Türkiye, Covid-19 salgınında ‘normalleşme planı’nın devreye sokulmasıyla yeni bir aşamaya geçerken pandeminin ülkedeki boyutunun net olarak anlaşılması için gerekli olan birçok veri hala açıklanmış değil. Dolayısıyla, kabaca açıklanan rakamlar dışında, bu kararın hangi verilere dayanılarak alındığına dair bir bilgi de yok. Peki Türkiye’nin açıklamadığı veriler neler? Bunlar neden önemli?
Bugüne kadar Sağlık Bakanı Fahretin Koca’nın bizzat yaptığı paylaşımlar veya basın toplantılarında açıkladığı verilerden sürekliliğe sahip olanlar sadece birkaç başlıkta: Günlük test, vaka, vefat ve iyileşen hasta sayılarının yanı sıra toplam test, vaka, entübe ve yoğun bakım hastası ile toplam iyileşen vaka sayısı.
Oysa dünyanın birçok yerinde farklı uygulamalar söz konusu.
Örneğin Almanya’da koronavirüs salgınıyla mücadelenin başındaki kuruluş olan Robert Koach enstitüsü, günlük verilerinde bölgesel durumlar, yaş, cinsiyet, filyasyon gibi birçok ayrıntıya yer veriyor.
AÇIKLANMASI GEREKEN VERİLER
Türkiye’de ise yaş, cinsiyet, illere göre dağılım, filyasyon oranına dair ayrıntılar, testlerin dağılımı, yoğun bakım kullanım oranları, hastaların kronik rahatsızlık durumu, ölüm istatistikleri gibi birçok başlıkta hemen hiçbir açıklama veya bilgi paylaşımı yok. Bu konuların sadece bazılarına dair son ayrıntılar da Sağlık Bakanı’nın haftalar önce, salgının başlangıç sürecinde yaptığı açıklamalarda paylaşıldı; onlarla yetinildi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın illere dair vaka sayılarını içeren son bilgi paylaşımı dahi 3 Nisan gününe ait. O günkü açıklamaya göre Türkiye genelinde 20 bin 921 vaka bulunurken İstanbul’daki vaka sayısı ise 12 bin 231’di. Ancak gelinen aşamada İstanbul’daki vaka sayısı, Sağlık Bakanı’nın tekraren verdiği yüzde 60’lık oran üzerinden sadece tahmin edilebiliyor. Buna göre İstanbul’un güncel vaka sayısı 75-80 bin arasında. Diğer illere dair bir bilgi ise mevcut değil. Bu sebeple nüfusa göre yoğunluk durumu gibi veriler de bilinemiyor.
TEST SAYISI ÇELİŞKİSİ
Öte yandan açıklanan verilerde de bir netlik söz konusu değil. Örneğin Sağlık Bakanı Koca, 7 Nisan’da yaptığı açıklamada tekrarlayan testlerin olduğu durumların bulunduğunu, bugüne kadar yapılan toplam test sayısında tekrarın yüzde 10'unu geçmediğini belirtirken 29 Nisan’da yaptığı diğer toplantıda ise açıklanan test sayılarının kişi bazlı olduğunu söyledi. Bu açıklamadan önce, Bakan’ın 20 Mart günü yaptığı bir başka açıklama ise durumu daha da karmaşık hale getirir nitelikte: “Koronavirüs testi yaptığımız kişiyi üç gün sonra tekrar çağırıp bir daha teste tabi tutacağız.”
Özetle 4 Mayıs rakamlarına göre 1 milyon 200 bine yakın yapılmış testin kaçının mükerrer olduğu sorusu henüz cavaplanmadı.
