Emeği korumak için asgari ücreti mi yoksa istihdamı mı arttırmalı?

Türkiye işsizliğin yüksek olduğu bir ülke.
Yani sayıları milyonlarla ifade edilen bir kısım yurttaşımız işsiz ve dolayısıyla yarı aç yarı tok geziyor.
Kaç kişi var bu durumda?

TÜİK’in ihtiyatla yaklaştığımız verilerine göre, sadece son 30 gündür iş aramakta olan kısmı 3,4 milyon kişi.
Bu arada iş aramaktan umudu ve dizlerinin dermanı kesilmiş olup TÜİK’in hesabından düşenler, bir yumurtayı beş kişi taşıyıp gelen anketçilere “çalışıyoruz” diyenler, “çalışıyoruz ama kayıtlarda görünemiyoruz” diyenler ve bu hesaplara dahil olmadığı ama ucundan kenarından emek piyasasına girdiği belli olan 3-4 milyon Suriyeli de cabası bu işin.

Peki “bu neden böyle?” dediğinizde yatırımcı ya da işverenin verdiği cevap çok doğru ve nettir:
“Piyasa belli; iç ya da dış piyasaya satma şansınız sınırlıysa satamazsınız, satamazsanız üretemezsiniz, üretemeyince de işçi çalıştıramazsınız. Dünyanın bütün satıcılarına açık olan piyasa fiyatlarına göre yüksek çıkan maliyetlerimiz ve ithal mallarının rekabeti karşısında dua edin bu kadarını da çalıştırabildiğimize ”.
Bir de düşünsenize bizim kimi yatırımcılarımız neden Mısır’a, Bulgaristan’a gider? Niye elin memleketinde üretim yapacağım diye zora girer de kendi memleketinde yapamaz?
En belirleyici unsur “bizdeki işçilik maliyetlerinin yüksekliği” değil midir?

Şimdi hayal edin:
Tutun ki işçiliğin çok ucuz olduğu falan ülkeye gidip yatırım yaptınız. Her şey belirli bir dengede giderken oradaki hükümet “Benim işçilerim bundan daha fazlasına layıktır” deyip oradaki asgari ücreti piyasadaki ücretleri ikiye katlayacak şekilde arttırdı.

Bu durumda orada üretime devam edebilir misiniz?
Ya da yeni yatırımlar bile planlamışken “olsun yine de yapayım” diyebilir misiniz?
“Bu koşullarda yapamam” derseniz -ki böyle demekten başka çıkar yol yoktur- o ülkede “Bundan sonra pasta da yesinler” denen insanların kuru ekmeğine bile engel olunmuş olmaz mı?
*
Siz orada ya da burada böyle bir durumda “Ben emekten yanayım” diyen bir politikacı olsanız ve bunu gerçekten isteseniz ne yapmanız gerekir peki?
Devlet eliyle ücretleri yükseltmek demek olan asgari ücret “daha da yükselsin” deyip “Öncelikle, bir biçimde iş bulmuşların refahını arttırmaya mı çalışırsınız yoksa işsiz ve dolayısıyla aç gezenlerin nasıl olup da üretime sokulabileceğini, doyurulabileceğini mi düşünürsünüz?
Bunlardan hangisi emeğinden başka sermayesi, devletten başka koruyucusu olmayan geniş kitlelere ve dolayısıyla milli ekonomiye yararlı olur hiç düşündünüz mü?

Bir de örneklerle anlatalım:
-Belli bir ücret düzeninde 100 kişinin çalıştırıldığı bir konfeksiyon atölyesinde, piyasa koşulları değişmemişken asgari ücreti yüzde elli arttırırsanız işveren bu yükü kaldıramadığında yeni duruma uyabilmek için ya 30 işçiyi işten atar ya da batar.
-Asla “böyle olsun” demeyiz ama, mevcut asgari ücretten daha az ücrete çalışmaya can atan, milyonlarca muhtaç varsa ve "asgari ücret baskısını kaldırırsanız", ücretin işverene maliyeti düşeceğinden üretimin satış şansı artar ve belki böylece 30 kişi daha işe alınır.

Bu işlere yön verebilecek konumda olanların şunu bilmesi gerekir:
Asgari ücret, ancak emek talebinin yüksek olduğu, zengin ekonomilerde çalışanlara hizmet eder.
Bizdeki gibi işsizliğin kol gezdiği ülkelerde asgari ücreti yukarı çekmek, istihdamı devlet eliyle aşağıya çekmek demektir.
Ters teper.
Ücretlerin devlet eliyle yükseltilmesine ne işe alınmak için "dışarıda bekleyen kitleler" sevinir, ne işler daraldığı için "kapının önüne konan" işçi durumunu muhafaza edebilir.

Eğer, “hem iş bulmuşlara hem bulamamışlara bir yarar sağlansın, biz daha fazla işçinin karnı doysun, kimse sadakaya muhtaç olmasın istiyoruz” denecekse; öncelikle devletin işçi ile işveren arasına girip üretimden aldığı “pay”a karşı çıkılmalıdır.
Tabii istihdam üzerinden kaldırılacak o yükün bu sefer de hangi hallerde, kimin ve neyin üzerine konacağını yani mevcut bütçe şartlarındaki “çözüm”ü de açık açık söyleyerek.

Son söz:
Asgari ücret seviyesinin düşüklüğü, çalışanın refahını kısan bir “neden” değil; mevcut ekonomik yapının “sonucu”dur.
Bu düzeyi ile yetiyor mu geçinmeye?
Tabii ki yetmiyor, çok düşük
Ama yeterli değildi, değişsin isteniyorsa, devlet eliyle zorlayalım düzelsin demek yerine öncelikle bu durumu yaratan o “çarpık yapı”ya itiraz edilmelidir devlet yönetiminde.
Yoksa "hani "severken öldürdü" falan derler ya...
Aynen öyle olur durumlar.