SARIOĞLU 1.MAYIS GÜNÜ TÜRKİYEM TV’DE DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU.
Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı ve Malatya Barosu Önceki Dönem Başkanı Av. Selahattin Sarıoğlu, 1 Mayıs İşçi Bayramı günü Malatya’nın uydudan yayın yapan Türkiyem Televizyonu’na konuk olarak program yapım ve sunucusu Nazlı Güzel’in soruları üzerine değerlendirmelerde bulundu.Sarıoğlu’nun değerlendirmeleri şöyleydi:
1 MAYIS’IN ÖNEMİ
Marksist düşünceye göre bir malın değeri onun üzerine yoğunlaşmış emeğe göre belirlenir.
Yine, burjuvaların sermayelerinin kaynağı artı değerdir; yani işçinin ücretinden kesilen küçük değerlerin birleşmesinden oluşur.
İşçi daha çok ücret, daha az çalışma, sosyal güvence ister, işveren ise daha az ücret, daha çok çalışma ve işçi üzerinde tam egemenlik ister.
İşte bu çelişkinin keskinlikleri süreç içinde törpülendi, iki tarafta da diğeri olmadan kendisinin de olamayacağı, birbirine muhtaç olunduğu kanısı oluşmaya başladı. Tabii ki bu değişim, hem ekonomik değişmelerle hem de işçilerin çetin mücadeleleriyle oluştu. Ve kazanımlar, grev hakkı, sendika hakkı, eşit işe eşit ücret hakkı, cinsiyet, etnik köken, din, mezhep, siyasi görüş ayrımının yapılamayacağı, çalışma saatleri, iş güvencesi, sosyal güvenlik, yıllık izin, kıdem tazminatı, işe iade hakkı ve diğer sosyal haklar hep hukuksal temlere oturtuldu.
İşte 1 Mayıs İşçi Bayramı da bu süreçte belirlendi ve önem kazandı.
TAKSİM MEYDANI
İşçiler, emekçiler 1 Mayıs Bayramını geleneksel yeri olan Taksim’de kutlamak istiyor, Hükümet, ‘Hayır, olmaz.’ diyor.
Niçin, neden? İşçiler için bu Alan tarihsel önem taşıyor. Burada kanları akmış. 1977’yi söylüyorum. 37 kişinin öldüğü 1 Mayıs burada yaşanmıştı.
Ama Hükümet kesinlikle olmaz diyor. Şimdi sormak gerek: Buna, bu gerginliğe ne gerek var?
Ama, hep denildiği gibi biz durup dururken sorun yaratmakta ustayız. İnatlaşmada ustayız. İllaki bir gerilme, zıtlaşma ve gittikçe bir keskinleşme olacak. Olacak ki kışkırtıcı ajanlar gelip durumdan kendileri için düğün-bayram çıkaralar. Burada gerilimi önlemek Hükümet’in görevi, ödün verilecekse, geri adım atılacaksa bunu güçlü olan Hükümet yapmalı. İşçiler, emekçiler zayıf, güçsüz ama Hükümet’in güvenlik görevlileri var, askerleri var, tomaları var, biber gazı var, basınçlı suyu var, jopu-kalkanı var, bir de çelik duvarı var. Yani ellerinde büyük bir kamu gücü var. O zaman, beklenir ki adımı güçlü olan atsın, Hükümet atsın. Ve desin ki, ‘mademki Bayramı Taksim’de kutlamayı çok istiyorsunuz buyurun, aha size Taksim. Çevreye zarar verenin yakasından tutarım.’ Ama öyle olmuyor, işçiyi, emekçiyi hiçe sayma, ‘seni ezerim, ayaklarımın altına alırım, gözaltına alırım, hapse atarım’ yaklaşım, inadı sürüyor.
Bir de deniyor ki, ihbar aldık, duyumlarımız var ‘provokasyon olacak’. Şimdi demek gerekmez mi, ‘Bu provokasyonu yapacak kimse tedbir al, yakala, Hükümet ne için var?’
MALATYA’DA 1 MAYIS
Biz Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği tüzel kişiliğiyle, avukat arkadaşlarımızla kortejdeki yerimizi aldık ve öyle katıldık. Alan girerken Kürsüden adımız seslendirildi, Emeksiz Alanına ‘Buyur edildik.’ Ortamı, havayı anlatmak gerekirse bu yıl öncekiler göre Bayramın daha coşkulu olduğunu söylemek olası. Daha kalabalıktı. Ancak, ‘İşçisiz İşçi Bayramı’ demek pek de yanlış olmayacaktır. Çeşitli siyasi partiler, siyasi gruplar, gençler, öğretmenler, avukatlar, mimar-mühendisler ezici çoğunluktaydı. Kol emekçisi çok azdı. Ama olsun. Haksızlığa, dışlanmışlığa, itilmişliğe uğradığını düşünenlerin katılması normal sayılmalı. Sonra işçilerin, sendikaların uzun yıllardır güçsüzleştiği, bağımsızlığını yitirdiğini, hükümet yanlısı sendikaların, sarı sendika denen sendika ağalarının çoğunluğu kazandığını söylemek yanlış olmaz. Yani işçinin azlığı fazla önemsenmemeli, haksızlığa uğradığını düşünenlerin bunu yüksek sesle haykıracakları bir alan, bir ortam olmalı.
