Bir bayram daha geçmiş oldu sonunda
* * *
Bayram nasıl geçti?
Suriye, Irak, Ürdün ve Orta ile Yakındoğu ülkeleri için, tersine çevrilmiş bir kaplumbağa gibi geçti.
* * *
Bizim içinse...
Nasıl geçtiğini anlamak için, önce nasıl başladığına bakmak gerek.
İşte 19 Ağustos Pazar gününün Posta gazetesi:
Manşet renkli ve ikiye bölünmüş:
“POLİS HAVAYA ATEŞ AÇTI-İÇİŞLERİ BAKANI’NA HAKKARİ’DE TAŞLI SALDIRI”
* * *
2’ncisi daha genişliğine:
“ERKEK TERÖRÜ
Türkiye her gün kadına karşı erkeklerin işlediği yeni bir suça sahne oluyor. Boşanma davası açan karısını geri dönmeye razı edemeyen koca dün bıçakla dehşet saçtı. Karısını şehrin göbeğinde, herkesin gözü önünde 8 yerinden bıçakladı.”
* * *
Birkaç da başka haber:
“TUT-ÇEK-VUR”
Ve resim altları:
Emekli Emniyet Müdürü camı kırdıktan sonra hırsızın bacağına böyle ateş etti.
Merminin isabet edebilmesi için önce tabanca kabzasıyla camı kırıyor. Yanındaki polis de yardım ediyor.”
* * *
İstanbul-Ankara 9 saat
Bayram trafiği yolları felç etti.”
* * *
“BEBEK AÇTI
MAMA ÇALDI
BERAAT ETTİ”
* * *
Bu da, pazar günkü Milliyet’in başlıkları:
Sürmanşetler:
“FENER’DEN BURUK BAŞLANGIÇ: 1-1”
“TRABZON’UN KEYFİ YOK”
“BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN”
“KENTTEN KAÇAN KONVOYA TAKILDI”
Ve kilitlenmiş araba trafiğinin fotoğraflarıyla, resim altı:
“Otoyollarda trafik kilitlenince sürücüler araçlarından çıkıp gezinmeye başladı.”
* * *
Manşet:
“BARIŞ BÖYLE Mİ İSTENİR
PKK KUCAKLAŞMASI HABUR’U HATIRLATTI-DEPREMZEDEYE KOŞAN NORŞİNLİ POLİSE KURŞUN”
* * *
Birkaç da başka başlık:
“3 kadını eski eşleri bıçakladı 1’i öldü”
“Metroda cepli bomba önlemi”
“İstanbul’da 3 kişiden biri ilkokul mezunu”
* * *
Bendeniz ise, öğleye kadar yazı ve faksla yazıyı gazeteye gönderme işleriyle uğraştıktan sonra, öğleden sonra zamanı nasıl öldüreceğimi düşünmeye başlıyordum.
Çok bir olanak yoktu; ya TV’de bir filme bakacaktım ki, ne zaman bir aksiyon, yahut Western, yahut polisiye filme rastlasam; mutlaka karşıma bir yatak sahnesi çıkıyordu.
İzleyiciler arasında en geniş kuşak olan orta yaş kuşağı, doğal olarak bu sahnelerden hoşlanmıyordu.
* * *
Neyse ki LİG maçları da başlamıştı. Geceleri maç izliyordum.
Bendenizin gençliğinde, İstanbul’un 3 dev takımı, başa çıkılmaz takımlardı.
Bu takımların niteliğini stilize edersek, durum şöyleydi; Galatasaray aristokratik bir takımdı, Fenerbahçe ona tepki olarak bir burjuvazi temsilcisi özelliğindeydi; Beşiktaş da, hepsine karşı bir halk takımıydı...
* * *
Takımlar kalıp olarak duruyordu ama, eski şatafatlı tahtları kalmamıştı, taşra takımları da şahlanmaya başlıyorlardı.
* * *
Üstelik ne Galatasaray, ne Fener, ne Beşiktaş oyuncuları arasında İstanbul doğumlu olan kimse yok gibiydi.
* * *
Yani efendim, taşra eski İstanbul Dükalığı’nı ele geçirmiş ve hatta kadastrosuz Hazine arazilerini de yağmalamıştı. Gökdelenlerle gecekondular karşılıklı göbek atıyordu. Kentin nüfusu 800 binden 17 milyona çıkmıştı.
* * *
Sadece İstanbul Dükalığı’nın en eski 3 büyük takımının taraftarları, milyonları aşıyordu; her takımınkinden fazlaydı.
* * *
Bendenizin en mutlu günü de yine pazardı, kızım Zeynep Bakan’la eşi Gürkan Bakan; en büyük torunum Sanem Altan ile İbrahim Seten ve yavruları 5,5 yaşına basmış olan Leyla’cık, en küçük torunum Tuğçe ile nişanlısı, hep birlikte bendenize gelmişlerdi; el değilse de, yanak öpmeye... Bol bol demli çay içtik.
* * *
Leyla’cığı çok seviyordum ama, çok az karşılaşıyorduk ve “büyük dede” hep yadırganma sınırları içinde kalıyordu.
O gece ilk kez çok daha rahat uyudum, bu da bir bayram ikramiyesi oldu bendenize...
Ve de efendim, geldi geçti bu bayram da...