Siyasi tarihimizde hemen her iktidar döneminde yolsuzluk iddiaları olmuştur. Siyasette “dönem zengini”yaratma geleneği olduğu için bu durum, beraberinde yolsuzluğu, iktidar gücünü kötüye kullanmayı da getiriyor.
Ancak seçmen oy verirken yolsuzluk iddialarını genellikle birinci kriter olarak değerlendirmiyor. Öyle ki, kimi dönemlerde hakkında yolsuzluk iddiası çıkan kişiler, daha güçlü şekilde sandıktan çıkmıştı.
Ne var ki seçmenin, bu konudaki vicdanı tümüyle de kapalı değil. Yolsuzluk belli bir noktayı aşınca ya da hiç beklemediği kişiler bu işe bulaşınca ağır bir karşılık da verebiliyor.
***
Bir iktidarın işbaşına gelince attığı ilk adım onun karakterini de gösterir. AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara geldikten hemen sonra, işe Kamu İhale Yasası’nı (KİY) değiştirmekle başlamıştı. Zira o günün KİY’i kamu ihalelerini çok sıkı bir denetim altına alıyor, kuralına uymaksızın basit bir kırtasiye alımına bile izin vermiyordu. AKP, icraata buradan başladı. Son 12 yılda, bu yasayı 160 kez değiştirdi. Bir o kadar da bu yasa dışına çıkarılacak ihaleler listesi yaptı. En son dün gazetelerde MİT’in, Kamu İhale Yasası standartları dışında alım yapmasına ilişkin icraat yer alıyordu.
17 Aralık’a dek, AKP iktidarının yolsuzluklarına ilişkin haberler gündemde yer bulmadı. 17 Aralık sonrasında ise gündemden inmiyor. Mesele sadece yatak odasındaki kasalar değil, iktidar çevresinden beslenen her yerdeki yazar kasalar!
Seçmen, bu haberlere ne ölçüde önem veriyor? Bir yaklaşım şu: Halkın siyaset diline “Çalıyor ama iş de yapıyor” sözü ne yazık ki yerleşti. Hatta son dönemde biraz daha ileri gitti. Şu lafların tanığıyım:
“Evet çalıyorlar, ama bizi de görüyorlar….”
Türkiye’de demokrasinin tabana yayılması sağduyulu her kesimin özlemiyken öyle anlaşılıyor ki demokrasiden önce yolsuzluk tabana yayıldı. Haksız kazançtan az ya da çok payını alan kesimler, süreci meşru görebiliyor!
Bir başka yaklaşım ise bunun tam zıddı. Sadece büyükşehirler değil, Anadolu’nun orta büyüklükteki kasabalarında bile sokaktaki insanın yanına yaklaşıp elini sıktığınızda kulağınıza eğilip şöyle diyor:
“Bizi bu hırsızlardan kurtarın…”
***
30 Mart seçimleri, yukarıdaki iki yaklaşımdan hangisinin baskın çıktığını da ortaya koyacak.
Siyasete mesafeli duran, AKP’ye “bunların dini bütün, çalıp çırpmazlar” diye oy veren kesimlerde iktidara yönelik bir gevşeme görülüyor. Özellikle bu kesim büyük oranla, AKP’ye olan desteğini çekecek.
Son dönemde söz iktidardan açılınca “Hırsız var”, “Katil var” diye bağıranların yoğunlaşması, 30 Mart seçimlerinin salt yerel seçimler olmaktan çıkıp hükümete yönelik bir güven oylamasına dönüştüğünü gösteriyor!
Cumhurbaşkanı’nın bile kamuoyundaki bu dalgalanmayı görmek zorunda kalması, ciddi bir sonuç çıkma olasılığı düşük olsa da Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmesi, yolsuzluk iddialarını sandığın orta yerine koyuyor.
Yerel seçimler, seçmenin bir yanıyla diktatörlük özlemlerine karşı demokrasiyle yolsuzluk iddialarına karşı da ahlakla sınavıdır!