Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "yargı reformu stratejisi" olarak açıkladığı ve meclis açıldığında hızlıca yasalaşması için muhalefetin de desteğinin arandığı yargı paketinde, her yıl binlerce öğrenci kabul eden hukuk fakültelerinden mezun olanların durumuyla ilgili maddeler de yer alıyor.
Uzun süredir tartışılan, 'hukuk mezunlarının nitelik olarak yetersiz kaldığı' eleştirileri karşısında, pakette, hakim, savcı ve avukat olabilmek için yeterlilik sınavına girilmesi öngörülüyor.
Yine öngörülen maddelere göre hukuk eğitimi 5 yıla çıkarılacak, hakim ve savcı yardımcılığı getirilecek, hakim ve savcılar, yardımcılar arasından seçilecek.
Peki ya sınavı geçemeyen hukuk fakültesi mezunları ne yapacak?
Onlar için de bir öneri getirildi: Polis akademilerinde eğitim alarak adli kolluk görevi yapabilirler.
Bu öneri bazı uzmanlar tarafından ilk olarak sınavları geçemeyen hukuk fakültesi mezunları için yeniden gündeme getirilse de, aslında bir süredir, "hukuk kurallarına hakim adli kolluk görevi yapacak" polislerin göreve gelmesinin olumlu etkileri üzerine tartışmalar sürüyor.
Bu öneri, pakete de "Hukuk fakültesi mezunlarının adli kollukta istihdamının önü açılacak" cümlesiyle girdi.
Hukuk fakültesi mezunları polis akademisine zaten girebiliyor
Ancak hukuk fakültesi mezunlarının emniyette görev almasının önü mevcut yasalara göre zaten açık.
Uzmanlara göre önemli olan bunun teşvik edilmesi.
Emniyet Teşkilatı'nın her derecesinde görev alabilmek için bir eğitimden geçmek gerekiyor. Her bir görevin farklı bir eğitim süreci var ancak tümü, Ankara'daki Polis Akademisi çatısı altında toplanıyor.
Yönetici yetiştiren Polis Amirleri Eğitim Merkezi Müdürlüğü'ne (PAEM) alımlarda lisans mezunu olma şartı aranıyor, ancak fakülte ya da bölüm şartı yok.
Ülkenin farklı illerindeki 32 Polis Meslek eğitim Merkezi'nde (POMEM) ise 4 yıllık bir üniversiteden mezun olanlar, 4 aylık bir eğitimin ardından aday polis memuru olarak atanıyor.
Polis Meslek Yüksek Okulları ise (PMYO) lise mezunlarının girdiği ve 2 yıllık eğitimin ardından polis memuru olarak atandığı okullar.
Üniversite mezunlarının alındığı PAEM ve POMEM'lere başvuran hukuk fakültesi mezunlarının sayısı ise yok denecek kadar az.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1937 yılında Resmi Gazete'de yayımlanan, Emniyet Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesine göre emniyet amiri ya da daha yukarıdaki meslek memurlarının (emniyet müdürleri) hukuk fakültesi ya da siyasal bilgiler fakültesi mezunu olması şartı aranıyordu.
Ancak "İhtisaslarından istifade edileceği Vekaletçe takdir edilen diğer yüksek mektep mezunları ve bu kanuna göre meslek dahilinde yüksek tahsil gördükleri kabul edilenler de bu derecelere tayin olunabilirler." ifadeleri de maddeye eklenmişti.
Bu madde 1959'da kaldırıldı.
Uygulama şimdilik reform paketine "önü açılacak" ifadesiyle girdi ancak bazı maddelerin meclise girmeden önce değişme olasılığı var.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, 31 Mayıs'ta Anadolu Ajansı'na verdiği röportajda kolluk amirlerinin hukuk mezunlarından seçilmesinin, soruşturmaları hızlandırabileceğini söylemişti:
"Kolluğun bir hukukçu perspektifiyle çalışacak olması çok önemli. Ceza yargılamalarında katkı sağlayacak hem de hukuk fakültesi mezunları çok geniş alanda imkanları olacak."
6 Eylül'de de yargı muhabirleriyle bir araya gelen Gül, "Adli kollukta hukuk fakültesi mezunlarının istihdamı konusunda çalışma olacak." dedi.
Hukuk fakültesi mezunlarının halihazırda emniyete girmeleri mümkün olsa da bunu neden tercih etmediğini, yargı reformuyla neyin değişeceğini ve hukuk fakültesi mezunlarının emniyet müdürlüğünde görev yapmasının olası sonuçlarını, konunun uzmanlarına sorduk.
