aya gidilecek
daha da ötelere,
teleskopların bile görmediği yere.
ama bizim dünyada ne zaman kimse aç
kalmayacak,
korkmayacak kimse kimseden,
emretmeyecek kimse kimseye,
yermeyecek kimse kimseyi,
umudunu çalmayacak kimse kimsenin?
işte ben komünistim, bu soruya karşılık
verdiğim için...
“İşte ben komünistim” diyen Nazım Hikmet kurtuluş savaşı destanının yazarı büyük bir yurtseverdir, ulusalcıdır.
Büyük taarruzda, Kocatepe’deki Mustafa Kemal’i büyük usta şu dizelerle anlatıyor:
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
Nazım bir komünisti ve aynı zamanda büyük bir yurtsever, bir ulusalcıydı.
Nazım ile aynı çağı paylaşan, kurtuluş savaşını, cumhuriyetin kuruluşunu, 2. Dünya Savaşını, Demokrat parti dönemini birlikte yaşayan, TİP’nin ilk genel başkanı Mehmet Ali Aybar bir sosyalist ve bir yurtseverdi.
68 kuşağının en şanlı eylemi olan, Dolmabahçe eylemi, 6.Filo askerlerinin denize döküldüğü gün Mehmet Ali Aybar, " Dolmabahçe'de 2. Kurtuluş Savaşının meşalesi yakıldı " diyordu.
Aybar bir kuvvayı Milliyeci idi..
Solun ulusalcı anlayışı ile sağın milliyetçiliği arasında büyük bir farklılık vardır, milliyetçilik ile faşizm arasında bıçak sırtı gibi ince bir çizgi olması gibi.
1960 ların, 1970 lerin sol ulusalcılığı sınıf esasına dayanır. Sınıf esasından uzaklaşan solun sonradan hata ile de olsa darbeci çizgiye düşmesi son derece dramatiktir.
1970 de, 12 Mart darbesi öncesinde, Dev-Genç milli demokratik devrim tartışmasında, cephenin öncülüğünü asker sivil aydınlar yapabilir çizgisini benimsemişti. Bu çizgi 12 Mart Muhtırası radyolardan okunduğunda İstanbul Üniversitesinde muhtırayı destekleyen bildiri dağıtma hatasına düşmüş ve birkaç saat sonra bu bildiri geri alınmıştır. Bilindiği gibi bu darbe üç fidanın, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in canına kıymıştı.
12 Mart 68 Kuşağının yaşadığı büyük bir deneydir
12 Mart Darbesi bizim kuşağın yaşadığı çok kötü bir deney, büyük bir acıdır. Üç fidanın canına kıyıldı, yüzlerce insan tutuklandı, binlerce insan işkence gördü..
Türkiye İşçi Partisi ve bir kısım aydın asker-sivil aydınların gerçekleştireceği bir darbenin sol için tehlikeli olacağı konusunda ısrarlı uyarılarda bulunmuşlardı, ancak bu uyarılar işe yaramadı..
1968 lerdeki devrim stratejisi tartışmalarında “Milli Demokratik Devrim” stratejisi en popüler olanıydı. Dev-Genç bu stratejiyi benimsemişti. Milli demokratik devrim üzerine yapılan tartışmalar o günlerde bölünmelere neden olmuştu. Bir kısım ki; Dev-Genç bu çizgiye yakındı, “cephenin öncülüğünü kimin yapacağı önemli değildir” derken, diğer taraf “cephe mutlaka işçi sınıfı öncülüğünde kurulmalıdır” diyordu. Dönemin yaşlı önderleri, TKP kökenli 2 önemli önderi Mihri Belli ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı birinci gruptandı. Bu önderler “cephenin önderinin kimin olacağı önemli değildir” diyorlardı. Kıvılcımlı darbe sonrasında yazdığı bir yazıda “Ordu ak kılıcını attı” diyerek darbeye destek olmuştu ve daha sonrada Türkiye’den kaçmak zorunda kalmıştı.
Solun 1971 yanılgısının altında yatan gerçekler sonraki kuşaklara ne yazıktır ki aktarılamamıştır.
Günümüzün sol ulusalcılığı tıpkı 1971 de olduğu gibi sınıfsal yaklaşımdan uzak, sadece laikliğe, cumhuriyet ilkelerine ve soyut bir söylem olan Atatürk devrim ve ilkelerine indirgenmiş içi boş bir ulusalcılık görünümündedir. Böyle olduğu için de nasyonal sosyalistlerle bir araya gelebilmektedirler.
Türkiye emekçilerini, işçi sınıfını, halk sınıflarını dışlayan, anti kapitalist bir karaktere sahip olmayan ulusalcılık askeri darbelere hizmet etmekten başka bir işe yaramaz, tıpkı 1971 de olduğu gibi..
Rahmi Ofluoğlu ( Avukat)