemler, ve benzer eylemler, İstanbul barosunun insan hakları arayışı samimiyetine gölge düşürdü. İstanbul Barosunu güçsüz kıldı.
Ve şimdi biz bunu oyluyoruz!!
İstanbul Barosu bu mu, yoksa başka bir baro da mümkün mü?
Bir türlü çözülemeyen bir çok sorun, bir çok hukuksuzluk arasında can cekişen her bir bireyin avukatlığına talip bir baro, artık bu ülkenin olmazsa olmazıdır. Bu baronun, komisyonlarının yaptığı çalışmalara muhtaçtır bu ülke. İstanbul Barosu, yeni bir anayasa yapılırken, toplumun bir kesimini, acaba benim haklarım da savunuluyor mu diye düşündürtmemelidir. Devlete karşı sığınılan bu liman güvenilirliğini kazanmalıdır yeniden.
Bu nedenle, bu seçim önemlidir. Gruplar arasındaki ayrışmalar da zaten bu nedenledir. Yoksa hiçbir grubun, duruşmalara tam saatinde giriyoruz ya da stajyerlerin durumları mükemmel dediği yoktur. Okuyoruz işte, üç aşağı beş yukarı grupların hepsinin mesleğe ilişkin tespit ettiği sorunlar ve çözüm yolları aynı. Önemli olan, ortak bir akıl ve ortak bir vicdan yaratıp, bir güç olup, bu sorunların çözümünde, iktidara baskı yapıp yapamayacaklarıdır. Biz bu ortak akıl ve ortak vicdanı yaratacak grubu seçiyoruz. Zaten yönetim başarısızlığı nedeniyle parçalanmış Önce İlke grupları ile ya da eylem ve söylemleriyle Kürtleri dışlayan bir Çag ile bu şimdilik mümkün görünmüyor. Seçim sürecindeki uzlaşmacı kimliği ve hemen her grubun ittifak için kapısını çaldığı KAV grubu bu noktada önemli. Bir adres olabilirler. Seçimi kazanmaları halinde, diğer gruplar ile de diyalog kurabilecek tek gruptur şu an. İstanbul Barosunu kutuplardan çekip, baroda bir birliktelik sağlayabilirler ki işte o zaman ancak mümkün olacaktır zaten, sorunların çözümü.İktidara, yargıç açığını kapat ya da Avukatlık Kanununu şu şekilde düzenle demek, elbette ki güçlü olmayı gerektirecektir.
Değişim artık şarttır!! Bir hak, bir hukuk varsa; ırk, dil, din, renk, cinsiyet ayırt etmeksizin savunabilen bir baro, bu doğrusundan aldığı güç ile iktidara da baskı yapabilecek ve mesleki sorunlarımızın çözümünün de önünü açacaktır.
Böyle bir baro hepimizin ihtiyacıdır ve mümkündür.
Hem vekaleten hem de asaleten,biz bunu talep edelim!!!Av. Oktay KOCAMAN