GERÇEK VAKA SAYISI
Türk Tabipleri Birliği, geçen haftalarda yaptığı bir açıklama ile Türkiye’nin Covid-19 vakalarını Dünya Sağlık Örgütü’nün istediği kodlara göre bildirmediğini duyurmuştu. Buna göre bildirilen veriler sadece PCR testi pozitif çıkmış hastalara dair. Test negatif çıksa da Covid-19 tedavisi alan hastalara dair açıklanmış resmi bir veri yok. Aynı şekilde ölüm bildirimleri de sadece PCR testi pozitif çıkmış hastalara dair.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da bu durumu dolaylı olarak doğrulayan açıklamalarda bulundu. Ancak Koca’nın iddiası, Dünya Sağlık Örgütü’nün PCR testi yapılan ülkelerde sadece bu verileri istediği yönünde. Ne var ki Dünya Sağlık Örgütü’nün böyle bir kısıtlaması söz konusu değil. Örgüt, her iki veririnin de paylaşılabileceğini söylüyor.
Ancak Türkiye’de bu yönde bir adım da henüz atılmadı.
EGE ÜNİVERSİTESİ’NİN PAYLAŞTIĞI VERİ
PCR testi pozitif çıkmış hastalarla test negatif olsa da Covid-19 tedavisi gören hastaların farkını anlatan tek veri ise şimdiye kadar sadece Ege Üniversitesi tarafından paylaşıldı. Üniversite’nin Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’ın geçen hafta yaptığı açıklamaya göre, hastanede yatarak Covid-19 tedavisi görenlerin yalnızca yüzde 26’sının testi pozitif çıktı.
Bu noktada önemli bir ayrıntı PCR testlerinin güvenilirlik oranına dair. Araştırmalar bunun ortalama yüzde 60-70 dolaylarında olduğunu, ancak hastalığın ilk evrelerinde oranın yüzde 80’lere kadar çıkabildiğini, buna karşın ilerleyen evrelerde ise yüzde 40’lara kadar düşebildiğini gösteriyor.
Türkiye’de hastanelerde yatarak tedavi gören hastaların hastalığın ilerleyen evrelerinde olduğu biliniyor. Bu anlamda Ege Üniversitesi’nin yüzde 26’lık test pozitif verisi, bir genelleme yapmak için yetersiz.
Uzmanlardaki en yaygın kanı, testi pozitif çıkmış her iki vakaya karşılık bir de testi negatif çıkan ama klinik bulguları Covid-19’la enfekte olduğunu gösteren hasta bulunduğu.
NEDEN ÖNEMLİ?
BirGün Bilim sayfası yazarı, Sinir ve Genetik Bilimci Doç. Dr. Çağhan Kızıl, Türkiye’nin gerekli verileri şeffaf biçimde açıklamadığını söyleyenlerden. Kızıl, bu verilerin açıklanmasının önemini şöyle anlatıyor:
Bu verilerin toplanmasıyla yapılmaya çalışılan sadece bir istatistik elde etmek değil, neyle karşı karşıyayız, onu bulmak.
Türkiye’de paylaşılan veriler bize şu imkânı tanımıyor: Örneğin kıyı bölgeleri nasıl, illere göre durumlar nasıl vs. Bunların verileri vardır muhtemelen ama açıklanmadığı için biz bunu bilim insanları olarak değerlendiremiyoruz.
ALMANYA’NIN TAKİP ETTİĞİ BİR VERİ
Çalışmalarını Almanya’da Dresden Üniversitesi’nde sürdüren Doç. Dr. Çağhan Kızıl, ülkede takip edilen kritik bir veriyi şöyle açıklıyor: “Örneğin Almanya’da takip edilen bir veri semptom çıkması ile vakanın bildirilmesi arasındaki süre; ilk başlarda dört gündü, 1,5 güne kadar indirildi. Bu şunu getiriyor, hasta semptom gösterdikten kaç günde sağlık kuruluşuna başvuruyor, arada geçen süredeki yayma kapasitesi ne, bunu nasıl düşürülebilir?”
HASTALARIN TÜMÜNE DAİR VERİ NEDEN ÖNEMLİ?
