BELİRSİZ ALACAK DAVASI ve KISMÎ DAVA ile KARŞILAŞTIRMASI

Belirsiz alacak davası HMK m. 119/1-(ğ) ’de düzenlenen talep sonucunun açık şekilde belirtilmesi zorunluluğunun istisnasını teşkil eder. HMK m. 107’de düzenlenen belirsiz alacak davası, talep sonucunu kesin olarak belirleyemeyen davacının, hak kaybına uğramasını veya yüksek yargılama giderine mahkum olmasını engeller. Bunun yanı sıra belirsiz alacak davası ile alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi riski ortadan kalkmaktadır.

“Madde 107 - (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2)  Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”

“Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür.” (YHGK E. 2014/15-439 K. 2016/207 T. 2.3.2016)

Belirsiz alacak davası geçici talep sonucu ile ileri sürülmektedir. Geçici talep sonucu davacının belirleyebildiği talep sonucudur. Talep sonucu belirlenebilir hale geldiğinde, eksik olan harç tamamlanır ve geçici talep sonucu kesin talep sonucuna dönüşür. Yukarıda da belirtildiği üzere davacı böylece ıslah hakkını kullanmadan, iddiayı genişletme veya değiştirme yasağına tabi olmadan veya davalının muvafakatini almadan talep sonucunu değiştirebilecektir.

Bunun dışında talep sonucunun dayandırıldığı tüm vakaların da bildirilmesi gerekmektedir. Vakaların bilinmemesi veya olayda nedensellik bağının kurulamadığı durumlarda belirsiz alacak davası açılamaz. Bu tür davalarda belirsiz olan sadece talep sonucudur. Diğer tüm hususların belirli olması gerekmektedir.

“Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.”  (YHGK E. 2014/15-439 K. 2016/207 T. 2.3.2016)

  1. Belirsiz alacak davasında bulunması gereken ifadeler nelerdir? Ne zamana kadar artırım dilekçesi verilebilir?

Belirsiz alacak davalarında davanın konusu kısmına geçici talep sonucunun belirsiz olduğunun yazılması, ayrıca dilekçe metninin içerisine ve talep sonucuna kalan miktar belirlendiğinde artırım dilekçesi verileceğinin de ifade edilmesi talebin açıkça belirtilmesi adına yerinde olacaktır. Mahkemece yapılacak tahkikat sonucu kesinleşecek kalan miktarın artırımı tahkikat aşamasının sonuna kadar talep edilebilecektir.

“Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.” (YARGITAY 3. HD, E. 2019/5988, K. 2020/1845, T. 2.3.2020)

  1. Belirsiz alacak davasının şartları nelerdir? Hangi durumlarda belirsiz alacak davası açılabilir?

Öncelikle adalet komisyonu gerekçesinde de belirtildiği üzere “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz.” Davanın açıldığı tarih itibariyle davada talep edilecek miktarın tam ve kesin olarak belirlenemediği durumlarda asgari bir miktar talep edilerek dava açılabilir.

“Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olduğunu belirtmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinden davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.” (YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2019/4755 K. 2020/80 T. 8.1.2020)

Belirsiz alacak davası açılabilmesi için 3 temel kıstas belirlenmiştir.

“Yukarıda açıklanan bu bilgiler ışığında özetle, bir alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak kabul edilen kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

1- Davacının kendisinden beklenememesi,

2- Bunun olanaksız olması,

3- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması,

olarak ifade edilebilir.” (YİBBGK., E. 2016/6 K. 2017/5 T. 15.12.2017)

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi belirsiz alacak davasının objektif ve subjektif unsurları olduğunu belirtmiştir;

Belirsiz alacağın tespitinde objektif ve subjektif unsurlar bulunduğu, objektif unsurun alacağın veya dava değerinin belirlenmesinin objektif olarak imkânsız olması (iş kazalarına dayalı alacak davasında kusur oranının tespitinin gerekmesi vs.), subjektif unsurun ise alacaklının talep konusu miktarı belirlemesinin alacaklının şahsından beklenilememesi olduğu, söz gelimi sendikasız çalışan ve yasal işçilik hakları konusunda hiçbir bilgisi olmayan işçinin alacakları doğru şekilde adlandırması dahi mümkün değil iken, alacaklarını tam ve doğru hesaplamasının kendisinden beklenilemeyeceği belirtilmiştir.”

“Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; fark ücret, fark ikramiye ile fark sosyal hak alacaklarından oluşan alacakların belirsiz alacak olup olmadığı, varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacının talep ettiği fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için yasada öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü fark ücret ve ikramiye alacaklarının belirlenebilmesi için, muhasebe işlemini gerektirmektedir. Zira davacının alacağı gerçek ücrete TİS ile belirlenen zam oranları uygulanarak bulunacak miktardan işverence düzenlenen bordrolardaki ödenen ücret mahsup edilerek fark alacak bulunacaktır. Bunun için de işyerinde kayıt tutma dolayısı ile belgeleme yükümlüsü olan işverenin sunacağı bordrolara ve kayıtlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, yaklaşık 3 yıla yakın bir süreye ilişkin TİS artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi davacı işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında kendisinden beklenemeyeceği gibi sözkonusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan Mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi ve davanın kabulüne karar verilmesi yerindedir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2016/22-874, K. 2016/824, T. 22.6.2016)

“Somut olayda, davalı işveren Yeşilyurt Belediyesi olup küçük bir ilçe belediyesidir. Davalı ... Başkanlığında çalışan toplam işçi sayısı, sendikal işçi sayısı, dayanışma aidatı ödeyen işçi sayısı, varsa istifa eden işçi sayısı ve bu işçilerin hangi tarihte üye oldukları, varsa istifa edenlerin hangi tarihte istifa ettikleri, üyelerinin ücretleri, TİS ile öngörülen zam oran ve miktarları davacı sendika tarafından bilinebilecek durumda olduğundan ve sendika üyelik aidatı talebinin miktarını belirleyebilmek için ayrıca iş yerinden gerekli bir belgeye de ihtiyacı bulunmadığından ve HMK 107/1'de de belirtildiği üzere davanın açıldığı tarihte alacağının miktarını veyahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu bir durumda söz konusu olmadığından, davacı sendikanın dava konusu talebi olan sendika üyelik aidatı alacağının miktarını belirleyerek açması gerekirken Hukuk Muhakemeleri Kanununda istisnai olarak düzenlenen belirsiz alacak davası şeklinde açması yasanın açık düzenlemesine aykırıdır.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2016/22-407, K. 2020/121, T. 11.2.2020)

Talep sonucunun hangi durumlarda belirlenemez olduğu hususu kanun koyucu tarafından açıklanmamıştır. Zaman içerisinde Yargıtay Daireleri arasında hangi taleplerin belirsiz alacak davasına konu olabileceği farklılık arz etmiş, bunun üzerine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu her bir olayın kendi içerisinde özel olabileceğini hangi taleplerin belirsiz alacağa konu olabileceğine ilişkin içtihat birliğinin sağlanmasının her bir olayın özelinde değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir.

“İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sonucunda, işçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmadığı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği, alacağın türü itibariyle bir alacağın belirli veya belirsiz alacak olduğundan söz edilemeyeceği, bu hususta yapılacak içtihadı birleştirmenin, içtihadı birleştirme kararlarının soyut, genel ve her defasında geçerli normatif yapısıyla bağdaşmadığı gerekçeleriyle içtihadı birleştirmeye gerek olmadığına, 15.12.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verilmiştir.” (YİBBGK., E. 2016/6 K. 2017/5 T. 15.12.2017)

“Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.(YHGK E. 2016/22-1547, K. 2019/864, T. 4.7.2019)

Belirsiz alacak davalarının bir özelliği de para alacakları için söz konusu olmalarıdır.

Belirsiz alacak davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.”  (YHGK, E. 2014/15-439, K 2016/207, T. 02.03.2016)

  1. Kısmî Dava nedir? Kısmi dava açılması durumunda hangi ifadelerin kullanılması gerekir? Belirsiz alacak davasından en önemli farkları nelerdir?