"Sorunumuz polisin hukuku bilmemesi değil önemsememesi ve denetlenememesi"
Türkiye'deki emniyet teşkilatında, adli kolluk adı altında ayrı bir birim yok. İdari kolluk kuvvetleri, adli kolluk görevi de yapıyor.
Adli kolluk, birçok ülkede suç önleme konusunda herhangi bir görevi olmayan, hakkında suç isnadı olan kişilerin soruşturma işlemlerini yapan, ifadelerini alan, sağlık işlemlerini yürüten, savcılığa çıkaran ayrı bir birim. Ancak Türkiye'de asli olarak suç önleme görevi yapan idari kolluk, tüm bu işlemleri pratikte adli kolluk görevi görerek yerine getiriyor.
Bu durum da, savcıların adli kolluk görevi yapan polisleri denetleyememesi sonucunu doğuruyor.
Sadece adli işlere ilişkin görevi kötüye kullanma şüphesi olduğunda doğrudan soruşturma açılabiliyor.
Örneğin yetersiz fezleke hazırlandığında soruşturulamıyor ancak suç işlediği iddiasıyla yakalanmaya çalışan bir kişi vurulduğunda, doğrudan soruşturma açılabiliyor.
Ancak örneğin toplantı ya da gösteri yürüyüşü sırasında bir kişiyi vuran polis hakkında soruşturma izni olmadan soruşturma açılamıyor. Kaymakam ya da validen izin çıkana kadar savcıların kaybolma ihtimali olan delilleri toplama hakkı var ancak gözaltı yetkisi yok.
Eski Polis Akademisi Öğretim Üyesi ve güvenlik uzmanı Doçent Dr. Erkan Koca, adli ve idari kolluk ayrımının yapılması gerektiği görüşünde:
"Şu anki mevcut sistemin içerisinde aldığınız insanlar için 'bunlar adli kolluk işinde çalışacaklardır' demeniz çok kolay değil çünkü adli ve idari kolluk diye bir ayrım yasal olarak yok. Oralarda da düzenlemeler gerekir."
BBC Türkçe'nin görüşlerine başvurduğu uygulamacılar ise kolluk üzerinde savcının sahip olması gereken denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğini; bu sorun çözülmeden yapılacak değişikliklerin sisteme gerçek anlamda bir olumlu katkısı olmayacağını söylüyor.
"Bizim sorunumuz polisin hukuku bilmemesi değil; önemsememesi ve denetlenememesi. Yani meselemiz çok daha derin."
Birçok Avrupa ülkesinde ve ABD'de uzun süredir uygulanan bu sistemin artılarının olduğunu ve ciddi anlamda olumsuz bir sonuç doğurmayacağını düşünen uygulamacılara göre, olumlu sonuç görebilmek için, hukuk mezunlarının görev yapacağı adli kolluğun ayrılması ve tüm sistemin denetlenebiliyor olması gerekir.
Uygulamacılar, polis alt kültürünün "hukuklu" meslektaşlarını "eğiteceği" konusunda endişeli.
"Daha çok hukuk mezununun polis olmasının olumlu etkilerinin hissedilir düzeyde olacağını sanmıyorum. Çünkü savcılar kolluğu denetleyemiyor. Bunun için enstrümanlar yok. Kolluk, idari açıdan savcıya bağlı değil. Bağlı olsa, yetersiz ya da yanlış yapılan bir işlemde siciline not işleyebilsek o zaman daha farklı olurdu. Bu da çok büyük bir dönüşüm ister."
"Yapısal reform olmadığı sürece istenen sonuç hasıl olmuyor"
Doçent Dr. Erkan Koca da, hukuk fakültesi mezunlarının adli kollukta görevlendirilmesinin olumlu etki yapması için, yapısal değişiklikler gerektiği görüşünde. 2015'te hazırlanan ve polise daha fazla yetki verdiği için yoğun eleştiri alan iç güvenlik paketinin de aslında ilk aşamada bu sisteme göre kurgulandığını anlatıyor.
Ancak yargıdaki reformların bütüncül ve köklü değişiklikler getirmediği sürece sonucun istenen şekilde alınamadığını söylüyor:
"Kolluk yönetimi, adli kolluk bile olsa, hukuktan ibaret bir iş değildir. Siyaset bilimi, kriminoloji, sosyoloji, hukukun mutlaka işin içinde olması gereken multi-disipliner bir iştir. 2015'teki kurgu tam da bütün bunları içine alan yapı ve modeldi, daha mutli-disipliner, bütün bu kökenlerden insanları çeşitlilik içerecek şekilde işin içerisine dahil eden bir modeldi. Ancak darbe girişimi, güvenlik sorunları, OHAL olayı yeniden bir güvenlikçi bakış etkisine sokunca, o paketle arzulanan şey hiçbir şekilde hasıl olmadı.
