Gazeteci tutuklamaları Batı'nın ortak meselesi oldu

“AB, son gazeteci tutuklamalarından, bir kitap taslağına el konulmuş olmasından ve web sitelerinin sıkça kapatılmasından derin kaygı duymaktadır...”

Bu “derin kaygı” ifadesi, geçen salı günü Brüksel'de yapılan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısı sırasında Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu'nun önüne AB dönem başkanlığı adına Macaristan Dışişleri Bakanı Janos Mortanyi tarafından konan bir belgenin basın özgürlüğüne ilişkin bölümünde yer alıyor.
“Avrupa Birliği'nin Pozisyonu” (Position of the European Union) başlığını taşıyan belgenin ilgili bölümü şöyle devam ediyor:
“Gazetecilerin artan ölçüde otosansür uygulaması bir başka kaygı konusudur.”

BÜTÜN AB ÜLKELERİNİ BAĞLIYOR

AB Genişleme Komiseri Stephen Fule ile Türkiye'den Başmüzakereci sıfatıyla Devlet Bakanı Egemen Bağış'ın da katıldığı Ortaklık Konseyi, Türkiye ile AB arasındaki en üst siyasi organ. Yılda bir kez toplanıyor.

Bu toplantıda masaya konan pozisyon belgesinin önemi, AB'ye üye 27 ülkenin her biri açısından bağlayıcı bir “ortak tutumu” yansıtıyor olması.
Bu açıdan bakıldığında, Soner Yalçın dahil 7 Odatv mensubu ile Nedim Şener ve Ahmet Şık'ı da içine alan tutuklama dalgası artık yalnızca Brüksel'deki AB Komisyonu değil, bütün AB başkentlerinde de ortak bir mesele ve kaygı konusu haline gelmiş oluyor.

Ayrıca, bu nitelikte siyasi bir belgede otosansür sorununa projektör tutulması, Batı dünyasında Türkiye'de basın özgürlüğünün içinde bulunduğu duruma ilişkin bakışın ne kadar olumsuz bir çizgiye kaydığını gösteriyor.

AB Komisyonu'nun geçen kasım ayında yayımladığı İlerleme Raporu'nda da otosansüre atıf yapılmıştı. Ancak, bunun artık AB hükümetlerinin de bir tespiti haline gelmesi önemli bir ‘ilk'e işaret ediyor.

AB BASIN KONUSUNDA KONFERANS DÜZENLİYOR


AB'nin tutum belgesinde, kaygı ifadelerinin yanı sıra “Türkiye'de basın özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu hale gelmesini güvence altına almak için daha ileri yasal değişikliklerin de gerekli olduğu” vurgulanıyor.

AB Genişleme Komiseri Fule'nin toplantıdan sonra yaptığı açıklamada basın özgürlüğüne kuvvetli bir vurgu yaparak, “Bir demokrasinin işleyebilmesi için farklı ve muhalif sesler de işitilmelidir. Türk makamlarının ülkelerinde çoğulcu bir tartışmaya imkân sağlamak için ellerinden gelen azami çabayı sarf etmelerini bekliyoruz” şeklindeki sözleri, yine AB cephesinde muhalif seslerin susturulmaması konusunda ifade edilen kuvvetli bir beklentidir.

Fule, AB Komisyonu'nun önümüzdeki ayın başında (Balkan Ülkeleri ve Türkiye'de) basın özgürlüğünün durumunu konu alan bir konferans düzenleyeceğini de hatırlatmıştır. Fule'ye göre, “Basın özgürlüğü, tam üye adayları açısından işin özüdür.” AB'nin ilk kez düzenlediği bu konferans, Brüksel'in konuyu ne kadar ciddiye aldığının bir başka göstergesidir.

TERÖRLE MÜCADELE YASASI DEĞİŞMELİ


AB'nin ortak tutum belgesinde Terörle Mücadele Yasası'yla ilgili bir nokta da önem taşıyor. Belge, bu yasanın temel hakların kullanılması üzerinde “uygunsuz” sınırlamalara neden olduğunu belirterek, bu gibi durumların önlenmesi için yasanın değiştirilmesi beklentisini ifade ediyor.

Bu beklenti, AB'nin 2010 İlerleme Raporu ile birlikte değerlendirildiğinde yine ifade özgürlüğü sahasına çıkıyoruz. Çünkü, İlerleme Raporu söz konusu yasada terörizmin tanımının çok geniş tutulduğu, bunun da özellikle ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına yol açtığını vurguluyordu.

Rapor, AİHM'nin Terörle Mücadele Yasası'nın “Terör örgütünün propagandasını yapan kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile ihlalinde, verilecek ceza yarı oranda artırılır” hükmünü içeren 6'ncı maddesinin değiştirilmesini yolundaki kararını da hatırlatıyor.
Bugün çok sayıda gazeteci ve siyasi aktivistin tutuklu olmasının temel nedenlerinden biri, AB'nin şikâyetçi olduğu, AİHM'nin de değiştirilmesini istediği işte bu madde.

Sonuçta, tutuklu gazeteciler, basın özgürlüğü, otosansür, Terörle Mücadele Yasası reformu gibi başlıkların önümüzdeki dönemde Türkiye ile AB arasındaki siyasi diyalogda önemli bir yer tutacağını söyleyebiliriz.