Büyük

Türkiye kanlı bir şokla sarsıldı ve o sarsıntının etkileri de sürüyor.

Bu şoktan bir “hayır” çıkar mı yoksa işler daha da beterleşir mi şu anda hiçbirimiz bilemeyiz.

Bazen “acı” bir toplum için kader haline de gelebilir, o kadere de rıza gösterirsin.

Türklerle Kürtler “çözüm” konusunda çok becerikli değiller, sorun yaratmakta ise pek mahirler.

Kim daha “vahşi”, kim daha “barbar”, kim daha “öldürücü” yarışmasına bu kadar meraklı olunursa, vahşetin, barbarlığın, ölümün acısını da hep birlikte çekeriz.

Eğer, kimliğini ve kişiliğini “zekânda, yaratıcılığında, uygarlığa katkında” aramaz da, iki kavmin genlerine işlemiş olan “korkutuculuğunda” ararsan, ortak çözüm yerine karşındakine “diz çöktürmeyi” tercih edersen, birlikte dizlerinin üstüne çökersin.

Böyle toplumsal isterileri de öğütle falan düzeltmek de çok kolay olmaz.

Hep beraber acıya dayanamaz hale gelene kadar acıyı çekeriz.

Aklınla bulamadığını sonunda acı sana buldurur.

Şimdilik, Kürtlerle Türkler akılla bir çözüm bulamayacak gibi gözüküyor, o zaman çözümü acıyla bulacaklar, o kadar canları acıyacak ki sonunda birlikte “yeter” diyecekler.

Bir gün derler.

Acı, bütün akılsızların öğretmenidir.

Çok da başarılı bir öğretmendir, mutlaka öğretir.

O gün geldiğinde, geriye bakıp “Niye biz bunu daha önce çözmedik” diye sorarsın, cevabı da açıktır, “Çünkü çözecek kadar akıllı değildin”.

Biz, Kürtlerle Türklerin “mucizevî” bir aydınlanma yaşayıp, ortak bir çözüm bulmalarını dileyelim, tarihimizde böyle mucizeler vardır, belki gene olur.

Ve, bu acının içinde eşelenip, küllerin altına gizlenmiş “iyi” şeyleri ortaya çıkartıp biraz güç ve güven bulalım.

Bakarsınız, o güç ve güven bir akıl da yaratır.


The Economist
, bir araştırma yapmış, yeryüzünde nüfusu yetmiş milyonu, adam başına milli geliri on bin doları geçen ülkelerin bir listesini yapmış.

Dünyada bu tanıma uygun altı ülke varmış.

Amerika, Almanya, Japonya, Rusya, Brezilya ve Türkiye.

Bu altı devden biri, içinde birbirimizi öldürerek yaşadığımız Türkiye.

Zaten ekonomik rakamlara baktığımızda, durum muhteşem.

Nüfusu yetmiş milyonu, milli geliri on bin doları geçen altı devden biriyiz, geçtiğimiz dönem dünyanın en hızlı büyüyen ülkesiyiz, Avrupa’da ülkeler ardı ardına çöküntüler yaşarken sapasağlam durabilen nadir ülkeler arasındayız, bütçemiz fazla veriyor, işsizlik istikrarlı bir biçimde azalıyor.

Bir cari açık sorunumuz var.

Onu da halletmek için yollar arıyorlar.

Binanın “ekonomik karkası” sağlam, öylesine sağlam ki Avrupa’nın birçok ülkesi Türkiye’ye imreniyor.

Hızlı biçimde kalkınıyoruz.

Lakin kalkındığımız hızda gelişmiyoruz.

Gelişmek, kalkınmaktan çok daha zor çünkü.

Bazı kategorilerde Amerika ile Almanya’nın yanında bir “dev” olarak durabiliyoruz ama birçok kategoride de cüceler arasındayız.

Fikir özgürlüğünde “ligin” en alt sıralarına iniyoruz.

Eğer “fikir özgürlüğü” sağlanabilseydi bugün bir Hatip Dicle sorunu olmayacaktı mesela, onun hapse girmesine yol açan anlamsız madde bizim yasalarda bulunmayacaktı çünkü.

İşin tuhafı da ne biliyor musunuz, o yasayı, ekonomide Türkiye’yi “devler” arasına sokan bu hükümetin çıkartmış olması.

İktidarın aklı ekonomiyi büyütmeye yetiyor ama “özgürlüğü” genişletmeye yetmiyor.

Aynı şekilde eğitimde de çok gerilerdeyiz.

Eğitimde ciddi bir reform yapamıyoruz, çünkü öyle bir reform “entelektüel cesaret” istiyor, eğitimi “milli” olmaktan çıkartıp “evrensel” yapacaksın, o da akıl gerektirdiği kadar yürek de gerektirir.

Zaten gelişmişliğin temel ölçülerinden biri de “cesaretin” niteliği herhalde, hayatını ortaya koyma cesareti var ama fikrini ortaya koyma cesareti yok bizde.

Gelişmemiş ülkelerde “ölüp, öldürme” cesareti çok fazladır zaten, Afganlardan cesuru mu var, her gün ölüyorlar, öldürüyorlar ama o cesaret gelişmelerine en küçük bir fayda sağlamıyor.

Gene de kalkınmamız “iyi” bir haber.

Kalkınma, bir gün “gelişmeye” de dönüşecek.

O zamana kadar biraz acı çekeceğiz, biraz öleceğiz, biraz öldüreceğiz, her gün birkaç kadın bıçaklayacağız, çocukların kafalarını safsatalarla dolduracağız, fikrini söyleyeni hapsedeceğiz...

Anlayacağınız mutlu bir geleceğimiz var ama o güne ulaşmak için, kalkınmadan gelişmeye uzanan çileli bir köprüden geçeceğiz.


ahmetaltan111@gmail.com