Olaylar

Başvurucu, kâr ve zarara katılma hesabı sözleşmesi kapsamında özel finans kurumu niteliğindeki İhlas Finans Kurumu A.Ş.ye (Şirket) farklı tarihlerde ve farklı miktarlarda Amerikan doları yatırmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kararı ile Şirketin faaliyet izninin kaldırılması üzerine başvurucu; Şirkete ihtarname göndererek alacağının ödenmesini istemiş, ardından icra müdürlüğünde ilamsız icra takibi başlatmıştır. Tebliğ edilen ödeme emrine başvurucunun muaccel bir alacağının bulunmadığı, Şirketin tasfiye sürecinde olduğu ve icra dairesinin yetkisiz olduğu gerekçeleriyle itiraz edilmiştir. Yetki itirazı üzerine takip dosyası yetkili icra müdürlüğüne gönderilmiştir. Yetkili icra müdürlüğünce tebliğ edilen ödeme emrine Şirket tarafından yapılan itiraz üzerine takibin durmasına karar verilmiştir.

Başvurucu; itirazın iptaline karar verilmesi talebiyle asliye ticaret mahkemesinde (mahkeme) dava açmış, bu davada Şirketin keyfî olarak tasfiye sürecini tamamlamadığını ve alacağı muaccel olmayan bazı kişilere usulsüz olarak ödeme yapıldığını ileri sürmüştür. Anılan dava mahkemece reddedilmiş, temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay ise ret kararını onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, kâr ve zarara katılma hesabı sözleşmesi kapsamındaki alacağın ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda mahkeme kararının gerekçesinde tasfiye sürecinin devam ettiğine vurgu yapılarak faaliyet izninin kaldırılmasına ilişkin kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren Şirket hakkında her türlü icra iflas takibinin duracağı, tasfiye işlemlerinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiş ve başvurucunun hak talebinde bulunabilmesi için tasfiyenin tamamlanması gerektiğine işaret edilmiştir. Öte yandan mahkeme kararında başvurucunun iddialarına ilişkin herhangi bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Kararın onanmasına ve karar düzeltme talebinin reddine ilişkin Yargıtay kararlarında ise mahkeme kararının uygun bulunduğu ifade edilmekle yetinilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, başvurucunun alacaklı olduğunu ileri sürdüğü bedeli tahsil edebilmesine imkân tanıyan etkili bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığını ve bu yolun başvurucunun açtığı davada fiilen işleyip işlemediğini incelemiştir. Tasfiyeye başlandığı tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı mülga Kanun'da ve tasfiye sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı Kanun'da yer alan tasfiyeye ilişkin hükümler incelendiğinde kanun koyucunun tasfiyenin tamamlanması için bir süre şartı öngörmediği ancak mümkün olan en kısa sürede tasfiyenin tamamlanması gerektiğine vurgu yaptığı anlaşılmıştır.

Alacaklının alacağının tahsiline imkân tanıyan uygun hukuki mekanizmaların kurulması, bu hukuksal yol ve mekanizmaların somut olarak işlerliğinin sağlanması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Başvuru konusu olayda 2001 yılında başlayıp devam eden tasfiyenin ne zaman sonuçlanacağı hususunda belirsizliğin sürdüğü ve mahkemenin tasfiye işlemleri hakkında herhangi bir denetim ve inceleme yapmadığı görülmüştür. Mahkemenin gerekçeleri değerlendirildiğinde tasfiye süreci tamamlanmadan açılacak dava veya icra takibinin alacağa ulaşma bakımından amaca hizmet etmeyeceği anlaşılmıştır. Yirmi yılı aşkın süredir devam eden tasfiye sürecinin başvurucu açısından katlanılabilir ve öngörülebilir olmadığı da açıktır. Bu itibarla başvurucu, alacağının tahsili için icra takibi ve dava yoluna başvurmasına rağmen uzun zamandır devam eden tasfiye sürecinin sonuçlanmadığı gerekçesiyle hukuki mekanizmaları işletme imkânından mahrum bırakılmıştır. Dolayısıyla teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen başvuru yolu somut olayda etkili bir çözüm sağlayamamıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Özel Hukuk Tüzel Kişilerini Kategorik Olarak Adli Yardım İmkânının Dışında Bırakan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu Özel Hukuk Tüzel Kişilerini Kategorik Olarak Adli Yardım İmkânının Dışında Bırakan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu

https://www.anayasa.gov.tr/

Editör: Haber Merkezi