Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi, bir çocuk tecavüzü davasında, mağdurenin mahkumiyet kararı verildikten sonra verdiği dilekçeyle iddiasından vazgeçmesi üzerine sanığa verilen cezayı bozdu. Karara sert bir karşı oy yazarak karşı çıkan Yargıtay üyesi ise ‘çocuk mağdurların ilk alınan beyanlarının, daha sonra aile, çevre vs. baskısı ya da başkaca nedenlerle sanıkları kurtarmaya yönelik değişen beyanlarından üstün tutulması gerektiğini’ vurguladı.
Diken’den Kemal Göktaş’ın haberine göre, Yargıtay kararına konu olan olay şöyle gelişti: Ankara’da yaşayan 14 yaşındaki C.Ç., evden kaçarken bıraktığı notta E. isimli bir şahsın kendisine cinsel istismarda bulunduğunu anlattı. Annesinin polise başvurması üzerine bulunan C.Ç., savcılıkta avukat ve adli görüşmeci eşliğinde alınan ifadesinde iki kişinin kendisine cinsel istismarda bulunduğunu anlattı.
Bunun üzerine sanıklar hakkında çocuğun cinsel istismarı (tecavüz) suçlamasıyla dava açıldı. Mahkeme kararına, göre sanık A. Facebook’tan tanıştığı mağdure C.Ç.’yi buluşmaya ikna ederek araç içerisinde cinsel istismarda bulundu. Daha sonra sanık E., A.’yla mağdurenin ilişkilerini öğrenmesi üzerine mağdure C.Ç.’yle Facebook üzerinden arkadaşlık kurdu, ardından C.Ç.’yi bir eve götürerek tecavüz etti.
Adli görüşmecinin raporunda mağdurenin beyanlarının ön görüşmeyle uyumlu olduğu belirtildi. Duruşmada mağdur dinlenirken hazır olan psikolog da ‘mağdurenin sorulan soruları algılayabilmekte ve bu soruları uygun ve mantıklı cevaplar verebilmekte olduğunu, duruşma esnasındaki anlatımlarıyla kendisine anlatımlarının benzer olduğunu, bu konuda kararlı bir görünüm sergilediğini, bu nedenle beyanlarına itibar edilebileceği kanaatinde olduğunu’ belirtti.
Mahkemede ayrıca mağdure C.Ç. ile sanık A. arasındaki Facebook yazışmalarında da C.Ç.’nin sanık E.’nin kendisini zor kullanarak istismar ettiğine ilişkin ayrıntılı anlatımlarda bulunması da önemli bir delil oldu. Mahkeme her iki sanığı da çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkum etti.
Savcılıkta ve mahkemedeki ifadelerinde sanık A. ve E.’nin cinsel istismar eylemlerini ayrıntılarıyla anlatan mağdure C.Ç., mahkumiyet kararından sonra verdiği bir dilekçede ise E.’nin kendisine istismarda bulunduğuna ilişkin yalan söylediğini ileri sürdü ancak bunu neden yaptığını belirtmedi.
YARGITAY ‘BEYANLARI ÇELİŞKİLİ’ DİYEREK KARARI BOZDU
Bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu reddetmesinden sonra dosya temyiz edilerek Yargıtay’a gitti. Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi ise sanık A. hakkında verilen cezayı onarken, diğer sanık E. hakkındaki cezayı mağdurenin çelişkili anlatımlarını öne sürerek bozdu, tahliye edilmesine karar verdi.
Sanık E. hakkında verilen bozma kararına karşı çıkan bir Yargıtay üyesi ise karşı oy yazısı kaleme aldı. Üyenin karşı oy yazısında ‘çocuk mağdurların ilk alınan beyanlarının, daha sonra aile, çevre vs baskısı ya da başkaca nedenlerle sanıkları kurtarmaya yönelik değişen beyanlarından üstün tutulması gerektiği’ vurgulandı.
‘GÖRGÜ TANIĞI YA DA KEMARA KAYDI YOKSA SUÇ YOK DENİLEMEZ’
Karşı oyda özetle şöyle denildi:
“Bilhassa mağdurları çocuk olan cinsel istismar suçlarının subutu yönünden, mağdure çocuğun dokunmak ve okşamak sureti ile istismar edildiği hallerde, suça yönelik cinsel içerikli eylemlerin kabulünde kamera kaydı ya da görgü tanığı yok ise suç da yoktur demek gerek ceza adaletini gerekse toplum vicdanını yaralayacaktır.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince kararlarına uyulması gereken AİHM’in inceleme kriterlerinde ise mağdurenin beyanları çok önemli görülmüş, beyanlarını ana delil olarak kabul etmiş davayı gören mahkemeye ise bunu test etme yükümlülüğü yüklemiştir. (P.S/Almanya kararı 04.09.2011)
Cinsel şiddetin doğrudan kanıtlarının mevcut olmadığı hallerde yetkili makamlar tüm olguları incelemeli ve olayları çevreleyen koşulları değerlendirerek karara ulaşmalıdırlar. Bu bağlamda tecavüz, saldırı ve istismarın sadece fiziksel bulguları değil, psikolojik bulguları da dikkate alınmalı, mağdurun olay anlatımı ağırlıklı olarak değerlendirilmeli, mağdur eylemlerine değil, fail eylemlerine odaklanmalı, mağdurun yaşadığı travmaya bağlı psikolojik durumunu gözönünde bulundurulmalı, mağdurun travmaya bağlı tutarsız, karmaşık yahut eksik anlatımı olabileceğini gözeterek ayrıntılarda değil genel olay örgüsünde tutarlılık aramalı ve mağdurun olayın tek tanığı olduğunu unutmamak önemlidir.”
PSİKOLOG VE ADLİ GÖRÜŞMECİ RAPORU ÖNEMLİ
Yargıtay’ın mağdurenin beyanlarını çelişkili olarak görmesine karşı çıkan Yargıtay üyesi, şunları yazdı:
“Mağdure beyanlarının ilk derece mahkemesindeki yargılama aşamalarında çelişkisiz, olay örgüsünü doğru anlatır şekilde, yönlendirme içermeyen nitelikte olduğu görülmektedir. Mağdurenin sanık. hakkında ceza verilmesinden sonra verdiği dilekçe ile yalan söylediğini belitmişse de neden bu şekilde yalan söylediğine dair açıklamasında diğer sanık A.’ya yalakalık yaptığı ve kızdığı gibi temellendirilmeyen sebepler sunduğu görülmüştür. Bozma gerekçesindeki çelişkiden kasıt nedir, bu açıklanmamıştır. Soyut ifadelerle bozma kararı verilmesi sonucunda, çocuğa yönelik cinsel suçlarda sistematik olarak cezasızlık sorununa sebebiyet verilecektir.