OHAL KOMİSYONU BAŞKANI HANGİ HUKUKA GÖRE KONUŞUYOR

Bir gazeteye verdiği röportajda, komisyona 126 bin başvuru yapıldığını, görev yaptıkları 22 aylık süreçte başvuruların %73’ünü sonuçlandırdıklarını ve 8 bini aşkın göreve iade kararı aldıklarını belirten OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Başkanı Salih Tanrıkulu;

 “Yargı mercileri tarafından haklarında adli soruşturma ve kovuşturma yapılan başvurucular bakımından örgüt üyeliği yönünde suç işleyip işlemedikleri veya örgüte yardım edip etmedikleri değerlendirilen cezai bir soruşturma yürütülmektedir. Komisyon tarafından yapılan inceleme ise öncelikle idari bir incelemedir. Bu kapsamda başvurucuların örgüt üyeliği ve mensubiyetinin yanında örgütle iltisak ve irtibatının olup olmadığı değerlendirilmektedir. Bu bağlamda Anayasada belirtilen devlete sadakat yükümlülüğü de dikkate alınarak yapılan değerlendirmede, cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak karar verilmektedir.” diyerek komisyona özgü bir hukuktan söz etti.

Kararlarını 20 kritere göre oluşturduklarını belirten komisyon başkanı, "Bylock" programı, Bank Asya'daki hesap hareketleri, kapatılan ya da kayyum atanan kurumların SGK kayıtları, kapatılan dernek, vakıf, sendika, federasyonlarla irtibatı ortaya koyan veriler, para transferleri, örgütle iltisaklı basın yayın kuruluşları verileri ve idari soruşturmalara ilişkin verileri kullandıklarını belirtti.

Söyleşinin devamında; “Her bir dosya bazında alınan veriler arasında kişi hakkındaki iddianın gerçekliği teyit edilmediği takdirde bu veri kullanılmıyor.” diyerek, yukarıda aktardığımız ifadesiyle çelişen bir açıklamada bulunan komisyon başkanı, “Komisyon inceleme, değerlendirme ve sonuca varma kıstaslarını 2014 yılı ilgili MGK kararlarını dikkate alarak belirledi.”  diyerek hangi hukuka göre konuştuğuna dair ipucunu da vermiştir.

O halde komisyon başkanının hangi hukuka göre konuştuğuna, başka bir deyişle söylediklerinin evrensel hukuk normları bakımından geçerli olup olmadığına bakalım.

Ceza yargılamasından bağımsız olarak karar vermek…

Elbette komisyon ceza yargılaması ilkelerinden bağımsız olarak idari soruşturma ilkeleriyle hareket edebilir. Ancak bunun için kararın muhatabının savunmasının alınması ve o savunma kapsamında bir tahkikatın yapılması gerekir. Oysa bilindiği gibi KHK ile yapılan ihraçlar bakımından tek dayanak, kişinin adının yalnızca bir listede yer almış olmasından ibarettir. Bu tümüyle dayanaksız bir tasarruftur. Bu işlemin arkasından gelen cezai soruşturma ve kovuşturmaların sonuçlarıyla da bağlı olunmadığı açıkça ifade edildiğine göre, kriterlerin sübjektif birer değerlendirme olduğu itiraf edilmektedir. Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Ceza yargılaması sonucunda aklanan bir kişi bakımından, başka nedenlerle göreve iade edilmemek kabul edilemez. Keza isnatları inceleyerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veren adli makamların bu kararının da önemsiz olduğuna hangi evrensel hukuk normuna göre karar verilmektedir.

Devlete sadakat yükümlülüğü…

Komisyon başkanının değerlendirmelerinde göz önünde bulundurduklarını söylediği ve Anayasada da yer alan devlete sadakat yükümlülüğü ise sübjektif değerlendirmeler için dayanak oluşturacak bir ilke değildir. Devlete sadakatin de ölçümlenebilir olması ve maddi kanıtlarla ortaya konulması gerekir. Bu da hukuk devletinin olmazsa olmaz niteliğidir aynı zamanda. Aksi halde keyfi uygulamaların önünü almak mümkün olamaz. Sicil amirlerinin her nasılsa bir anda tersyüz olan ilgili hakkındaki görüşlerinden hangisinin doğru olduğunu teyit etmek nasıl mümkün olacaktır?

Komisyon kararına karşı açtığımız bir davaya ilgili kurumun gönderdiği savunmada yer alan ve komisyon başkanının söz ettiği, “… devlete sadakat yükümlülüğü de dikkate alınarak yapılan değerlendirme…” niteliğindeki bir belgede ihraç edilen kişi hakkında başkanın söz ettiği kriterlere göre bir olumsuz bilgi olmadığı, ancak eşi ve dayısının 2005 yılında dershane kaydının belirlendiği ifade edilmiş…

İlgili kurumun ihraç işleminin dayanağı olarak ayrıntılı bir şekilde mahkemeye sunduğu pek “objektif” ve “bilimsel” sadakat ölçüm kriterleri bu kadar değil elbette. Kurum istihbarat bilgisi olarak mahkemeye “sosyal çevre” başlığı altında bazı kişilerin 2000 ile 2005 yıllarında malum örgütle bağlantılı olduklarına dair iddiaları sıralayarak buradan davacının da bu örgütle irtibatı olduğu sonucuna varıyor.

Hangi hukuka göre konuştuğunu bilemediğimiz sayın komisyon başkanı, ne denli titiz çalıştıklarını; “Komisyon önüne gelen her bir dosyanın, en az bir insana bir aileye karşılık geldiğini çok iyi biliyor. Öncelikle kişinin başvuru dilekçesindeki beyanlarından yola çıkarak, kurum ihraç sebepleri ile birlikte tespit edilen bulgular titizlikle ele alınıyor.” sözleriyle açıklıyor.

Yukarıdaki somut örnek ışığında bu sözleri değerlendirmek size kalıyor. 13.11.2019

Av. Abdurrahman Bayramoğlu