Pazartesi pazarında sıradan bir gündü. Balık almak için yanaşmışım tezgaha. Şundan şu kadar temizleyip ver derken balıkçıya, beklemeye koyuldum. Tam da pazarın girişi mi derler yoksa çıkışı mı bilemem ama daha evvel hiç görmemiştim o adamı.
Havanın en soğuk halinde; yırtık ceketi, karalastik ayakkabısı ile dururken ayakta; elleri morarmış, kulakları morarmış, gözleri yaşarmış halde. Mağrur, çaresizlik içerisinde öylece bekliyordu. Biraz inceledim, elma satıyordu. Bu işi hayatında ilk kez yaptığı çok belli oluyordu hem de.
Bir kadın yanaştı yanına adamcağızın; belli ki O da farketmişti çaresizliğini.
-Amca, bu elmalar Senin mi, satıyormusun?
Evet, benim satıyorum.
-Kaç para peki amca kilosu?
Bilmem. Koymaya poşetim de yok ama elmaları kızım alırsan.
-Elmaların kurtlu kurtlu çok güzel amca, tam da aradığım bu, hepsini alıyorum, tüm kasayı ver bana;
Dedi ve yaşlı amcanın eline parayı sıkıştırdığı gibi, o elma kasasını yükledi omuzlarına ve günün son aydınlığıyla karanlığa karıştı.
Yaşlı amca, paraya baktı, öyle bir sevindi ki sevgili dostlar. Gözlerinin içi güldü, sevinçten ne yapacağını şaşırdı, eli ayağına karıştı.
Mutlu, mesut evinin yolunun tuttu, yaşlı amca. Bir daha da görmedim pazartesi pazarında Onu hiç...
O kadın almasaydı elma kasasını, Ben alacaktım amcadan.
Neticeten sevgili dostlar; yanıbaşımızda gördüğümüz, işittiğimiz; çaresizliklikleri alalım, çaresizlere alalım.
Toplumu köleleştiren cahillik ve bencillik olduğuna göre; İnsanlara olan davranışlarımız, Onları hem eğitir, hem paylaşmayı öğretir.
Çare; gene biziz, yine biziz, hep biziz...
Sevgi ve Saygılarımla…
Ulaş SABANCILAR
Katılım Büro-Sen Gnl.Bşk.Yrd.
(Basın ve Halkla İlişkiler)