Bayram düzenleme komitesinde Kürtçülük renginin ağır bastığını hemen söyleyebilirim. Türküler, şarkılar özellikle Kürtçeydi. Hatta bir arkadaşıma bunu söyledim. Alana girilirken, Bayram Platformundan her grubun adı önce Kürtçe, sonra Türkçe söyleniyordu. Olsun çok da önemli değil. Düzenleme Kurulundakilerde mademki böyle bir arzu vardı olsun, saygı duyulmalı. Yeter ki Türkiye’yi bölmek amacı güdülmesin, yeter ki dış güçlerin maşalığı, taşeronluğu yapılmasın, Ortadoğu’yu biçimlendirme projesine hizmet edilmesin; Türkiye fotoğrafında yer alan, Güneydoğu’da yaşayan, Türkiye’nin her tarafına dağılıp ekmeğini kazanmaya çalışan Kürt yurttaşlarımızın duygu ve düşüncelerine, beklentilerine, isteklerine göre hareket edilsin; Yüksek perdeden değil, orta perdeden seslenilsin. Kürt yurttaşlarımızın yüzde doksan dokuzu bölünme, ayrılık - gayrılık yanlısı değil bence.
TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ Mİ?
Türkiye kağıt üzerinde bir hukuk devleti. Anayasal, yasal metinle öyle söylüyor. Diyebilirim ki, insan hak ve özgürlükleri Avrupa ülkelerinin gerisinde değil, dahası ilerisinde olunan durumlar bile var. Ama dediğim gibi bunlar kağıt üzerinde olan. Sorun uygulamada. Devlet’in kendisi herkesten önce çıkardığı hukuk kurallarına uymalıdır. Ama geçmişte bir başbakan ‘Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz.’ demişti. Şimdi de öyle. Özellikle son zamanlarda Devlet hukuk devleti ilkesinden çok uzaklaştı, hukuk kuralları çiğnendi. Ama bunları söylerken sanılmasın ki Türkiye bir Ortadoğu ülkesi gibi, Afrika, Asya ülkesi gibi; Türkiye Cumhuriyeti her şeye karşın Atatürk’ün oturttuğu çağdaşlık, hukuk, demokrasi yolunda ilerleyen bir Devlet.
SON SÖZLER
Bütün hükümetler az ya da çok işçilere, emekçilere karşı sert tutum göstermişler; toplantı ve gösteri hakkının kullanımını engellemeye çalışmışlardır. Herkes bilmelidir ki ‘rüzgar eken fırtına biçer’, ‘şiddet şiddeti doğurur.’ Yani Türkiye’de, öyle halaylarla, Türkülerle, konuşmalarla, sloganlarla 1 Mayıs kutlanamayacak mı? Buraya gelmeden önce bazı haber sitelerinde okudum, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de yine göstericilere yine müdahale, yine TOMA, yine basınçlı su, yine biber gazı, yine orantısız güç uygulanmış, ‘Her yer Taksim her yer müdahale’ deniyor. Artık bunlara son verilmeli. 1 Mayıs kutlamaları Avrupa ülkelerindeki gibi sevgi, saygı, coşku içinde geçsin. Artık akşam televizyonlarda klasikleşmiş o görüntüler izlenmemeli, çocuklarımızın bilinci, duyumu, duyarlığı o şiddet görüntüleriyle oluşmamalı.
Bu akşam Regaip Kandili. Bizim Dinimize göre böyle geceler, dini bayramlar çok önemli Bunun önemini bilmeliyiz. Bunları kimse küçümsememeli, hatta büyümsemeli. Bu kutsallıkların sosyal etkileri de çok önemli elbette. İnanıyorum ki şimdi bizim apartmanda tatlılar, börekler pişiriliyor, komşular bunları birbirine ikram ediyor. Milli bayramlarımızın önemsizleştirilmeye çalışıldığını da biliyoruz. Ben inanıyorum ki milli bayramlarımız değersizleştirildikten sonra, sıra dini bayramlara gelecektir.Çünkü bunlar bizi biz yapan değerlerdir. Bu düşüncelerle bütün yurttaşlarımızın Regaip Kandilini kutluyorum.