İstanbul’da toplu açılış töreninde konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, rapor sonucu bekleyen EYT’liler için, “Seçim kaybetsek de yokum” derken İskandinav ülkelerinin bu sistemle battığını iddia etti.

Erdoğan şunları söyledi;

İstanbul Şile'deki kayıp balıkçıdan 8 gün sonra acı haber İstanbul Şile'deki kayıp balıkçıdan 8 gün sonra acı haber


“Tutturmuş bir EYT, erken emeklilik. İskandinav ülkelerinin hepsi bu sistemle battı. Bizim ülkenin başına da bu erken emekliliği dolayanlar bunun bedelini ödediler. Niçin erken emeklilik? Bırakalım ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman emekli olsun ve parasını alsın. Erken emekli olduğu zaman ideal ücreti alamayacak hem de ikinci bir iş aramak suretiyle ikinci iş ile işsizliğe öncü olacak. SGK sistemimizin çökmesini istemelerinin tek sebebi kaos ortamından kendilerine siyasi rant devşirme hesabıdır.

Biz bunu yapmayacağız. Arkadaşlarıma söylüyorum. Beni bu yola asla teşvik etmeyin. Milletimin zararına olan bir şeye asla yokum. Seçim kaybetsek de yokum. Bütün dünya bizim sistemimizi kendine uyarlamaya çalışıyor, bizdeki bazı köhne zihniyetler sistemi çökertmek için hinlik peşinde koşuyor.”

İSKANDİNAV ÜLKELERİNİN EKONOMİK VERİLERİ

Gazetebilkent’ten Ahmet Nihat Demir’in haberi şu şekilde:

İskandinavya, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda ve Danimarka’yı yani tamamen Kuzey Batı Avrupa’yı kapsayan ülkelere verilen genel addır. Günümüz dünyasında ve özellikle benim hayal dünyamda “Huzur”‘un hüküm sürdüğü tek bölgedir. Gelişmiş sosyal yapısı, demokratik sistematiği ve muhteşem doğasıyla günümüz yaşam koşullarına kıyasla ütopik bir diyar.

Kapitalizm’in getirmiş olduğu aşırılık, insanları, gelir eşitsizliğinin olmadığı, devletin ekonomiden kazanç sağlamasından ziyade ekonomiye katkı sağladığı ve bunun sonucunda refah seviyesi yüksek bir sosyal hayatı sağlayan sistem arayışına sürükledi. Bu bağlamda hakkı sayılır bir sistem kurmayı başaran Nordik Ülkeleri son zamanlarda ekonomik modelleme konusunda ilgi uyandırmaya başladı. Bu yazımda İskandinav ülkelerinin nasıl sistemleştiklerinden ve bu sistemleşmelerini nasıl sürdükdüklerinden bahsetmek istiyorum.

Temel Dinamikler

İskandinavya Ekonomisini diğer ekonomik sistemlerden ayıran ve refah seviyesi yüksek bir düzenin oluşmasını sağlayan 3 temel dinamik var:

  • Kamu harcamalarının çok yüksek olması
  • İşçi kalitesi ve örgütlenmesi
  • Serbest Piyasa Ekonomisinin aktif bir şekilde uygulanışı

Öncelikle bu maddelerden Nordik Ülkelerinin sahip olduğu Kapitalist Ekonomi Sisteminden vazgeçmediğini fakat bu sistemin yanına Marxist görüşten de belli noktaları uygulamaya çalıştığını görüyoruz. Bu açıdan İskandinav ülkelerini önemli yapan hususlardan biri de tarihte eşine az rastlanır -açıkçası herhangi bir örnek bilmiyorum- bir şekilde farklı ekonomik sistemlerin sentezinden ortaya çıkan bir sistem kullanmalarıdır.

Kamu Harcamaları

İskandinav ülkelerinin çok baskın bir şekilde öne çıkan özelliklerinden biri yüksek kamu harcamaları. Genelde gelişmiş ekonomilerde kamu harcamaları %35-%45 (GSYİH bazında) dolaylarındayken Finlandiya’da %58, Danimarka’da %55, İsveç’te %54 seviyesinde.Eğer biz buna düşük nüfus faktörünü de eklersek asıl sorumuz olan yüksek sosyal altyapı ve istihdamın neden Nordik Ülkelerinde bu kadar gelişmiş olduğunu anlayabiliriz.

Kamu Harcaması

Kamu harcamalarının temel amacı eğitim, sağlık vb. sosyal ihtiyaçların en iyi şekilde sunulması. Sosyal güvenlik sisteminin en gelişmiş olduğu ülkenin Norveç olması (2015), çocukların gelişimi için en uygun eğitim sisteminin Finlandiya’da olması, hem yayalar hem bisikletliler hem de taşıtlar için yapılan üstün ulaşım hizmetleri deyince aklımıza Danimarka’nın geliyor olması temelde bu yüksek kamu harcamalarının bir sonucudur.