Kısmî dava, aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın belirli bir kısmının talep edilmesidir.

“MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.

(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”

“Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Yargıtay HGK 02.04.2003 gün ve 2003/4-260 Esas 271 K. sayılı ilamı; Pekcanıtez; H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s. 286).(...)”(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2015/22-1052, K. 2015/1612, T. 17.6.2015)

Talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir olmadığı durumlarda da kısmi dava açılabilecektir. Ancak hukukî yararın mevcudiyetinin gerekliliği ve hakkın kötüye kullanılması yasağı bakidir.

Kısmî dava açıldığının dilekçede açıkça belirtilmesine gerek yoktur. Dilekçe içerisinde “Fazlaya ilişkin haklarımı saklı tutuyorum.” veya “Alacağımın şimdilik … kadarını dava ediyorum.” şeklinde ibarelerin bulunması yeterlidir. Özellikle kısmî dava olduğunun belirtilmesi gerekmemektedir.

“Bir kimsenin kısmî bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmî dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmî dava niteliğindedir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2014/15-439, K. 2016/207, T. 2.3.2016 )

Kısmî dava ile belirsiz alacak davasının en önemli farkı zamanaşımı ve faiz talebine ilişkindir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı sadece geçici talep için değil, tüm alacak için kesilir. Ancak kısmî davada zamanaşımı sadece talep edilen kısım için duracaktır. Yine aynı şekilde kısmi davada artırılan kısım için faiz başlangıç tarihi ıslah dilekçesi tarihi olmasına karşın belirsiz alacak davasında faiz başlangıç tarihi dava tarihidir. Belirtmek gerekir ki belirsiz alacak davasında, dava tarihinden önce gerçekleştirilen temerrüd olduğu durumunda faiz başlangıç tarihi temerrüt durumunun gerçekleştiği tarihtir.

“Yukarıda da izah edildiği üzere, belirsiz alacak davasında zamanaşımı, davanın açılmasıyla birlikte alacağın tümü için kesilirken, kısmi davada sadece dava edilen alacak yönünden kesilir. Diğer taraftan, belirsiz alacak davasında, davalı daha önceden temerrüde düşürülmediyse faiz başlangıcı alacağın tamamı için dava tarihi iken, kısmi davada, dava edilen alacak miktarı için dava tarihinden, ıslah yolu ile davaya dâhil olunan kısım için ise ıslah tarihinden itibaren faiz işleyecektir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2016/7-1107, K. 2020/16, T. 14.1.2020)

“Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir.” (YARGITAY 3. HD, E. 2019/5988, K. 2020/1845, T. 2.3.2020)

  1. Kısmi dava açılması gerekirken belirsiz alacak davası açılırsa veya dava dilekçesinden talebin belirsiz alacak olup olmadığı hususunda şüphe varsa ne olur?

Uygulamada belirsiz alacak davası ve kısmi dava çokça karıştırılmaktadır. Bu iki davanın birbiri yerine açıldığı durumlar yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra belirsiz alacak talebinde bulunulmasına karşın, dilekçe metninin içeriğinin kısmi dava niteliğini haiz olduğu durumlar da mevcuttur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu konuda farklı içtihatları mevcuttur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kısım kararlarında belirsiz alacak olarak açılan davanın belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığı durumlarda mahkemece davaya kısmı dava olarak devam edileceği belirtilmişken bir kısım kararlarında ise belirsiz alacak davası olarak açılan davanın kısmi davaya çevrilmesinin mümkün olmadığı durumlarda davanın hukuki yarar yokluğundan usulen reddi gerektiği yönünde kararlar vermiştir.

