Devrimci hareketler yenilmişti. 12 Eylül faşizminin derin planları vardı. İstanbul, Cağaloğlu’nda, en gösterişli, en pahalı yerlerinde dinsel içerikli kitap satan yerler açılıyordu, 12 Eylül koşulları idi, laikliği söylem olarak savunan askeri yönetim zamanında, en merkezi yerlerde pıtrak gibi açılan büyük, şık, geniş kitap evlerinde dini kitaplar satılıyordu.
Devrimci hareketler yenilmişti, Sadece siyaset yenilmemişti, halk, evlatları yolu ile ilk defa kendi geleceğini aramıştı, ilk defa bu kadar idealistti, çok katı zamanlardı. Ama 12 Eylül 1980’de durdurulmuştu.
1983 yılında iktidara gelen ANAVATAN PARTİSİ sözcüleri artık depolitize toplumun, kuşakların oluşturulacağını açıkça, kaygı duymadan ifade etmeye başladılar. Kimse ciddiye almıyordu, ama planlar derindi, politika dışı toplum, politika dışı gençik, politika dışı bir halk oluşturulacaktı….
Her yandan dini kitaplar satılmaya devam ediyordu, Sonrasında Uğur Mumcu bu ilişkileri açıkladı, Suudi Arabistan’dan gelen ve askeri yönetimin izin verdiği şekilde gelen paralar dini akımların yaygınlaştırılmasi için harcanıyordu. Uğur Mumcu’nun RABITA üzerine yazılarında bu tespitler üzerinde duruluyordu.
Kimse bu kadar başarı beklemedi, BAŞARDILAR… Bir yandan Türk İslam Sentezi ile, bir yandan askeri dönemin şiddeti ile, bir yandan geliştirilen büyük KORKU, LÜMPENLİK, CAHİLLEŞTİRME ile…
Sanki zaman tünelindeyiz. Korku, lümpenlik ve cahillik. Şer üçlüsü değişmedi.
Yüzeysel siyasetin önemi yok, derin depolitizasyon sürmekte. Gençlik apolitik.
Ülkemizde temel, şekli bir batı demokrasisi bile kurulamıyor.
Ve ne yazık ki; güncel bir köşe yazısında Hırvat bir Bakan ile Türk Bakanın konuşmaları anlatılarak ağır hamaset devam ediyor. Hırvat bakan ülkesinde 2.000 civarında mülteci olduğunu, büyük sorun olduğunu uzun uzun anlatmış, sonra Türk bakan bizde 3.5 milyon civarı var demiş, Hırvat bakanda demiş ki, ama siz İMPARATORLUKSUNUZ, köşe yazısı devam ediyor, bizi öyle görüyorlar diyor, biz İmparatorluğuz. Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır ve bir imparatorluktur diye yaklaşık olarak yazıı böyle bitiyor.
Evet TÜRKİYE BİR İMPARATORLUKMUŞ. Para hacmi sınırlı olan, 230 MİLYAR DOLAR BORCU OLAN BİR İMPARATORLUK, AĞIR SANAYİ OLMAMASINA RAĞMEN, BİR TURBO MOTOR ÜRETEMEMESİNE, UÇAK GEMİSİ YAPAMAMASINA RAĞMEN, HATTA BİR ARABA MARKASI BİLE ÜRETEMEMESİNE RAĞMEN, FİNANS SİSTEMİ YABANCI ŞİRKETLERİN ELİNDE OLMASINA RAĞMEN BİR İMPARATORLUKMUŞ.
YAZIK VE YETER. BU KADAR İLKEL HAMASETLERE YAZIK VE YETER DEĞİL Mİ? İmparatorluk söylemini kullanan inanmasa bile sokaktaki adamın cahilleştirilmesine, avutulmasına, kandırılmasına katkı yaptığı ölçüde bu hamasetler kullanılacak.
Tersini söyleyene hain denecek, ya da cehalet kışkırttılacak. KIŞKIRTILMADI MI? Ah Sabahattin Ali ah.. Nasıl da büyük şairdin, yazardın, nasıl da acımasızca ıöldürüldün, milli duygularına hakim olamadığını söyleyen alçak bir katil tarafından. Sanki gerçekten hep aynı zamanlar sürüyor.
Depolitizasyon devam ediyor Bunun göstergeleri AĞIR HAMASETLERDİR. Faşizan süreçlerdir.
Ancak elbette, bir imparatorluk değil de, eşit ve özgür insanların yaşadığı bir ülkeyi de düşleyenler var, kalbine tüm insanlığı yerleştirenlerde var, onların sözleri vardır ve aslında hep yaşar ve bir gün mutlaka kazanır…