Rusya’dan ve NATO’dan gelen açıklamalar Esed’in gidici olduğunu gösteriyor.
Eğer son anda radikal bir değişiklik olmazsa Suriye’nin diktatörü yolun sonuna geldi.
Bir taht daha devriliyor.
Ortadoğu sarsılıp duruyor.
Arap Baharı’ndan güçlenerek çıkan “dinci” siyasetçiler, Mısır’da olduğu gibi devrimi birlikte yaptıkları demokrat güçleri bir kenara itip, demokrasi dışı yollardan tek başlarına “firavunluk” kurma peşine düşüyorlar.
Bu kurnazlıklar yeni çatışmalar anlamına geliyor.
Geçmiş dönemin artıklarıyla “demokrasi silahını” kuşanıp da dövüşselerdi her şey herhalde daha başka türlü olurdu ama Ortadoğu’da bireysel ihtiraslar aklın önüne geçiyor.
Suriye’de de benzeri “artçı” sarsıntıların olması çok şaşırtmayacak kimseyi.
Belli ki Ortadoğu’nun demokrasiye alışkın olmayan ülkelerinde “vesayet” rejimlerini yıkıp hemen demokrasiye geçilmiyor.
Biz kendi ülkemizde de yaşıyoruz aynı örnekleri.
Bunun için diktatörleri, vesayet rejimlerini yıkmaktan vazgeçmek gerekmiyor ama mücadelenin orada bitmeyeceğini göze almak gerekiyor.
Ortadoğu ülkeleri için demokrasi mücadeleleri “uzun ve zor” mücadeleler.
“Kısa ve kolay” kavgalar isteyenler çabuk şaşırırlar.
“Demokrasi gelmedi ki, vesayeti keşke yıkmasaydık” demeye başlarlar.
Demokrasi istiyorsan vesayeti, diktatörlüğü yıkacaksın, arkasından gelen firavunlarla da dövüşeceksin.
Arkasından başka bir kötülük gelecek diye varolan kötülüğe razı olmayacaksın.
Razı olursan hiç kımıldayamaz, hep aynı noktada, hep aynı kötülüklerin çilesini çekerek yaşarsın.
Dövüşürsen, birini yıkar ardından gelenle mücadele edersin, sen bayrağı düşürürsen senin arkandan gelen alıp devam eder.
Unutmayın ki bu kavgada “her yeni firavun”un iktidar süresi bir öncekinden daha kısa olacaktır.
Kaya yerinden oynadıktan sonra kimse bir daha oraya yeni bir kaya koyup suyun yolunu tıkayamaz çünkü.
Her yeni firavun kendi dalkavuklarını, kendi alçaklarını yaratacaktır, onlara da aldırmayacaksın.
Suriye de yaşayacak bunları.
Esed’den sonra kavga nasıl şekillenecek bilmiyoruz ama Suriye’de yeni güçler çıkacak ortaya.
Bu güçlerden biri de Kürtler olacak.
Suriye’nin Kürtleri hem Barzani’nin hem de PKK’nın desteğine sahip.
Zaten, Kürtlerin daha önce görülmemiş biçimde güçlü bir “Kürtlük” bilinciyle hareket ettikleri, dört ülkeye yayılmış Kürtlerin birbirleriyle iletişim içinde oldukları bir dönemi yaşıyoruz.
Türkiye bu yeni duruma ayak uydurmakta zorlanıyor.
Ve çok çelişkili politikalar izliyor.
Suriye’deki Kürtlerin güçlenmesine karşı çıkıyor, kendi Kürtlerinin anadiline saygı göstermiyor ama Irak Kürtleriyle çok yakın dostluk kuruyor.
Bugün Iraklı Kürtlerle Bağdat rejimi savaşa girse Türkiye açıkça Barzani’yi destekleyecek, bölgedeki tek müttefiki Irak Kürtleri çünkü.
Bir zamanlar “en büyük düşman” olarak gördüğü Barzani’nin “tek müttefik” hâline gelmesi de bu devletin öngörüsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olarak duruyor karşımızda.
Şimdi Irak’ta “fiili” bir Kürt devleti varken, Suriye’de Kürtler sahneye yeni bir güç olarak çıkarken, Türkiye’nin Kürtlerinin “idam” laflarına, “Kürt milletvekillerini Meclis’ten atarız” tehditlerine, anadilde eğitimin kabul edilmemesine rıza göstermeleri mümkün mü?
Değil.
Bu, AKP’nin Kürt milletvekillerinin, “BDP’lilerin dokunulmazlıkları” konusunda isyan edip yönetimi geriletmesinden belli.
Türkiye’nin “hem doğudan hem batıdan oy alan” tek partisi olan AKP bugün Diyarbakır’da bir il başkanı bulamaz hâle geldiyse, bu, AKP’nin değişen yönetim anlayışı kadar Kürtlerin meselelere daha farklı bakmasıyla da ilgili.
Bu noktada herkes için yeni bir “ümidi” AKP’nin Kürt milletvekilleri yaratıyor.
Durumun ciddiyetini nihayet kavramış gibi gözüken Başbakan Erdoğan, BDP’lilerin dokunulmazlıkları konusunda geçenlerde milletvekilleriyle AKP merkezinde toplanıp konuştuktan sonra dün yine AKP’li Kürt milletvekilleriyle biraraya geldi, onları dinledi.
Kararlı bir tavır, gerçekçi bir itiraz sonuç alabiliyor, bunu şimdi AKP’liler de görüyor.
AKP’li Kürtlerin kararlılığı, bu kararlılığı geriletemeyeceğini anlayan Başbakan’ın da onları dinlemesi belki yeni bir çözüm kapısı açacak.
Kürt siyasetçilerin sağlam duruşu, belki de sadece Türkiye’yi değil AKP ile Erdoğan’ı da rahatlatacak bir çözüm yaratacak.
Bir ümit kıvılcımı bu.
Bu karanlıkta bir kıvılcım bile çok değerli.
Her ateşin bir kıvılcımla başladığını düşünürsek, biraz ümitlenmeyi kendimize çok görmeyiz.
ahmetaltan111@gmail.com