Şartları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasına kısmi dava olarak devam edilemeyeceğine ilişkin karar;

“Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile alacak miktarı belirsiz olduğu durumlarda davacıya dilerse belirsiz alacak davası, dilerse de kısmi dava açabilme imkânı getirilmiştir. Belirsiz alacak davası ile kısmi dava konusu, amacı ve sonuçları bakımından birbirinden tamamen farklı iki dava türüdür. Her iki davanın mahkemeden istenen hukuki korumaya göre eda davası olması ve ortak bazı özelliklerinin bulunması bu sonucu değiştirmemektedir. Belirsiz alacak davası açan davacı, kısmi davanın sonuçlarından yaralanamayacağı gibi kısmi dava açan davacı da belirsiz alacak davasının sonuçlarından yararlanamaz. Hâkim de kısmi dava olarak açılmış bir davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremeyeceği gibi, belirsiz alacak davası olarak açılan davaya da kısmi dava olarak devam edemez.(YHGK E. 2014/15-439 K. 2016/207 T. 2.3.2016)

Şartları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasına kısmi dava olarak devam edilebileceğine ilişkin karar;

“Dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK'nın 107/1. maddesinde; "davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir" hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, davacının dava dilekçesinde açıkladığı olaylar ve istemleri dikkate alındığında; taraflar arasında uyuşmazlık olsa da davacı; dava tarihi itibarıyla alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumdadır. Bu durumda davacı vekili dava dilekçesinde davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını belirtmiş olsa da mahkemenin davanın belirsiz alacak davası olmayıp kısmi dava olduğu yönündeki kabulü yasaya uygundur. Bu sebeple açılan bu dava 2.000,00 TL'lik kısmi davadır.” (YARGITAY 15. HD, E. 2017/1471, K. 2017/3192, T. 28.9.2017)

Hakim dava dilekçesinden talep sonucunun belirsiz alacak mı kısmi dava mı olduğuna yönelik karar verir;

“Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Davacı vekilinin, dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açtığını belirtmesine karşın, sonuç kısmında fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla dedikten sonra alacağın bir kısmının tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu haliyle davacı tarafından kısmi dava açıldığı anlaşılmaktadır. Belirsiz alacak davası olarak açılan davaya kısmi dava olarak devam edilmesi mümkün değil ise de somut olayda; davacının kısmi dava açtığı ve dava konusu miktar taraflar arasında tartışmalı olduğundan davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunduğu anlaşıldığından, yerel mahkemece işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” (YHGK E. 2014/15-439 K. 2016/207 T. 2.3.2016)

Talep sonucunun anlaşılamaması durumunda hakim davacıyı beyana davet eder;

“Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 Sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK'nın 119. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise, dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise, bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır.(...)

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında belirsiz alacak davası açılması için gereken hukuki yarar dava şartının dava açıldığı sırada mevcut olması gerektiği, bu dava şartının sonradan tamamlanmasının mümkün olmadığı, yerleşik içtihatlarda eda davası açılması gerekirken, tespit davası açılması durumunda davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğinin kabul edildiği, aynı hâlin burada da geçerli olduğu, dava açılırken mevcut olmayan hukuki yararın hâkim tarafından süre verilerek davanın türü değiştirilmek sureti ile giderilemeyeceği, bu nedenle belirli alacakların belirsiz alacak davasına konu edildiği eldeki davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerektiği, Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu, direnme kararının doğru olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.” (YHGK, E. 2016/22-1166, K. 2019/576,  T. 16.5.2019)

  1. Belirsiz alacak talepli olarak açılan davada alacak miktarının belirlenebilir olduğuna karar verilirse ne olur?

Alacağın kesin ve belirlenebilir olduğu durumlarda belirsiz alacak davası açılamayacaktır. Bunun yanı sıra kısmi davanın da şartları söz konusu olmadığı durumlarda, tam eda davası gündeme gelir. Bu durumda mahkeme tarafından kesin süre verilerek alacak müktarının netleştirilmesi ve harcın yatırılması hakim tarafından istenilebilecektir.

