Son torba yasanın 11 Eylül 2014 tarihinde yürürlüğe girmesi ile İnternet Hukukumuzda son derece önemli (bize göre kaygı verici) bir madde uygulanabilir hale gelmiş oldu. 5651 sayılı yasanın 3/4. maddesine eklenen hüküm ile tüm trafik bilgisi herhangi bir mahkeme kararına ihtiyaç duyulmadan TİB tarafından temin edilecek ve saklanacak.
Bu, kullanıcıları takip etme konusunda atılmış ilk adım da değil. İnternet kullanım bilgilerimizin kaydedilebilmesinin yasal zemini aslında şubat 2014 de oluşturulmaya başlandı.
İLK ADIM: Erişim engelleme yönteminin içinde saklı olarak getirilen takip mekanizması (şubat 2014)
Daha önceki bir yazımda – yazının son kısmı - (http://sosyalgundeminiz.com/kcontent.asp?kid=697 - .VBYvlC5_ua0) şubat 2014 de yapılan yasa değişikliği ile internet hukukumuzun “erişim engelleme” isimli yöntemle tanıştığını belirtmiş, bu yöntemin olumlu yanları bir yana çok önemli bir olumsuzluk da ihtiva ettiğine değinmiştim. Erişim engelleme yöntemi url bazında (yani sadece web site değil o web site içierisindeki hangi bölümün okunmakta olduğu detayına kadar) kimin hangi sayfayı ziyaret ettiği, hangi linkleri tıkladığı gibi bilgileri almaya imkan tanımaktadır. Bu durum tüm internet kullanıcılarının eğilimlerini, beğenilerini, eleştirilerini ve daha pek çok detayı tahminleme yoluyla öğrenmeye ve bu bilgileri arşivleyerek kaydetmeye olanak sağlamaktadır. Örneğin bir haber sitesinde çoğunlukla, x fikrine muhalifliğiyle bilinen bir yazarı okuyan internet kullanıcısı hakkında çeşitli yargılara varılabilmesi gibi.
İKİNCİ ADIM: Tüm trafik bilgilerinin alınıp kaydedilmesine olanak tanıyan torba yasa değişikliği (eylül 2014)
Daha önce erişim engelleme yöntemi ile hayat bulan takip mekanizması, torba yasadaki değişiklik ile daha da güçlendirildi ve kapsamı genişletildi. Kimin hangi url lerde gezindiği bilgisinin üzerine şimdi de “trafik bilgisi” dediğimiz hangi internet kullanıcısının hangi ip ile hangi tarih ve saatte hangi sitelere girdiği ne miktarda veri aktardığı ve kullanıcının kimlik detaylarından oluşan bilgiler bütününü artık TİB alıp saklayabilecek.
Ekmek kadayıfının üzerindeki kaymak misali. Artık internette atılan her adımı gözetleyebilecek yasal altyapı oluşturulmuş durumda. Üstelik de bunun mümkün olamayacağını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasanın onca maddesine rağmen.
Hukuk sistemi, bünyesindeki çağdaş hükümlerine rağmen, kendisiyle çelişen düzenlemeler üreten bir yapı değil birtakım adaletsizlikleri ve sorunları çözmeye yönelik olarak, kendi hükümleriyle uyum içerisinde gelişen bir toplumsal mutabakat müessesesidir. Topluma rağmen ona baskı kuracak araçlar geliştirmesi değil topluma hizmet etmesi, adaleti tesis etmesi ve toplumun öncelikli haklarını koruması beklenir. Milyonlarca yurttaşımızın hukukunu, mahremini yakından ilgilendiren böylesine kritik bir konunun bir oldu bittiyle dayatılması Türk hukuk tarihi açısından talihsiz ve kaygı verici olmuştur. Maalesef kendi halkından korkan ve hissettiği güvensizlik nedeniyle onu sürekli takip eden bir kanun koyucu iradenin varlığına işaret etmektedir.
Ayrı ayrı bakıldığında belki çok tepki çekmeyen farkedilmeyen, ancak birlikte değerlendirildiğinde birinin diğerini tamamlayıp güçlendirdiği anlaşılan, belirli zaman aralıklarıyla atılan bu adımların gerçekleştirmek istediği nihai amaç muhakkak en kısa zamanda kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Kanun koyucu irade tarafından bu hükümlerin hangi sorunları çözmeye, hangi adaletsizliği gidermeye yönelik olarak getirilmiş olduğu ve topluma hangi yönüyle hizmet ettiği açık ve net bir biçimde açıklanmaldır, zira madde gerekçeleri bu sorulara tatmin edici yanıtlar vermekten uzaktır. Aksi halde toplum nezdinde fişlenme endişesi gün geçtikçe artacak, insanlar internette gezinirken daha fazla tedirgin olmaya başlayacaklardır. Hatta bu korku belli oranda doğal olmayan internet davranışlarını dahi tetikleyebilecek, bireyleri fişlenmemeye yönelik önlemler almaya ve pek çok yeni yöntemler denemeye itebilecektir.
Özetle baskıcı hukuk korkak ve huzursuz bireyler yaratır, çekingen bireyler de refleks ve iradesinden yoksun kalmış bir bir toplum ortaya çıkaracaktır. Toplumun zayıfladığı noktada ise o ülkeyi oluşturan temel dinamiklerin çözülmesinin önündeki en önemli engel devre dışı kalmış olacaktır.
Bu sebepledir ki; Bir ülkenin var olabilmesi için yozlaştırılmaması, siyasallaştırılmaması, hukuk dışı birtakım gayelerin aracı haline getirilmemesi gereken en önemli kurumunun adalet ve hukuk sistemi olduğu gerçeği herkes tarafından, özllikle kanun koyucu irade tarafından her daim göz önünde tutulmalıdır.
Av. Ersoy AKDEMİR
Boğaziçi Hukuk ve Danışmanlık