ByLock’un sahibi hapisten çıktı ByLock’un sahibi hapisten çıktı

Av. Abdurrahman Bayramoğlu

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezanın Yargıtay’ca onanmasının ardından gelişen olaylar ve başta CHP olmak üzere, ‘ortanın solunda’ olduğu düşünülen ve kendilerini ‘muhalif cenah’ olarak konumlandıran kesimler tarafından ortaya konan tutum, ülkemizin küçük burjuva ideolojileriyle başının dertte olduğunu bir kez daha gösterdi.

Sonunda söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim. Halk ne kadar yoksullaşırsa, CHP’nin başını çektiği küçük burjuva partileri ve onun türevi oluşumlar halktan o kadar uzaklaşıyorlar. Halktan uzaklaştıkça halkın gündeminden de uzaklaşıyor ve sonunda adındaki iki tanımlamadan biri ‘Halk’ olan parti, halksız bir politika sürdürür hale geliyor.

M. Gorki; “Hümanizm az da olsa insan kişiliğini teskin etmekle beraber, halk kitlelerinin çektiği acılara ve yapılan zulme karşı tümden ilgisizdir. Savaş nasıl sivrisineklerin, kurbağaların, hamam böceklerinin alışkanlıklarını hiç değiştirmemişse, küçük burjuvazinin de psikolojisini hiç değiştirmemiştir.” diyerek orta sınıfın ne derecede kendi alışkanlıklarını sürdürmekte ısrarcı ve toplumun gerçek sorunlarına duyarsız olduğuna vurgu yapar. (M. Gorki- Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi)

Ne yazık ki Türkiye’de yıllarca dile getirildiği halde değiştirilemeyen bir kısır döngü içindedir bu cenah. Görece eğitimliler ve orta gelir sahibi olanlar arasında CHP ve yakın çevresindeki oluşumlara destek yüksektir. Ama daha az eğitimli ve daha çok yoksul kesimlerde nerdeyse esamesi okunmaz bu parti ve oluşumların. Ters gibi görünmekle birlikte esasen çok doğal bir durum bu… Çünkü tarihsel olarak bu kesimin gözü yukarıdadır. Asla gerçekleşmeyecek olsa da yukarıya çıkmak umudu hep vardır orta sınıfın. Oysa bu sınıftan sıklıkla aşağıya düşenler olsa da yukarıya çıkana rastlamak pek olası değildir.

***

Ünlü ‘Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ insan gereksinimlerinin öncelik sıralamasını; fizyolojik gereksinim (beslenme, cinsellik vb.), güvenlik gereksinimi (iş, barınma, mülkiyet vb.), aidiyet gereksinimi (arkadaşlık, aile vb.) saygınlık gereksinimi (başarı, saygı vb.) ve kendini var etme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, gerçekleri kabul etmek vb.) şeklinde yapar. Buradan hareketle insanın ilk gereksiniminin her koşulda fizyolojik veya metabolik ihtiyaçları olduğu, bunları giderdikten sonra ise güvenlik ihtiyacına sıra geldiği görülmektedir. Bu iki basamak tüm insanlar için ortak noktadır. Ancak bu ihtiyaçların giderilmesi konusunda sorun kalmadığında sonraki basamaklara geçilebilmekte ve insan için onlar da ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.

Özetle, bir kategorideki gereksinimler tam olarak giderilmeden, insan bir üst kategori gereksinimleri algılamaz ve doğal olarak da o kategorideki sorunlara duyarsızdır. Çünkü öncelikli sorunu başkadır. Üst kategori gereksinimi yoktur. Tersinden bakıldığında, üst kategoridekiler de giderek alt kategori gereksinimlere karşı duyarlılıklarını yitirirler. Yani tok açın halinden anlamaz olur.

İşte burası tam da CHP’nin açmazıdır. Kategorik olarak orta sınıf partisi olan CHP, bir bakıma aç insanları sürekli konsere davet ediyor. Her defasında konser salonu boş kalıyor ve sonra CHP yine aynısını yapıyor ve sonunda salonun neden dolmadığına şaşıyor. Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuç elde etmeyi umuyor yani. Yanlış durakta bekliyor ya da… Çünkü bu duraktan halk otobüsü geçmez.

***

Kendi milletvekili için günlerce Ankara’dan İstanbul’a yürüyen, kendi il başkanı ceza alınca apar topar tüm programını değiştirerek İstanbul’da büyük miting yapmaya karar veren CHP, halkın oylarıyla seçilmiş yüzlerce Belediye Başkanı apar topar derdest edilirken neden Van’da ya da Diyarbakır’da bir miting düzenlemez?

Ürünü tarlada çürüyen çiftçi için neden Samsun’da veya Aydın’da bir miting düzenlemez?

Halkın üzerine yağan acımasız zamlara karşı neden bir eylemlilik akıl etmez?