Fakat Nordik Ülkelerinde uygulanan sistemin ABD, Güney Kore, İtalya ve İspanya gibi çok gelişmiş olmasına rağmen yeterli refah düzeyine ulaşamayan ülkelerde uygulanamamasının önemli bir nedeni var: Nüfus. İskandinavya’nın yani 5 ülkenin toplam nüfusunu daha net anlamak için basit bir kıyas yapabiliriz: İskandinavya’nın toplam nüfusu Türkiye’nin sadece üçte biri (İsveç: 9,6 milyon, Danimarka: 5,5 milyon, Norveç 5,2 milyon, İzlanda 335 bin, Finlandiya 5,5 milyon).

Kişi Başına Düşen Kamu Harcaması

Devletler az nüfusa çok daha az bir bütçe ile destek sağlayabilir. İskandinav Ülkeleri vadedilen yüksek hizmet kalitesinden dolayı rahatlıkla yüksek vergi sistemini de kullanabiliyor. Hem az nüfuslu olduğu için gideri de az oluyor hem yüksek vergilendirme sayesinde geliri giderine göre çok daha fazla oluyor. Ek olarak, buna demokratik ve düzgün işleyen bir sistemi de eklediğiniz zaman bütçe açıkları oluşmuyor, gelir eşitsizliğinin varlığından söz edilmiyor ve çok iyi işleyen bir birikim sanayisi kuruluyor.

Aslında örnek alınması gereken durumlardan biri ve bence en önemlisi, Norveç petrol kaynağı yönünden zengin olan bir ülke olmasına rağmen Arap ülkelerinde olduğu gibi sistemleşmeden vazgeçmiyor. Düzgün bir vergi sistemi ve kontrollü bir harcama mekanizmasına sahip olduğu için petrolden gelen geliri tasarruf bütçesine ayırıp, ekstra kamu harcamaları yapabiliyor. Norveç Emeklilik Fonu’nun şu an 850 milyar dolara ulaşması tesadüfi bir olay değil.

‘İskandinavya’da doğmak lotoda kazanmak gibi’

Dünya gazetesinden Okan Umruk’un haberine göre; Toplam nüfusu yaklaşık 26 milyon olan İskandinavya’nın tüm olumsuz doğal şartlarına karşın bu kadar iyi performans göstermesi, göçmenler için bir cazibe merkezi olması The Economist dergisine göre bugün bu ülkelerden birinde doğmanın lotoda kazanan numarayı bilmekle neredeyse eş anlamlı. 20’nci yüzyıl İskandinavlar için devletin “koruyucu” rolünden ötürü takdir edildiği bir dönem olmuştu.

Pek çok İskandinav için 20’nci yüzyılda devlet, 19’uncu yüzyılın acımasız rekabetçi piyasa şartlarına göre beşikten mezara sosyal refah hizmetleri sunan bir kurumdu. 1870’ten 1970’e İskandinav ülkeleri dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasına yer aldı. Bu performans dergiye göre büyük ölçüde bankalar kurulması ve ormanlık alanların özelleştirilmesi gibi özel sektör yanlısı reformlarla gerçekleşti. Fakat 1970 ve 1980’lerde devletin disipline edilmemiş şekilde büyümesi reformların adeta kuma saplanmasına yol açtı. The Economist’e göre İskandinav ülkeleri sosyal refaha kaynaklarının ötesinde harcama ile birkaç büyük şirkete bel bağlama alışkanlığına sahipler. Dergiye göre 1980’lerden sonra göreve gelen İskandinav hükümetleri devletin küçültülmesi ve özel sektör için hayatı daha kolaylaştırma konusunda haklı olmakla birlikte devletten tamamen vazgeçilmesi de yanlış.

Dört SGK binasının açılışında konuşan Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanları şöyle:

“Hiçbir emekli, maaşını bin liranın altında kalmamasını sağladık. Emeklilerimize bayramlarda biner lira ikramiye vermeye başladık.”

“Ödeme listesindeki ilaç sayısını iki katından fazla artırdık. Evde verilen sağlık hizmetlerinin masraflarını üstlendik. Artık evlere de sağlık hizmeti veriyoruz. Tüp bebekten kalıtsal hastalıkların tedavisine, psikososyal hastalıklara kadar pek çok hastalığı ödeme kapsamına aldık. Yerli ilaç üretimi ve yerli plazmadan kan üretimine önem verdik. Bu konuda yaşanan tüm sıkıntıları yakından takip ediyoruz. Kısa sürede hepsini, aşacağız.”

“Ateşli silah ve trafik kazaları kaynaklı üç boyutlu protez ihtiyaçlarının bedellerini de karşılamaya başladık. Bunlar kolay işler değildi. Şimdi protez olayında da biz anne ve babaların yanındayız. Gerekirse devlet olmasın ama benim vatandaşım sağlıklı olsun diyor Kanuni Sultan Süleyman. Hiç endişeniz olmasın, dik duruyoruz, dik durmaya devam edeceğiz. Hangi şartlarda olursa olsun aynen böyle devam edeceğiz.

