Baro yönetimleri avukatların halinden bihaber durumda.

Avukatlık Kanununda değişiklik yapılacağı açıklamaları üzerine TBB’nin 24 Şubatta Ankara’da düzenlediği toplantıda Feyzioğlu konuşuyor;

Bilmem kaç metrede derinlikte olan madene inmiş, madenci kardeşi ile ekmeğini paylaşmış, Afrin Harekatı başlayınca hududa gitmiş ki bomba Mehmetçikten önce başkanı öldürsün(çok şükür bomba isabet etmemmiş), daha neler neler… Mübarek sanki siyasi parti kongresinde konuşuyor.

Başkanın gündeminde avukatların adliyelerde, mahkemelerdeki halleri yok… OHAL yok, yargı yok, avukat yok..

Seçilmeden önce diyorlardı ki barolar Cumhuriyetin son kaleleridir.  Şimdilerde ise aman konuşmayalım bir KHK ile baroyu kapatırlar.. Kaleye bakın siz…

TBB başkanı Cumhurbaşkanlığına, bizim ki İstanbul Barosu önceki başkanı Kocasakal CHP Genel Başkanlığına aday oldu…

Eskiden Genel Kurmay başkanları kendilerini geleceğin Cumhurbaşkanı olarak görürlerdi, bizim arkadaşlar durum karışıklığı yaşadılar sanırım..

Sözün kısası barolar yalnızlaştı, avukatlardan koptu.. Şimdi barolar bir kırılma noktasına doğru gidiyor.

Neler oluyor?

Avukatlar baroların bu açmazdan çıkışını tartışıyorlar.

Barolara yeni bir anlayışın gelmesi yargı sistemimiz açısından da son derece önemlidir.

Avukatların çıkış için öncelikle demokratik bir tartışma ortamında buluşmaları gerekmektedir.

Kimlerle bir araya gelinebilir?

Toplantılara, ırkçı, Şoven, laiklik karşıtı olmayan herkesi katılmalıdır.

Sözde kaleler yerine avukatlarla kucaklaşan, savunmayı ve adaleti savunan barolar için artık harekete geçme zamanıdır.

Cumhuriyeti korkaklar koruyamaz.

Büyük şair diyor ki;

İlerleyen aydınlığın içindeyim

Ellerim iştahlı, dünya güzel.

                    Gözlerim doyamıyor ağaçlara

                    Ağaçlar öyle ümitli, öyle yeşil.

Güneşli bir yol gidiyor dutlukların arkasından

Mapushane revirinde penceredeyim.

                    Duymuyorum ilaçların kokusunu,

                    Bir yerlerde karanfiller açmış olacak.

İşte böyle Laz İsmail,

mesele esir düşmekte değil,

teslim olmamakta bütün mesele!

Nazım HİKMET - 1948

RAHMİ OFLUOĞLU