"Bu tür reformlar bütüncül, yapısal, daha köklü düşünülerek yapılmadığı takdirde istenen sonuç genellikle hasıl olamıyor. Evet, dışarıdan baktığımızda adli kolluğa sadece hukuk mezunlarını almak iyi görünüyor, çok önemli. Neden önemli? Çünkü Türkiye'de polis her zaman için iktidarla birlikte anılıyor. İktidarın güç organı, zor kullanma gücü olarak görülüyor. Aslında polis yasaların, hukukun hayata geçirilmesini sağlayan uygulayıcı esas itibarıyla."
Koca, polisin hesap verebilir olması gerektiğini, sivil gözetime "yakıcı şekilde ihtiyaç olduğunu," ancak bu şekilde halkla güven ilişkisi kurulabileceğini söylüyor.
Hukuk fakültesi mezunları neden Polis Akademisi'ni tercih etmiyor?
Türkiye'de bazı hukuk fakültelerinin kalitesinin sorgulandığını belirten Erkan Koca, bu fakültelerden çıkan ve sadece hakim, savcı ya da avukatlık sınavlarını geçemeyenlerin polislik mesleğini tercih etmesi halinde, polis teşkilatında da istenen sonucun alınamayacağını söylüyor:
"Buraya gelecek insanlar muhtemeldir ki; hukuk mezunlarının en iyileri olmayacak. Dolayısıyla bu insanların yaratabileceği bazı sıkıntılar da var. Emniyet bu insanları kendi sistemi içinde eritir ve kaybolur giderler, bu bir tarafa, bu insanlar yeterince iyi bir hukuk nosyonuna sahip olamadıklarında, legalizm denen şeye düşüyorlar. Yasaların uygulanması için gerektiğinde başvurulan zor kullanma gücünün yasacı bir anlayışla rutin bir işleyiş, polislik biçimi haline gelme riski her zaman vardır."
ABD'de "dedektif" denilen polis memurları aslında Türkiye'de adli kolluğun yaptığı işin benzerini yapıyor. Suçu araştırıyor ve ortaya çıkarıyor. Fransa'da da benzer soruşturma görevlendirmeleri için Sorbonne gibi iyi üniversitelerin hukuk fakültelerinden mezun olanlar sıklıkla başvuru yapıyor.
Türkiye'de de öngörülen değişikliklerle hukuk fakültesi, siyaset bilimi ve sosyoloji gibi bölümlerden mezun olanların polisliğe teşvik edilmesi ve polis yöneticiliğinin niteliğinin artırılması amaçlanıyor.
Bunun için "polis teşkilatını her şeyden önce saygın, iyi üniversitelerden mezun olanları çekebilecek bir yapıya büründürmeniz gerekiyor" diyen Koca, soruyor: Büründürebildik mi? Pek emin değilim…
"Hukukçuların demokratik ilke ve değerleri içselleştirmiş olan kişiler olması gerekiyor. Bu anlayışın egemen olabilmesi için de Türkiye'deki güvenlik yönetiminin mevcut anlayıştan biraz uzaklaştırılarak daha demokratik bir yere doğru dönüştürülmesi gerekiyor."
"İdari yapılanmadaki sorunlar çözülmedikçe fazla katkı sunacağını düşünmüyorum"
"Polis amirlerinin hukuk fakültesi mezunu olmalarını sağlamalıyız" diyerek tartışmaları gündeme getiren ilk isim, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu'ydu.
Mart ayında katıldığı bir etkinlikte gazetecilerin sorularını yanıtlayan Feyzioğlu, "Bir soruşturma fiiliyatta savcının emrinde yürür ama polisin hukuka saygılı olması demek 'hukuk devleti vardır' demektir. İhlâlden sonra devreye giren hakim ya da savcı ne kadar çözüm sağlayabilir? İlk andan itibaren iş hukuka uygun yürümeli. Polis amirlerinin tıpkı Amerika FBI'da, Avrupa'nın bazı ülkelerinde olduğu gibi hukuk fakültesi mezunu olmasını sağlarsak hukuk öğrenmiş değil, hukukçuluğun üstüne çok etkili polislik öğrenmiş bir emniyet teşkilatına sahip oluruz." demişti.
Bu çözümün "hukuk devletine güç vereceğini" savunan Feyzioğlu, bunun Adalet Bakanlığı'nın bir projesi olduğunu ve TBB'nin projeyi desteklediğini söyledi. Türkiye'de ihtiyacın iki katı kadar avukat olduğunu söyledi.
