Artık partilerden parlak seçim vaatleri dinleme dönemindeyiz ve iktidar partisi de seçim beyannamesini açıklamış. İlk dikkati çeken “en önemli projelerinin ‘yeni anayasa’ olması” tabii. Başbakan Erdoğan “seçimin hemen arkasından yeni anayasa çalışmalarına başlayacaklarını” söyledikten sonra “ileri demokrasi, büyük ekonomi, güçlü toplum, lider ülke” gibi sloganlardan da söz etmiş. ‘Büyük ekonomi’ye bir de ‘raporunda yoksulluk ve işsizlikte ülkeler arasında en kötü ilk üçe girdiğimizi açıklayan’ OECD’yi inandırabilsek ne iyi olacak.
HANİ KUZU BAŞLAMIŞTI?
Yeni anayasaya seçimden sonra başlanacağını duyunca “referandum sonuçları” açıklanır açıklanmaz Başbakan’ın Burhan Kuzu’ya “yeni anayasa çalışmalarına derhal başlayın” dediği geldi aklıma. Aradan bir yıl geçti, artık çerçevesi, önemli değişiklikleri mutlaka bellidir. Zira yeni anayasa için hukuk açısından “kurucu meclis, gerekli şartların oluşması” gibi zorunluluklar olduğuna göre yine maddeleri değiştirerek yapacak olmalılar.
MİLLİYETÇİ SÖYLEMDE BÖLÜNME VAR MI?
Madem ki önemli değişiklikler belli olmalı o zaman da seçmene bu “gelecek yılın ve ondan sonraki yılların en hayati olayı”nı seçim öncesi bildirmeleri gerekir. Aslına bakarsanız bu seçimde AKP’nin ‘milliyetçi söylemleri bol bol kullanarak, Türkeş’in oğlunu da alarak’ MHP’ye bir azizlik yapma niyetinde olduğu görülüyor. Ama burada hiç söz edilmeyen püf noktası “BDP-PKK’nın taleplerinin yeni anayasada nasıl yer alacağı”dır. Öcalan son olarak “devletle görüştüğümü Türk halkı bilsin” dedikten sonra “eylemsizlik kararını 15 Haziran’a kadar uzattıklarını” söyledi. Peki, referandum öncesinden başlayarak eylemsizliği sürdüren PKK neden seçimden hemen sonraya tarih veriyor? Neden 15 Haziran?
“Özerk bölge, Türklük tanımının kalkması ve diğer istekleri”nin yapılacağı seçimden hemen sonra açıklanmazsa eyleme geçeceklerini anlatmıyor mu bu?
Anlatmıyorsa, bu konuda yeni anayasada nasıl bir değişikliğin olacağını halka bildirmeleri gerekir. Ayrıca herhalde en çok da Türkeş’in oğlu bilmek ister milliyetçi söylemin bölünmeyi içerip içermediğini değil mi? Sonra bu yanılgıyı ‘babasının hatırasına karşı bile’ telafi edemez zira..
İSTANBUL BAŞKENT Mİ OLACAK?
Erdoğan İstanbul’un “Anadolu ve Avrupa yakasında iki ayrı şehre bölüneceğini” de söylemiş ama “asıl çılgın proje bu değil” demiş. Bence çılgın proje dediği İstanbul’u başkent yapacak olması..Sanıyorum “Atatürk’ün karar verdiği başkent”in de yer değiştirdiğini göreceğiz AKP seçimi kazanırsa!
Gizlilik kararı için şart nedir?
Son yıllarda bu “savcılıkların aldığı gizlilik kararları” giderek tamamen anlaşılmaz hale geldi. Daha önce sınavlarda ve her konuda “ÖSYM’nin veya polislerin vb” sehven yani istemsiz yanlışlıkla bilgiler belgelere “başkalarının hayatını değiştirecek, onu terör örgütü üyesi yaparak özgürlüğü ve onuruyla oynayacak ya da istediği kişilere sınav kazandırırken binlerce öğrencinin ve ailelerinin hakkını yiyecek” ilaveler, soru hataları filan hiç olmazdı.
Son yıllarda ise hep oluyor, nitekim YGS’den sonra Doğu’da bir okulda yapılan Açık Öğretim Meslek Lisesi sınavında, bizzat sınav güvenliğini sağlamakla yükümlü kişi tarafından öğrencilere toplu kopya verildiği de ortaya çıktı.
Adam “açık öğretim”i “açık kopya” sandı zahir..Nasılsa diğer tüm suçlar gibi bunun da bir yaptırımı yok, ÖSYM Başkanı artık gizleyemeyeceğini anlayınca mecburen açıklamak zorunda kaldığı şifreden sonra (eski Başkan’ın da “başka yolu yok” demesine rağmen) istifa mı etti, zor durumda mı kaldı, yok öyle bir şey.
KURTARMAK İSTİYORSAN..
Birileri kurtarılmak isteniyorsa o dava için hemen bir “gizlilik kararı” patlatılıyor, sonra suçluları koydunsa bul. Bırak suçluları davanın kendisi “zaman aşımı” gelinceye kadar kayıplara karışıyor, bakınız Deniz Feneri davası..Hiç haber duyabiliyor musunuz, o dava tümüyle ve de öyle görünüyor ki sonsuza kadar gizlilik içindedir artık.
GİZLİLİK HERKESE LAZIM DEĞİL!
Şimdi de, yüz binlerce öğrenci (bunlar şifresizler oluyor) bir haber kırıntısı duyabilmek için ve tabii ÖSYM Başkanı’nın istifası ve tüm sorumluların hesap vermesi için beklerken YGS sınav skandalı davasına aynı karar çıktı. Bu durumda sormaz mısınız; aynı gizlilik gazetecilerin, cumhuriyet başsavcılarının, rektörlerin, bilim adamlarının, askerlerin söz konusu olduğu dava için neden gerekli değildi de haberler herkesten önce belirli gazetelere servis edilerek dünyaya duyuruluyordu?
Bununla da kalmayıp henüz hiçbir sonuç çıkmamış soruşturma nedeniyle o gazeteciler AB’nin önünde bile “terör örgütü üyesi, elinde bomba malzemesi tutan suçlular” olarak tanıtıldılar?
İleri demokrasi, güçlü toplum ve vaat edilen tüm rüyasal özellikler iyi de bunlar sadece “sizin istediğiniz bir kesim” için var olacak, geriye kalanlar hava alacaksa neye yarar?
(Not; Bu gizlilik kararı “çocuk tecavüzü” davaları için de geçerli galiba, delil karartma veya yeni çocuklara tecavüz etme onlar için söz konusu olmadığından!! tutuksuz yargılanmasına karar verilenler ne zaman hak ettikleri zindana atılacaklar?)
- - - -