İşsiz gençler, işini kaybetmişler ve “işsizlik fonu aslında bir vergi mi?”

“İşsizlik Fonu”
Türkiye’de işini kaybetmiş olanları korumak ve kollamak üzere 1999 yılında 4447 Sayılı Kanunla kurulmuş.
Amacı belli.

2016 yılına gelene kadar bu fonda tam 130 milyar lira toplanmış.
“O zamanki para-bu zamandaki para” diye düşünürseniz, toplanan bu paranın büyüklüğü konusunda gerçekçi bir değer bulmak çok zor ama, enflasyonun aşındırmasını bir tarafa bırakarak sadece rakamsal bir hesap yaptığımızda bile, bu paranın şimdiki 1300 liralık asgari ücretten tam 100 milyon adet maaşa denk geldiğini, ya da bu parayla 8,3 milyon işsize 12 ay süreyle para ödenebileceğini söyleyelim.

Peki ne yapılmış bu yıllardır toplanan ve halen de toplanmakta olan parayla?

Söyleyelim:
-11 milyar lirası işsizlik primi olarak dağıtılmış.
-12 milyar lirası Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) için harcanmış.
-40 milyar lirası Kalkınma ve eğitim projelerinde kullanılmış.
Kalanı devlet tahvillerinde ve bankalarda “mevduat” olarak duruyor.

Şimdi, işini kaybetmiş olup yarın ne yapacağını düşünen biri için; 
-Maaşları üzerinden toplanan paraların GAP ile nasıl bir bağlantısı olduğu, 
- işsiz kalıp açlıkla burun buruna geldiği o gün için “Kalkınma ve eğitim çalışmalarının” kendisine ne ifade ettiği bir yana… 
-Kalan o yüklü para, şimdi devlet tahvili ve banka mevduatı olarak durduğunda o “işini kaybetmiş işçi”nin ne işine yarıyor bir düşünün bakalım.
*
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan bu güne kadar işsize dağıtılmış olan para 11 milyar olduğuna göre, toplanan paranın içinden sadece yüzde (11/130=) 8,4’ü.

Peki, devletin 100 lira toplayıp işsize 8,4 lirasını vermesi, kalanını bir şekilde “değerlendirmesi”ne ne dersiniz?
Örneğin devlet bunu vergi adı altında toplasaydı durum değişir miydi? Değişmiyorsa, adına “işsizlik vergisi” demenin bir yanlış tarafı olabilir mi?

Ve çalışanlar açısından düşünelim bakalım; 
Ücretleri üzerinden toplanan her yüz liradan 8,4 lirasının işsizliğinde kendisine ödenmesi, kalanının bir başka biçimde değerlendirilmesi mi yararlıdır? Yoksa hiç toplanmayıp eline daha fazla geçmesi, istihdamın ucuzlaması mı?
*
Gelelim işsizlik rakamlarına…
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Haziran 2016’da yayınladığı 2016 Mart ayı rakamlarına göre ülkedeki genel işsizlik oranı yüzde 10.1
Olaya gençler yani 15-24 arası yaştakiler açısından bakıldığında yüzde 17.

Bu oran bir yıl önce 18,6 imiş.
2015’den 2016’ya geçerken 1,6 azalmış. 
Tarımın azaldığı, sanayinin çöktüğü, turizmin ve ihracatın giderek küçüldüğü herkesin gözleri önünde olduğuna göre gençlerimizin bu son bir yılda nasıl olup da daha fazla iş bulduğu, işsizliklerinin yaklaşık yüzde 10 oranında azalmasının nasıl bir istatistiğin sonucu olduğu konusunda doğrusu meraklanmamak mümkün değil.

Bir diğer gariplik, işsizlik fonu’na “ben işsiz kaldım, paramı isterim” diyenlerin oranının son bir zamanda yüzde 40 artmış olduğuna dair resmi bilgiler.
Bu artışın kaynağı ne olabilir dersiniz?

-Ya insanlar daha önceleri hakları olan bu parayı almak için başvurma zahmetine girmiyorlardı da son zamanlarda akılları başlarına geldi, almayı düşündü diyeceksiniz;

-Ya da “işsiz adam neden alacağı maaşı almayıp devlete bıraksın; bu ölçülere göre son zamanda işsizlik ilan edilenlerden daha büyük ölçüde artmıştır” diyeceksiniz değil mi?