Öneriyi sorduğumuz Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, hukuku bilen kişilerin idari yapılanma içerisinde yer almasının önemli olduğunu, küçük de olsa pozitif katkı sağlayabileceğini ancak Türkiye'nin siciline katkı sağlaması için zihinsel devrim yaşanması gerektiği görüşünde:
"Özellikle çok fazla sorun üreten, Türkiye'de çok fazla hak ihlallerine sebep olan polis teşkilatının içerisinde hukuk mezunlarının yer alması önemli görülebilir ama burada asıl önemli olan zihinsel yaklaşım. Sadece hukuk fakültesi mezunu olması, Türkiye'deki polis teşkilatının bu konudaki siciline çok fazla katkı sunacağını düşünmüyorum. Bu zihinsel devrim yaşanmadığı sürece, avukattan da yapsanız hukuk fakültesi mezunlarından da seçseniz, siyasal bilimler mezunlarından da seçseniz çok fazla önem arz etmeyecek. Asıl önemli olan mesele devletin idari yapılanmasındaki sorunlar. Temel hak ve özgürlüklere karşı bir bariyer var, refleks var. Bu sistemde eğitimli kişiler tek başına çok fazla katkı sunamaz."
"İşi bilme meselesi cezasızlığın yaygınlaşmasına da sebep olabilir"
Aydın, idari yapılanmada, temel hak ve özgürlükler konusunda gelişme olursa, hukuk mezunlarının polis teşkilatında olmasının Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecini hızlandıracağını söylüyor.
Sistemin işe yaraması için Aydın'ın üzerinde durduğu bir diğer mesele de, diğer isimler gibi, adli kolluğun idari kolluktan ayrılması gerekliliği. Eğer bu ayrım yapılmazsa, hukuku daha iyi bilen kişilerin cezasızlık politikasını kullanması, yarardan çok zarar da getirebilir:
"Türkiye'de ceza bağışıklığı ya da cezasızlık politikası olarak adlandırdığımız yaygın bir politika var. Sadece polisler için değil, kamu görevlilerinin karışmış olduğu durumlar da var ama tabii emniyet teşkilatı, faaliyet alanı itibariyle çok daha ön planda. Yargı karşısında, devletin diğer idari yapıları karşısında bu kadar güçlü olan ve cezasızlık politikasından faydalanan emniyet teşkilatının, hukuk fakültelerinden oluşması, -evet normalde suçla mücadele konusunda faydalı olabilir- ama "işi bilme" meselesi de bunun daha da yaygınlaşmasına yol açabilir."
Türkiye'de hukuk fakültesi mezunu ve polis sayısı ihtiyaçtan fazla mı?
Türkiye'de her yıl 132 hukuk fakültesinden ortalama 19 bin öğrenci mezun oluyor. Hukuk fakültelerinin yaklaşık 95 bin öğrencisi var.
2018 verilerine göre baroya kayıtlı avukat sayısı 116 bin 779.
2019'da Türkiye'deki hakim sayısı 14 bin 131, savcı sayısı da 6 bin 588.
Türkiye'de 100 bin kişiye 540 polis düşerken bu sayı Almanya'da 297, İngiltere'de 212, Fransa'da ise 326.
Erkan Koca, nüfusa göre kıyaslandığında Türkiye'deki polis sayısının Avrupa ülkelerinin üzerinde olmadığını ancak suça oranlandığında ihtiyacın üzerinde olduğunu söylüyor.
Ancak meselenin nitelik artırımı olduğunu, hem hakim ve savcılarda hem poliste nitelik kaybı yaşandığını söylüyor ve ekliyor: Adli sistem bütünüyle toplumun gözünde güven kaybediyor, kan kaybediyor sürekli olarak.
Cihan Aydın da çok fazla hukuk fakültesi olduğunu söylüyor ve "merdiven altı olarak tabir ettiğimiz hukuk fakültelerinin kapatılması, öncelikli talebimiz. İyi bir altyapıya sahip hukuk fakültelerinin de kontenjanları sınırlanmalı." diyor.
"Darbeden sonra süreçte 10 binden fazla hakim ve savcı alındı ki bu Türkiye ortalamasının çok üzerinde. Geçmiş dönemlerde yılda 500 civarında en fazla hakim, savcı alınıyordu ama son yıllarda bu sayı 2000'e kadar çıktı. 15 Temmuz'dan bu yana en az 10 bin hakim ve savcı mesleğe alındı. Bunların mesleğe kabulleri de son derece tartışmalı, sadece mülakatla mesleğe başlayan çok fazla hakim ve savcı var. Dolayısıyla yargı kalitesinin düşmesinde bu tutumun çok önemli olduğunu düşünüyorum."
Aydın'a göre, üniversitelerdeki eğitim kalitesinin düşüklüğü de önerilen sistemin başarılı olmasının önündeki engellerden biri.
Kaynak BBC Türkçe