Onurlu general ve ödenmesi gereken ceza!



Bugüne kadar tutuklanmış olan, bazıları yıllardır orada duruşma için en ağır şartlarda, “katillere veya bir darbeyi gerçekten yapmış kişilere” bile reva görülmeyecek şartlarda bekletilen sivil-asker çok sayıda insanın “Ergenekon davası nedeniyle, somut bir suçları olduğu iddialarıyla” cezaevinde olduğu tekrarlanıyorken böyle bir sözün, hem de rahatça Başbakan tarafından söylenmesi inanılmazdı.

BEDEL İÇİN SİLİVRİ!

Olsa olsa “ağzından kaçıverdiği” düşünülebilirdi ki bu durumda bile dayanılmaz şartlarda yaşamaya zorlanan tutuklulara “Ergenekon iddiası nedeniyle değil, herhangi bir başka nedenle ve bedel ödetilmek üzere ceza çektirildiği” akla geliyordu. Doğal olarak akla gelecektir, zira bunun başka açıklaması yok.. İyi ama normal şartlarda, üstelik “seçime çok az zaman kalmışken” hangi hükümet böyle bir haksızlıkta rolü olduğunu halka duyurmak ister? Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hükümet yoktur bunu isteyecek.

Neden yoktur, çünkü akıllı bir toplum “masum insanlara çok farklı nedenlerle böylesi bir cezanın ödetilmesine, örneğin hayatı boyunca terörle mücadele etmiş, PKK liderini Türkiye’ye teslim etmiş bir generalin ‘terörist’ suçlaması’ gibi büyük bir haksızlıkla cezaevine tıkılmasına” karşı çıkar. Belki hesabını seçimde sorar, her ülkede ihtimaldir bu. O zaman nasıl ve neden aynı söz “hiç çekinmeden, böyle bir sonuçtan korkmadan” tekrar tekrar söylenebiliyor?

EDEPTEN UZAK BİRİ..

Bu kadar inanılmaz bir şüphe bile yaratsa “oylarını etkilemeyeceğine” bir parti nasıl böylesine emin olabilir?
Başbakan Erdoğan dün yaptığı konuşmada da Engin Alan’ın ayağa kalkmamasına bir kez daha değinerek;
“Emekli Korgeneral Engin Alan ‘edepten uzak birisi’dir, şimdi bu MHP’nin adayı.. MHP’nin Genel Başkanı onun için ‘onurlu bir generaldir’ diyor. Sevsinler böyle onurlu generali. O da payını aldı, beklentisi çok büyüktü, orgeneral olmayı bekliyordu ama olamadı. Niye, çünkü ödemesi gereken bir ceza vardı” demiş.

KORKU DEMOKRASİSİ

Açalım bu sözleri (farklı bir açılım bulan varsa lütfen bildirsin), Engin Alan ayağa kalkmadığı için “edepsizdir, onursuzdur ve kalkmaması nedeniyle ödeyeceği ceza olduğu için beklediği terfi ona verilmedi, bunun yerine cezaevini boyladı”..

Korkunç değil mi verilen mesaj? Böyle tutuklamaların, terfi yerine cezaevine atılmaların “siyasetçilerin isteğine kalmış” olması, terörist suçlamalarıyla özgürlüklerin alınmasının, insanların hayatını verdiği mesleğinde hak ettiği yere gelmesine engel olunmasının bu kolaylığı dehşet bir durum değil mi?

Acaba bu kadar açık ifadeler de “Ergenekon” diye tutturan ve suçunu bile bilmeden hayatları altüst edilen insanlara anında “darbeci, terörist” etiketi yapıştırıveren malum gazeteci ve akademisyen klanını “davranışlarını ve bu soruşturmayı” sorgulamaya yöneltmeyecek mi?

NEDEN EMİN?

Bu konuyla ilgili daha önceki yazımda ‘önce yanlış gördüğümü, bir yanlışlık olması gerektiğini zannettim’ demiştim. Artık bir yanlışlık olmadığı, hatta tam aksine bu sözlerin vurgulanmak istendiği ortada. Bu da yine insanı aynı soruya döndürüyor; Nasıl oluyor da Başbakan “Engin Alan’la birlikte çok sayıda insana
yapılan büyük bir haksızlığı” açıkça anlatmasına rağmen oy kaybetmeyeceğine inanıyor? Buradaki sır nedir?

YENİ PAKET

“12 Eylül’de (referandumda) olduğu gibi CHP, MHP, BDP, Ergenekon aynı hizada” sözleri ise tamamen ayrı bir tartışma konusu.. Referandum’da sadece “CHP-MHP-BDP”yi büyük bir hünerle aynı pakete koymuşlardı, “Ergenekon” seçimde yeni ilave edildi pakete, nasılsa daha çok duyacağız bunu, tartışırız!


Kaset varsa patlar!

Artık bu kaset olayı ‘yılan hikayesine’ döndü ya müthiş bir üretim başladı yeniden.. Son olarak “komplo teorileri”yle ünlü gazete iş adamı İnan Kıraç’ı işin içine dahil etti ve onun “genel başkanlığını son döneminde Baykal’la görüşüp, Önder Sav ile iki milletvekilinden kurtulmaları gerektiğini telkin ettiğini ve Baykal’ın kabul etmediğini”, bundan kısa süre sonra kaset olayının patladığını yazdı.

Tabii hiç ilgisi olmayan iş adamlarına sıkıntı yaratmak bile geçerlidir, sonuca ulaşmak için..Yeter ki “Baykal’a kaset komplosunu Kılıçdaroğlu yaptı” suçlamasına inandırıcılık sağlansın. Seçim öncesi gibi önemli bir zamanda temcit pilavı gibi pişirilip pişirilip öne sürülen bu iddiayı ‘en kolay Baykal’ın kendisi çürütebilirdi’ ama yapmadı değil mi? Neden acaba, bir düşünün bakalım neler bulacaksınız.

YA MHP, BAHÇELİ’YLE KİM KONUŞTU?

Peki hadi diyelim ki Baykal kaseti böyle oldu, ya MHP kasetleri? Haydi bir teori üretsinler, “hangi iş adamları daha önce Devlet Bahçeli’yi görmeye gittiler”.

Madem ki “gizli ilişkisi olan siyasetçilerin kasetlerinin ortaya çıkarılması” için iş adamlarına gerek var, orada da olmalı! Bütün bu saçmalıklar halkı aptal yerine koymaktan başka bir şey değildir. Her ne kadar bu kasetleri çekmek “hiçbir etiğe sığmaz” ise de siyasetçilerin bu tür hataları da “aynı sınıfa” girer. Bir siyasetçi hayatına sıradan vatandaştan da çok dikkat etmek zorundadır, etmediği takdirde o kasetlerin bir gün patlaması için iş adamlarına hiç ihtiyaç yoktur.

EN POPÜLER KASET!

Zaten kaseti “patlayan” tüm siyasetçilerin bunun açıklamasını yapamadığı görüldü ki bazılarının ilişkilerinin “partili arkadaşları tarafından da gayet iyi bilindiği, pek de gizleme gereği duyulmadığı” önceden de söyleniyordu. Onun için “komplo” lafı biraz komik kaçıyor bu konuda. Ve..

Üstünden uzun süre geçmesine rağmen her nedense “Baykal kaseti” hala en popüler malzeme, ‘MHP’nin 10 yöneticisine ait toplu kasetler’ bile örtemedi onu..İşin en ilginç ve eğlenceli yanı ise “kasetin sahibinden çok başkasını yıpratmak için” kullanılması.. Bakalım daha ne kadar dinleyeceğiz!