“Yukarıdaki açıklamalar ışığında alacak belirli olmasına rağmen belirsiz alacak davasına konu edilmesi durumunda ne yapılması gerektiği konusuna dönecek olursak; şartları bulunmamasına başka bir anlatımla talep edilecek alacak miktarının davanın açıldığı anda tam ve kesin bir biçimde belirlenmesinin mümkün olmasına rağmen belirsiz alacak davası şeklinde açılan dava, hukuki yarar, yani dava şartı yokluğu nedeni ile usulden hemen reddedilmemelidir. Zira bir miktar belirtilmek sureti ile açılan belirsiz alacak davası da alacak ister belirli ister belirsiz olsun bir eda davasıdır ve eda davalarında hukuki yarar var kabul edilir. Öte yandan davacının dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşması mümkün olmayıp bir mahkeme kararına muhtaç ise dava açmakta hukuki yararının bulunduğu tartışmasızdır. Başka bir anlatımla alacağın belirli veya belirsiz olması başlangıçta var olan hukuki yararı ortadan kaldırmaz. Bu durumda dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek alacak tutarı konumunda olup kısmi davanın koşulları yoksa davacının tam eda davası açtığı kabul edilmelidir. Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmî davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK'nın 119. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.” (YHGK, E. 2016/22-1166, K. 2019/576,  T. 16.5.2019)

  1. Eser sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda hakediş bedelleri Belirsiz Alacak Davası ile talep edilebilir mi? Belirsiz alacak davasının şartlarının oluşmadığı durumlarda davaya kısmi dava olarak devam edilmesi mümkün müdür?

Eser sözleşmelerinden kaynaklanan hakediş davalarında bedelin belirlenemediği durumlarda belirsiz alacak davası akla gelebilir. Yargıtay bu hususta tarafların alacağı gerçekten belirleyip belirleyemeyeceklerini irdelemiştir. Bu durum hukuki yararın mevcut olup olmadığı hususunda toplanmıştır. Somut olayda alacağın gerçekten belirlenebilir olup olmadığı incelenmektedir. Farklı olaylara ilişkin Yargıtayın vermiş olduğu farklı kararları mevcuttur. Aşağıda örnek teşkil edebilecek bir kaç karar paylaşılmıştır.

“(...) Yapım İşleri Genel Şartnamesi'nin 22. ve 23. maddesi hükümlerine göre %10 iş artışı kapsamında kalan işlerin bedelini sözleşme fiyatlarıyla, sözleşmede fiyatı bulunmayan işlerin şartnamenin 22. maddesinde tespit yöntemi kullanılarak, %10'u aşan işlerin bedelini de yapıldıkları tarihteki serbest piyasa fiyatlarıyla hesaplatmak ve hüküm altına almaktan ibarettir. Mahkemece eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi kurulu raporuna dayanılarak yazılı şekilde davanın kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir (…) Kabul şekline göre de açılanın dava belirsiz alacak davası koşullarını haiz olmadığı ancak miktar belirterek talepte bulunulduğundan kısmi dava olarak nitelendirilip davada talep edilen miktarlara dava tarihinden, harcı ödenerek arttırılan miktarlara harcın ödendiği tarihten itibaren faiz uygulanması gerekirken kabul edilen alacak miktarının tamamına dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi usul ve yasaya aykırıdır.” (YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2016/6501 K. 2017/1481 T. 3.4.2017)

“Somut olayda mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunu veren heyette sadece tek bir mimar bulunmakta olup bu raporda sözleşme kapsamı ve dışında kalan imalâtların denetime açık olarak ayrı ayrı değerlendirilmesi yapılmamış, bu rapora davalı tarafından teknik itirazlarda bulunulmuş, ek rapor alınmışsa da tüm itirazların yine denetime açık olarak cevaplandırılmadığı görülmektedir. Bu sebeple mahkemece yapılması gereken iş konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyetinden teknik itirazların da değerlendirilmesi suretiyle öncelikle sözleşme kapsamında yapımı gereken imalâtların yapılıp yapılmadığının saptanması, bunların bedellerinin sözleşme fiyatlarıyla hesaplattırılması, aşan oranda imalât yapılmış olması halinde bedellerinin sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 Sayılı BK'nın 410 vd. maddeleri gereğince iş sahibi yararına olması koşuluyla yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçleriyle hesaplattırılıp sonucuna göre karar verilmesinden ibarettir. Diğer taraftan dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğu açıklanmış ise de Dairemizin 10.07.2013 gün 2012/6728 Esas 2013/4521 Karar sayılı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.03.2016 gün 2014/15-430 Esas 2016/207 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere davanın belirsiz alacak davası olarak görülüp yürütülmesi mümkün değildir. Ancak davacının alacağını tam ve kesin olarak belirlenebilecek olmasına rağmen tahsili için belirli kısmını talep ederek kısmi dava açması mümkündür. Bu haliyle davacının açtığı davanın kısmi dava olarak ve harç tamamlandığına dair 22.02.2012 tarihli dilekçeninde ıslah dilekçesi olarak nitelendirilmesi gerekir. Bu sebeple olayda davacı tarafından davadan önce davalının temerrüde düşürüldüğü kanıtlanmadığından hüküm altına alınacak alacağa dava ve ıslah tarihlerine göre faiz uygulanması zorunludur. Açıklanan bu gerekçelere göre eksik incelemeye dayalı kararın bozulması gerekmiştir.”  (YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2016/3148 K. 2017/3098 T. 21.9.2017)

“Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili talebine ilişkindir. Olayda, taraflar arasında uyuşmazlık olsa da davacı; dava tarihi itibarıyla alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumdadır. Bu durumda davacı vekili dava dilekçesinde davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını belirtmiş ve mahkemece de belirsiz alacak davası açıldığı kabul edilmiş ise de, belirsiz alacak davası açma koşulları bulunmadığından dava belirsiz alacak davası olmayıp kısmi dava niteliğindedir. Mahkemece 50.000,00 TL yönünden alacak davası usulden reddedilmiş ise de bu davanın kısmi dava olarak görülüp değerlendirilmesi gerekmektedir. Aydınlatma ödevi kapsamında davacıya kısmi dava niteliğindeki 50.000,00 TL'lik talebinin alacak kalemleri bakımından miktarları açıklattırılıp uyuşmazlığın buna göre sonuçlandırılması gerekir.” (YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2018/4659 K. 2018/4830 T. 4.12.2018)

  1. Daha önceden gönderilmiş olan ihtarnamede alacak miktarının net olarak yazılması daha sonradan belirsiz alacak davası açılmasına engel teşkil eder mi?

İhtarnamelerde alacak miktarı ve değerinin açık olarak belirtildiği hallerde, alacağın miktarının belirlenebilir olduğu söylenebilir. Zira ortada yazılı ve talep edilmiş bir değer mevcuttur. Ancak Yargıtay bu konuda somut olayın şartlarına göre farklı kararlar vermiştir.

“Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacılar tarafından davadan önce davalılara gönderilen ihtarnamede alacağın 1.778.000.000,00 TL olarak belirlendiği halde davacılar tarafından davanın 50.000,00 TL bedel ile kısmi-belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararlarının bulunmadığı gerekçesiyle, HMK’nın 114/1-h ve 115. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir … Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacılar tarafından Atatürk’ün vasiyeti gereği davalı banka nezdinde nemalandırılan ve mülkiyeti diğer davalıya bırakılan mal varlığından davacıların murisine vasiyetname gereği verilmesi gereken bedelin uzun yıllardır eksik verildiği iddia edilerek belirsiz alacak davası açılmış olup, geçen süre içinde davacıların murisine ödenmesi gerekip de eksik ödenen alacağın ne olduğu tam ve kesin olarak belirlenebilmesi davacılardan beklenemeyeceği gibi davadan önce davalılara gönderilen ihtarnamelerde bedelin belirtilmiş olması da davanın belirli bir alacak davası olduğu anlamına gelmez … Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu kabul edilerek, işin esasına girilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı yoruma dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY 11. HD., E. 2014/9966, K. 2015/8462, T. 18.06.2015)

“Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 109/2. ve 107 maddesine göre davacının açıkça talep konusu uyuşmazlığın miktarını kendisi tarafından keşide edilen ihtarname ile, 45.000,00 TL olduğunu belirlemiş olmasına rağmen, bu bedelin yalnızca fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL’si tutarında kısmi dava açmış olduğundan, uyuşmazlık konusunun davacı tarafça açıkça belirlenmiş olması nedeni ile, kısmi dava açmakta hukuksal yararı bulunmadığı gibi, yine davanın konusu ve davacının açık talebi karşısında, ortada belirsiz alacak davasının koşullarının da bulunmadığı gerekçesiyle HMK’nın 114/h maddesi uyarınca, davanın hukuksal yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir … Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” (Yargıtay 11. HD. E. 2012/19128, K. 2013/20655)

  1. Dava açılmadan önce delil tespiti yaptırılmış olması daha sonradan belirsiz alacak davası açmaya engel teşkil eder mi?

Bir çok davada alacak talepleri ileri sürülmeden önce delil tespiti yaptırılmak suretiyle alacağın miktarı tespit edilmektedir. Delil tespiti mahkeme ilamı niteliğinde olmadığından alacağını kavuşmak isteyen alacaklı delil tespiti raporuna istinaden dava açmak suretiyle hakkını ileri sürebilmektedir. Daha önceden delil tespitinin yapılmış olması belirsiz alacak davası açmaya engel değildir 

“Somut olay bakımından davacı şirketin belirsiz tazminat alacağı davasına konu ettiği; tohumların bedeli, tohumlar için yapılan yatırım ve Ar-Ge çalışmaları dahil masraflar ve tohumların satışından elde edeceği ve mahrum kaldığı kâra ilişkin talepleri ile ilgili olarak zararın varlığının ve miktarının belirlenebilmesi, ancak yargılama sırasında delilerin toplanıp değerlendirilmesinden sonra mümkün olabilecektir. Bu nedenle davacının iddia ettiği zararın dava tarihi itibariyle miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği kabul edilmelidir.

Davacı şirketin talebi üzerine Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2014/60 D.İş sayılı dosyasında düzenlenen 17.09.2015 tarihli delil tespit raporunda davacının davaya konu olay sebebiyle uğradığı zararın, Ar-Ge çalışmaları için yapılan harcamalar yönünden 3.300.000,00TL, domates, biber ve hıyar çeşit ve hatları için yapılan harcamalar yönünden 2.475.000,00TL, mahrum kalınan kâr yönünden ise 5.875.000TL olduğu belirtilmiş ise de, sözü edilen delil tespiti raporunun dışında dosya kapsamında birçok bilirkişi raporu bulunduğu, bu raporların birbiri ile ve delil tespiti raporu ile çelişkili olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki davacı tarafça dava açılmadan önce delil tespiti yaptırma yoluna gidilmiş olmasının, davaya konu edilen zarar veya alacak miktarının belirli hâle getirdiği şeklinde yorumlamak Kanunun amacına aykırıdır.

Ayrıca, hâkimin hukuki sorumluluğunu düzenleyen HMK'nın 46. ve devamı maddelerinde, kategorik olarak bu tür davaların belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, Yasa koyucunun amaçlamadığı bir sonuca ulaşmanın isabetli olduğundan söz edilemez.

Belirtilen nedenlerle, davacı şirketin davaya konu taleplerinin belirsiz alacak davasına konu olabilecek nitelikte olduğu ve dava tarihi itibariyle zararın miktar ve değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği anlaşılmakla HMK'nın 107. maddesine uygun olarak, aradaki hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle dava açabileceği sonucuna varılmıştır.

Bunun yanı sıra, somut olayda davacının iddia ettiği zararın varlığını ve miktarının tespiti açısından hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâlihazırda korunmaya değer bir yararı bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için bir mahkeme kararına muhtaç konumda bulunduğundan, eldeki davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2019/4, K. 2019/202, T. 26.2.2019)

Tüm bu süreçlerde hak kaybına uğramamak adına bir avukattan hukuki destek alınması tarafların menfaatine olacaktır. Çebi Hukuk & Danışmanlık olarak müvekkillerimizin haklarını korumaya devam edeceğiz.

Saygılarımızla,

ÇEBİ Hukuk & Danışmanlık

Av. Ömer ÇEBİ

Stj Av. Batuhan ÖZATA