Kızıl’ın Türkiye’nin açıklaması gerektiğine en çok dikkat çektiği veri, Türk Tabipleri Birliği’nin açıklamasında olduğu gibi, PCR testi negatif çıksa da klinik bulguları hastalığı işaret ettiği için Covid-19 tedavisi gören hastalar. Bunun bir veriyi daha ortaya çıkaracağını kaydeden Çağhan Kızıl, “Testler ne kadar doğru? Genel sayı bunu göstermesi bakımından önemli. Örneğin şu anda test negatif olduğu halde covid-19 tedavisi alan hasta, test pozitif çıkmış hasta kadarsa bu bir anlamda, testlerin güvenilirlik oranının yüzde 50 olduğunu da gösterir” diyor.
Bu verinin diğer bir önemli sonucu ise Kızıl’a göre, “Testi negatif çıkan insanların bir rahatlığa kapılıp temasla hastalığı yaymasını engellemek.”
YAŞ DAĞILIMININ ÖNEMİ
Kızıl’ın dikkat çektiği verilerden bir diğeri ise yaş dağılımı. Bu veriyi örneklendiren Kızıl, “Gençlerde daha çok enfeksiyon varsa bir sonuç, ölüm oranları gençlerde daha fazla ise başka bir sonuç çıkarılabilir; tedbirlerin ağırlığı buna göre yönlendirilebilir. Bunların hepsi size bir anlatım verecek veriler” ifadelerini kullanıyor.
Doç. Dr. Kızıl, test sayılarına da dikkat çekerek şu ifadeleri kullanıyor: “Test sayısının artması gerekiyor. Bu sayılardaki test Türkiye için yetersiz. Şu andaki yönelimin aksine vaka sayısın azalışa geçtikçe daha fazla test yapılmalı ki daha fazla hasta bularak salgını önlemede etkin bir noktaya ulaşılsın.”
İTO’NUN BİLİM KURULU ÜYELERİNE MEKTUBU
Türk Tabipleri Birliği de veri paylaşımı konusunda ısrarla talepte bulan kurumlardan biri.
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu, geçen günlerde Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyelerine yazdığı açık mektupta bu konuya dikkat çekmişti:
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda vakaların bölgesel dağılımı, yaşı, cinsiyeti gibi demografik özelliklerine yer verilmemekte; yapılan testlerin ne kadarının hastalık belirtisi gösteren kişilerden, ne kadarının temaslılardan, ne kadarının mükerrer testlerden oluştuğu gibi hasta izlemi açısından hayati öneme sahip bilgiler paylaşılmamaktadır.
SAĞLIK OTORİTELERİ, BİLİM İNSANLARI VERİLERİ TARTIŞABİLMELİ
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Osman Öztürk, ayrıntılı bilgileri neden talep ettiklerini şöyle anlatıyor:
Türkiye’de mesela 65 yaş üzerine 3 karantina süresi kadar (42 gün) uzunlukta bir zaman diliminde sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bu yasak tabloyu nasıl değiştirdi, yaş dağılımı ne aşamada… Bunlar şu anda bilinmiyor. Bu veri açıklansa şu bilgiyi elde ederiz: Yaş gruplarına göre ölüm oranları dünya geneline veya tek tek diğer ülkelere göre nasıl?
Sözlerinin devamında, “Toplumda sağlıklı ve güvenilir bilgi paylaşımı, toplumun da bu sürece uyumu konusunda büyük katkı sağlayacaktır” vurgusu da yapan Öztürk, “Sadece birkaç veri ve uyarı ile devam edilmesi sürecin birçok ayağını eksik bırakıyor” diyor.
Öztürk’e göre veri paylaşımı, sağlık otoriteleri ve bilim dünyasının sağlıklı araştırma ve tartışma yürütebilmesi bakımından da önemli:
Hekimler, sağlık otoriteleri, üniversiteler bu verileri tartışmalı. Üniversitelerde halk sağlığı, enfeksiyon hastalıkları kürsüleri var. Onlar bu bilgilere erişebilmeli. Bu süreç sadece Bakanlığın bünyesinde tutulan bilgilerle yürütülebilecek bir sürecin çok ötesinde.
Kaynak BirGün / Uğur KOÇ