Neden sefalet ücreti karşılığında günün nerdeyse üçte ikisini canı pahasına çalışarak geçirmek zorunda kalan yüzbinlerce işçi için İzmit’te bir miting düzenlemez?

Hastane kapılarında beklerken ölen binlerce yurttaş için, üç kuruş maaş için geceden banka önlerinde bekleşen on binlerce emekli için ve eve götürebileceği nadir şeylerden olan ucuz ekmek için kuyruklarda bekleşen on binlerce yoksul için Ankara’da bir miting yapmayı neden akıl etmez?

Gezi davasından duygusal öyküler üretmeye çalışırken, aynı mahkemelerde yıllardan beri sürdürülen kanunsuz yargılamaları neden protesto dahi etmez?

Listeyi uzatmak olası… Kanımca akılları da erer bunları yapmaya… Ama hazretlerin bu sorunları algılama yeteneği kaybolmuş durumda. Çoğunun tuzu kuru olduğundan, toplumun temel sorunlarına olan duyarlılıkları da kaybolmuştur. Çünkü beyinleri ihtiyaçlar hiyerarşisinde bulundukları kademenin düşünme ve algılama parametreleri tarafından yönetilmektedir.

Oysa Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu sürecin fotoğrafı gayet net olarak ortaya koymaktadır ki, sorunun esası ekonomik çıkmaz, çarşı pazardaki yangın ve halkın her geçen gün artan yoksulluğudur.

Yapılan araştırmaların ortay koyduğu sonuçlara göre Türkiye’nin en önemli sorunları;

Ekonomi, hayat pahalılığı ve yoksulluk (%65-70), ülke ekonomisinin içinde olduğu kötü durumdan bağımsız olmayan, ama ırkçı söylemlerle başka yönlere götürülmeye çalışılan göçmen ve mülteci konusu (%8-10) ve yine ekonomik bir sorun olan işsizlik (%6-8) olarak sırlanmaktadır. (İhtiyaçlar Hiyerarşisi teorisine uygun olarak.)

Şimdi sıkı durun. Küçük burjuva partilerinin ülkenin en başat sorunu olarak öne çıkarmaya çalıştıkları ve kopardıkları fırtınayla, ülkedeki Amerikancı iktidarlar zincirinin en katıksızı olan 20 yıllık RTE/AKP iktidarını devirmeyi umdukları ve hak, hukuk, adalet sloganlarıyla meydanları inlettikleri yargı sistemindeki eksiklikler, Türkiye toplumunun yalnızca %3’ü bakımından ülkenin en önemli sorunu olarak görülmektedir.

***

Öte yanda ülkeyi yöneten otoriter ve baskıcı RTE/AKP yönetimi, acımasız zamlarla, halkın temel ihtiyaçlarını dahi karşılama olanağını ortadan kaldırırken, kurduğu açık soygun düzeniyle toplumun geleceğini rehin vererek bir avuç zengini daha da zengin etmektedir. Ekonomik kriz, iktidarın en çaresiz kaldığı sorun olarak ortada dururken, toplumun ana sorunu olan yoksulluk ve onun yaratıcısı olan düzenle mücadele edilmesi gereken zamanlarda, tarihten beri olduğu gibi önüne atılan yapay gündemlerin peşinde savrulmayı marifet sayan küçük burjuva partileri sayesinde haramilerin saltanatı sürmektedir.

Üzülerek tekrarlamam gerekir ki, halktan kopuk gündemiyle küçük burjuva partileri halkı oyalamaktan öte bir işe yaramaz. Çünkü sorun o partilerin küçük burjuva karakterlerindedir. O cenahta çokça tartışıldığı ve sanıldığı gibi liderlerinde değil. Lider değişse de sonuç değişmez.

Çözüm halkın kendi geleceğine sahip çıkmasıdır. Çözüm küçük burjuva çıkmazından uzaklaşmaktır. Geniş halk kitlelerinin gerçek sorunlarına çözüm üreten programlar olmadıkça, ehveni şer kabilinden seçimler yapmak sorunu gizlemek ve giderek büyütmekten başka bir işe yaramaz. Küçük burjuva ideolojilerinin umut olamayacağı kavrandıkça toplumun ufku aydınlanabilir ve bu bilinç karanlıktan kurtuluşun ilk adımıdır.

***

Eminim RTE ‘ana muhalefetin korkunç hiddeti’ karşında, saraydan Atatürk Orman Çiftliği’ne bakarak korkudan yüzüne yayılan tebessümle, Demirel’in ünlü “Yollar yürümekle aşınmaz.” sözünü geçiriyordur içinden ve Beşten Birine dönüp, “Daha çok yol yapalım.” diyordur.

***

Komplo teorisi olarak bir not;

Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırsa, RTE’nin kendi yerine Babacan’ı aday göstereceğini düşünüyorum. (Truva Atı…)

Editör: Haber Merkezi