Avukatlık ve fütüvvetname
Avukat gerçeği
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu lonca sistemini çağrıştıryor
Türkiye gerçeğindeki avukatlık ile 1136 sayılı avukatlık kanunundaki avukatlık çok farklı şeyler.. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ahi’liği çağrıştırmaktadır..Orada hitaplarda “kardeşim” deniyor, bizim meslekde “üstadım. 1136 sayılı avukatlık kanunu Fütüvvetname gibi.. Avukatlık mevcut sistemin bir parçasıdır, yaşayan bir gerçektir.. Oysa kanun avukatlık mesleğini yaşayan gerçekten kopararak mesleğe yüce, kutsal bir misyon yüklemektedir.. Kanunda mevcut avukatlık mesleğine kabül ve meslekten çıkarma ilkeleri, disiplin cezaları kutsanmışlığa, yüceliğe uygun olarak düzenlenmiş, objektiflikten uzak, yaşayan avukatlık gerçeği ile bağdaşmayan kurallar konmuş.. Nitekim Danıştay önüne gelen davalarda bu gerçeğin farkına varmış, yasanın bu modern hukuk anlayışına ters düzenlemelerini verdiği kararlarla uygulamada düzeltmeye çalışmıştır, tabii ne kadar düzeltilirse.. Danıştay 17.02.2011 tarihli, 2009/2989 esas ve 2011/68 sayılı kararında şöyle diyor:
"Çevresince Bilindiği Hususunun Her Türlü Kuşkudan ve Subjektif Değerlendirmelerden Uzak Bir Biçimde Somut Olarak Kanıtlanması Gerektiği - Sadece Mahkumiyet Kararına Konu Fiilin Nitelendirilmesine Bakılarak Baro Levhasına Kaydedilme Konusunda Karar Verilemeyeceği.."
…………………………………………………………………………………………………………………………..
"Avukatlık Mesleğine Yakışmayacak Tutum ve Davranışlarının Çevresince Bilindiği Hususunun Her Türlü Kuşkudan ve Subjektif Değerlendirmelerden Uzak Bir Biçimde Somut Olarak Kanıtlanması Gerektiği )"
Avukatlık Yasasının eleştirisine girmeden önce yaşanan avukatlık ile yasada kutsanan ve yüceltilen avukatlığın çelişkilerini yaşamımdan örneklerle anlatmaya çalışacağım..
1970 li yıllar, kiralık ev arıyorum, Fatih’te bir emlakçıdayım..”..kiralık evimiz yok. “ cevabını aldıktan sonra emlakçı bana ne iş yaptığımı sordu, ben de avukatım dedim, emlakçı bunun üzerine bana,
-Kiralık ev ararken avukat olduğunuzu söylemeyin, dedi..
Yıl 1980, Yaşar Kemal’in kurucusu olduğu, İnce Memet romanının yayımcısı Ararat Yayınevi’nin önünde bir fransız bayan, Ramazan Yaşar birlikte oturuyoruz. Ramazan Yaşar’ı tanıyanlar çok iyi bilirler, kulaklarını çınlatalım, Müşir Kaya Canpolat çok iyi tanır,Ramazan Yaşar küfürbaz birisiydi, onu da rahmetle analım, bir ara yanımızda ayrıldı..Fransız bayan Ramazan Yaşar yokken bana mesleğimi sordu, ben de avukat olduğumu söyledim.. Fransız bayan inanmadı.. Bana,
-Ben size ciddi bir soru sordum, neden doğru yanıt vermiyorsunuz, dedi.
Bunun üzerine ben avukatlık kimliğimi göstererek, kendisine neden inanmadığını sordum. Cevap:
- Fransa’da avukatlık mesleği son derece saygın bir meslektir, bir avukatla görüşmek bir bakanla görüşmek kadar önemlidir, siz burada atmışsınız iskemleleri, böyle küfürbaz bir adamla sohbet ediyorsunuz, dedi..
Fransa’daki avukatlık kuralları avukatı kutsamıyor, avukatlığa kabül ve avukatlıktan çıkarmayı soyut, subjektif kutsamayı amaçlayan kurallara bağlamıyor, ama Fransa’da avukatlık toplum nezdinde son derece saygın bir meslek..
Yurt dışında , Almanya’dayım, Frankfurt Üniverisinden öğrencilerle sohbet ediyoruz, içlerinden biri bana mesleğimi sordu. Almancadaki avukat sözcüğü bana çok vurgulu gibi gelir..
-İch bin rechtsanwalt , avukatım, dedim..
Bu cevaptan sonra bana bakışlarının değiştiğini hissettim.. Bunu açıkça söylediler de.. Bir bayan .“ .. evet anlamalıydık, diplomat gibi bir görünüşünüz var .” diye espiri yaptı.. Öğrencilerle Türkiye üzerine tartışıyorduk, konu “Türkiye’ye şeriat gelir mi ?” , yıl sanıyorum 1996 idi.. Evet Almanya’ da da avukatlık toplum nezdinde saygın bir meslekti ve orada da avukatlık mesleği yasalarla kutsanmamıştı..
Not:Gelecek yazıda 1136 sayılı avukatlık kanunun ahi’liğe ve Fütüvvetname’lere benzeyen yönleri üzerinde duracağız..