Tabii ki birincisinden çok ikincisi doğru.
Yani çalışırken işini kaybedenlerin oranı maalesef “işimi kaybettim” deyip fona başvuran” ların yüzde 40’lık artışına yakın.
*
Bir de işsizlik fonunda toplanan ama ancak yüzde 8,4’ü dağıtılan bu paranın sadece kimler arasında dağıtıldığı konusu var:
Kimler alabiliyor, kimler alamıyor?

-Türkiye’de bize göre yüzde elliye yakın, TÜİK’e göre üçte birinin açıktan çalışıyor olması dolayısıyla bu işçilerimizin bir gün işsiz kaldıklarında bu fondan yararlanma imkanları yok. 
Çünkü fondan ödeme yapılabilmesi için daha önceden “prim ödemiş olma” şartı var. Yani daha önceden işsizseniz ya da çalışıyor ama sigortaya kaydedilmemişseniz hiç kusura bakmayın; size para yok.
İşsizlikle birlikte aç da kalsanız, siz “işsizliğe karşı sigorta” kapsamında değilsiniz. Evet bu ülkede basbayağı işsizsiniz ama bu sosyal güvenlik tedbiri(!)nin kapsamı dışındasınız.

-Gelelim işsizliğin en fazla “vurduğu” gençlik kesimine.
Genç, okulu bitirmiş hayata atılacak ama bu en sıkıntılı döneminde işsiz kaldığı için yine destekten mahrum. Nedenini anlamışsınızdır; çünkü daha iş hayatına atılmamış, hiç bir yerde iş bulup çalışamamış ki…
Demek ki işsizlik maaşı alabilmenin ilk şartı öncesinde “işi olmak”. 
Dolayısıyla; öncesinde iş olmayınca sonrasında da alacak verecek bir şey yok!

-İşsizlik maaşı, çalışmakta olunan dönemde alınan maaşla orantılı, asgari ücret düzeyi ile bağlantılı ve “süreli”. Şimdi de bu sürenin ve aylık düzeyinin uzatılması yönünde “müjde”ler var.

Bu yetersiz uygulamada, aylıklar üç beş artsa, süresi birkaç ay uzatılsa acaba derde deva mı?
Ya bu maaş da kesilince ne oluyor peki?
Bu ekonomide istihdamı arttıracak politikalar geliştirilip uygulanmadıkça, hasbelkader işi olup çalışanlar ve bu sıkıntılı dönemde onları çalıştırmaya gayret edenlerin sırtından para toplayıp, bunun sadece yüzde 8,4’ünü dağıtmakla, şimdi bu tabloya ufak tefek makyaj yapmakla işsizliğe bir çözüm getirilebilir mi?

Yoksa burada işsizlik önlenecek derken, toplanan primlerle basbayağı “istihdam” pahalılandırılıp aslında çalışma hayatına köstek mi olunuyor?

-Yoksa bu iş bir tür “işsizlik vergisi” gibi mi çalışıyor? Mesele bütçeye para toplamak mı?

-Bu ülkenin “açıktan” da olsa çalışanlarının işsizliğine kim çare bulacak?

-Henüz çalışma hayatına adım bile atamamış o en yüksek işsiz grubu için ne yapılıyor?

-İşsizlik maaşı bir süre sonra bitince devlet “benden bu kadar” deyip görevini tamamlamış mı oluyor?

*
Bütün bunları düşünürken şu bilgilerde aklınızın bir kenarında bulunsun:
-Bu fon kurulurken yani 4447 Sayılı Kanun çıkarılırken; Sayın Kemal Derviş, milletvekili olmadan “dışarıdan” Devlet Bakanıydı ve o günlerde hazırlanan, 9 Aralık 1999 tarihini taşıyan IMF Niyet Mektubunda şu ifadeler vardı:

“Maliye Politikası 11. 
Enflasyon sadece kamu finansmanı sürdürülebilir bir yola sokulabilir ve artık enflasyon vergisine başvurulmaz ise ortadan kaldırılabilir. Bu durum, bir yandan kamu borcunun azaltılması için özelleştirmenin hızlandırılmasını, diğer yandan kamu sektörü dengesinde önemli ölçüde bir fazla yaratılmasını gerektirmektedir.”

Madde 14. Bu bütçe hedeflerinin tutturulması bir dizi performans kriteri ve endikatif hedefler aracılığıyla izlenecektir……..işsizlik sigortası fonu ve üç sosyal güvenlik kuruluşu dahil…3’er aylık performans kriterleri belirlenecektir”

Hadi bakalım.
Haberlere göre İşsizlik Fonu'ndan ödemeler artıyormuş.
Sevinmek serbest.
Tabii işin aslını görüp düşünmek de.