“İşsizlik oranının artması faiz, kur, enflasyon saldırısı…”

Gençlerimizin okullarından mezun olduktan sonra iki yıl daha ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelerini temin ettik. İstihdamı ekonomik boyutunun yanında sosyal yönüyle de hep destekledik. Kayıt dışı istihdamı yüzde 52 seviyesinden yüzde 36’ya kadar indirdik. Kayıt dışı ile birlikte toplam istihdam 29 milyonun üzerine kadar çıktı. İstihdamda son dönemde yaşadığımız kayıpları da hızla telafi ediyoruz. Daha önce yüzde 8,4 seviyesine kadar düşürdüğümüz işsizlik oranı geçtiğimiz yılın ağustos ayında maruz kaldığımız kur, enflasyon, faiz saldırısının ardından yüzde 14’e kadar çıktı. Bu oranın özellikle eylül verisinin belli olmasıyla birlikte yeniden düşmeye başlamasını bekliyoruz. İş gücü arzı sürekli artan Türkiye daha çok yatırım yaparak daha çok üretip, ihraç ederek istihdamını geliştirecektir.

“Ekonomideki genel toparlanma ve yeniden büyüme süreci…”

Hatırlayın 17 yıl önce göreve geldiğimizde ihracatımız 36 milyar dolardı. Şimdi 171 milyar dolara çıktık. İnsanlarımıza sadece iş değil aynı zamanda yüksek bir hayat standardı sağlamayı da amaçlıyoruz. Bunun için dünyanın ve ülkemizin değişen ihtiyaçlarına uygun istihdam politikalarının geliştirilmesine özel önem veriyoruz. Hedefimiz çalışan herkesin kayıt altında olmasını sağlamaktır. Kayıtlı istihdamı teşvik etmek için farklı proje ve desteği hayata geçirdik. Kadınlara ve gençlere özel istihdam programları geliştirdik. İş verenlere ve çalışanlara sağladığımız desteklerle istihdamın güçlü bir biçimde büyümesini sağladık.

Ekonomideki genel toparlanma ve yeniden büyüme sürecinin etkisiyle önümüzdeki yıl çok daha sevindirici bir istihdam oranı bekliyoruz. Cari işlemler hesabının eylül ayı itibariyle verdiği fazla 5,9 milyar dolara çıktı. Eskiden açık veriyordu, şimdi fazla veriyor. Altın ve enerji hariç tutulduğunda bu rakam 47,7 milyar dolar fazlaya kadar çıkıyor.

“Merkez Bankası Başkanı’nı görevden aldık, faiz indi”

Bay Kemal ne diyordu? Bunlar şimdi IMF’e gidecekler diyordu. Bay Kemal IMF’in kapısını CHP zihniyeti açtı, biz değil. Mayıs 2013’te 23,5 milyar doları sıfırladık, artık bizim IMF ile bir işimiz yok. Merkez Bankası’nın döviz rezervi 27,5 milyardı. Şimdi ham olsun 105 milyar dolara çıktı. Başbakanlığım döneminde 135 milyar dolara kadar çıkmıştık. Tekrar oralara çıkacağız. Yine eylül ayında sanayi üretiminin yıllık yüzde 3,4 artış göstermesi yıl sonu büyüme rakamının artı olacağını işaret ediyor. Turizmde gerçekten bereketli bir sezon geçiriyoruz. Şu anda görünen o ki bu yıl turist sayısı 50 milyonu aşacak. Türkiye artık önemli bir destinasyon oldu dünyada. Açılan şirket sayısı yüzde 22’ye yakın arttı. Ana muhalefet yalan söylüyor. Diyor ki azaldı. İşlerine gelmiyor. Bunlar hesabı kitabı da bilmiyor. Bak faiz maalesef yüzde 30’ların üzerine gitmişti. Ne oldu? Bir merkez bankası başkanını görevden aldık, yeni merkez bankası başkanımızla beraber hamd olsun faiz oranımız yüzde 13,5’a kadar indi. Daha da inecek. Enflasyon da 2020’de tek haneli rakama inecek. Yatırımda girişimcinin kredi faizi tek haneliye girdiği anda, istihdam, üretim, rekabet gücü de artacak demektir.

“Ekonomik güven endeksi son 15 ayın zirvesine çıktı”

Ülkemizin risk birimi dolaysıyla borçlanma maliyetimiz sürekli azalıyor. Enaflasyon az önce söyledim, aylık enflasyon yüzde 8,6 ile son bir buçuk yılın en düşük seviyesine indi. Ekonomik güven endeksi son 15 ayın zirvesine çıktı. Faizlerin gerilemesinden konuttan otomobil satışına kadar her alanda gözle görülür bir hareketlenme başladı. Araçta da konutta da. İnşallah bu hareketlenme devam edecek ve Türkiye hak ettiği seviyeye ulaşacak.

Türkiye’nin gerçekleştirdiği sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri reformu tüm dünyaya örnek olmuştur. Pek çok devlet benzer bir sistemi kurmak için harekete geçmiş, ama çoğu bunu başaramamıştır, ABD de dahil. Bu konuda hedeflerine ulaşamamışlardır. 

Editör: Haber Merkezi