Av.Hüseyin Özbek
Tekalif-i Milliye, Kurtuluş Savaşında belli bir süre ile sınırlı olmak üzere hane bazında uygulanmış milli yükümlülüklerdir. Tekalif-i Milliyeyi doğuran koşullar, nasıl uygulandığı ve uygulamanın sonuçları yazımızın konusudur.
Kütahya-Eskişehir çarpışmalarının ardından Türk Birlikleri geri çekilmekte, Yunan Ordusu Milli Mücadele’nin siyasi ve askeri merkezini dağıtmak için Ankara’ya doğru ilerlemektedir. Sakarya’ya dayanan düşman, Ankara’ya el uzatsa tutacak kadar yakındır artık.
Nihai zafere olan inanç sarsıntı geçirmekte, Büyük Millet Meclisi’nin Kayseri’ye naklinin dillendirildiği bir ortamda, umutsuzluk bir karabasan gibi toplumun üzerine çökmektedir. Büyük Millet Meclisinde ateşli tartışmalar olmaktadır. TBMM’nin 4 Ağustos 1921 günlü oturumunda Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesi resmen ortaya atılır.
TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Meclisin istediği yetkileri kendisine vermesi halinde ordunun başına geçmeyi kabul ettiğini açıklar. 5 Ağustos 1921 günlü oturumda 3 ay süreyle Mustafa Kemal Paşa’nın TBMM’nin yetkilerine kullanmayı da üstlenerek başkumandan olması oybirliği ile kabul edilir. Bu kararla Mustafa Kemal Paşa hem Meclis Başkanı hem Ordu Komutanı yetkilerini üstlenmiştir.
Milli Mücadelenin meşruiyet merkezi Ankara’nın ele geçirip, Kutsal İsyanı kaynağında bitirmek isteyen düşmana karşı cephedeki askeriyle cephe gerisindeki siviliyle topyekun bir mücadeleden başka seçenek yoktu! Sakarya’ya dayanan düşmanın geri atılması için topyekun bir “Milli Yükümlülük” çağrısı zorunluydu.
Mustafa Kemal Paşa, TBMM’nin verdiği olağanüstü yetkiye dayanarak 10 maddelik “Tekalif-i Milliye” emri kaleme alacaktır. Tekalif-i Milliye, Mustafa Kemal'in askeri-siyasi stratejik dehasının ürünüdür.
Her haneden birer çift çorap ve çarık alınacak, halk kendi taşıma araçlarıyla ( kağnı ) ayda bir kez 100 kilometrelik mesafeye askeri malzeme taşıyacak, bedeli sonradan devletçe ödenmek üzere taşıt araçlarının ve hayvanlarının yüzde yirmisiyle kırkını, ihtiyaç duyulan malzemeleri ordu emrine verecekti. Esnaf ve zaanatkarlar belli bir süre ordu için üretim yapacaktı. Ordunun ihtiyacı olan malzemeler ve lojistik ihtiyacı bu yolla karşılanmıştır. Her haneye düşen yükümlülük ile her yurttaş Kurtuluş Savaşının cephe gerisindeki aktif bir unsuru/paydaşı haline gelmiştir.
Türk Milleti, o yokluk ve yoksulluk yıllarında TBMM'nin Reis Paşası ve TBMM Ordularının Başkomutanın Milli Yükümlülük çağrısına kayıtsız şartsız uymuştur.Çünkü Mustafa Kemal Paşa'ya sonsuz güven duymaktadır. Türk Milletinin, kefen parasını, gömleğini, çorabını, çarığını, ambarından, ahırından ne isteniyorsa canı gönülden vermesi, kurtarıcı önderine duyduğu bu inancın sonucudur. Adı Milli Yükümlülük olsa da halk bu çağrıyı gönüllülük olarak algılamış ve kabullenmiştir. Askerini donatmış, giydirip kuşatmış, her lokmasını Mehmetlerle paylaşmış, işgalciler karşı vuruşan evlatlarını asla aç açık bırakmamıştır. Çünkü Türk Milleti, milli yükümlülük çağrısının aslında emperyalizmden kurtuluş çağrısı olduğuna inanmıştı.
İnebolu, Kastamonu, Ilgaz hattında Sakarya’daki Mehmetlere mermi,mühimmat, lojistik malzeme taşıyan kağnı konvoylarına tanıklık eden Fransız Gazeteci Jean Schliklin’in satırları, sahaya yansıyan bu güvenin çok etkileyici bir tasviridir: “Bugün geçtiğim yollarda beni derinden etkileyen şey, hemen vatan hizmetine giriveren erkek ve kadınların kalabalığı oldu.Sırtlarında fişek, top mermisi,yiyecek,ilaç sandıkları taşıyan,yalnızca kadınlardan kurulu, cepheye teçhizat ve erzak götüren konvoylar gördüm. Burada işleyen müsadere değil fakat ulvi bir vatanperverlik duygusudur ve bu duygu basit ruhlarda doğduğu için o ölçüde insana heyecan veriyor.”
Tekalif-i Milliye, Milli Kurtuluş Savaşında,milli kurtuluşun milli liderinin çağrısıydı. Bu çağrıyı halkın itirazsız kabullenmesi ve varını yoğunu ortaya dökmesi kutsal isyanın önderine duyduğu sonsuz güvenle ilgilidir.
Türk halkı Mustafa Kemal’e inanmış ve güvenmişti. Bu güven ve inancın yüz yıldır hiç eksilmemiş olmasından hiç kuşkusuz bu gün için de alınması gereken sayısız dersler vardır.