5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesinin g bendinde: Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere, kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddî ve manevî zarar tazminat giderlerinin indirim konusu edilemeyeceği hüküm altına alınmış olup, buradaki suç tabirinin Ceza Kanunu muhtevasındaki suç tanımı olduğu açıktır. Gelir Vergisi Kanunu 40/3. maddesinde ise: İşle ilgili olmak şartıyle, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar; ziyan ve tazminatların gider olarak indirilebileceği belirtilmiştir. Kanun’da iş kazaları nedeniyle mahkeme kararı uyarınca ödenen tazminatların indirim konusu yapılamayacağına ilişkin açık bir ifadeye yer verilmediği gibi, “suçlarından” kelimesi ile “kusurlarından” kelimesi de asla aynı anlamda değerlendirilemez.
Borçlar Kanunu’na göre, istihdam edenlerin kusursuz mesuliyetini öngören hükümleri (BK md. 55) çerçevesinde sorumlulukları bulunmaktadır. Bu Kanun, işverenin şahsi kusurunun bulunduğu veya bulunmadığı hallerde, işçiler tarafından hizmetlerin ifası sırasında Kanun’a uygun veya aykırı fiiller sonucunda ortaya çıkarılan zararları hedef almaktadır. İşveren, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. İşveren zarar gören karşısındaki muhataplığı nedeniyle ödeyeceği zarar, ziyan ve tazminatları gider yazabilmelidir.
Kusursuz sorumluluk, Objektif sorumluluk ya da Sebep sorumluluğu, kusurlu sorumluluğun temel unsurları olan kusur ve hukuka aykırılığın bir koşul olmaktan çıktığı sorumluluk türünü ifade eden bir hukuk terimidir.
Bir kimsenin başka bir kişiye zarar vermesi ve bu zararla zarar verenin fiili arasında nedensellik bağının olması sorumluluk için yeterlidir. Bu itibarla, yasalarla kusur aranmaksızın sorumlu kabul edilen kimselerin eylemlerinden zarar gören kişiler, karşı tarafın olayda kusuru bulunduğunu ispat etmek zorunda olmadıkları gibi, kusursuz sorumlu sayılan kişi ya da kurum, olayda kusuru bulunmadığını ispat etmekle sorumluluktan kurtulamaz. Sorumluluktan kurtulmak için fiil ile zarar arasındaki sebep-sonuç ilişkisinin ortadan kalktığını ispat etmek gerekir. İlliyet bağının kopması zarar görenin veya üçüncü bir kişinin ağır kusuru nedeniyle olabilir. Diğer yandan beklenmeyen haller ve olağanüstü olaylar, illiyet bağının kopması sonucunu doğurabilir.
Sebep sorumluluğu, ilke olarak zarara sebep olma düşüncesine dayanır. Burada sorumluluk, kusur yerine, kanunun öngördüğü belirli bir olguya bağlanmıştır.
Kanunda geçen “suç” ifadesi içine Türk Ceza Kanunu’na göre ceza gerektiren fiillerin dahil olduğu, eğer suç kavramı çok geniş yorumlanacak olursa, hiçbir tazminatın gider yazılmaması sonucu doğacağı ve bu sonucun ise isabetsiz olacağı açıktır.
Haksız fiil, borçlar hukuku alanında, hukuka aykırı bir suretle başkasına zarar veren her türlü fiildir. Suç ise, kanuni tarife uygun olan maddi bir fiil ile iradi olarak hukuka aykırılığın meydana getirilmesidir. Hukuka aykırı bir fiil kanun tarafından özel olarak tarif edilmiş ve bu fiile bir ceza da bağlanmışsa, o fiil suçtur, aksi halde haksız fiildir. Haksız fiil ile suç arasında nitelik bakımından değil, müeyyide bakımından fark görülmekte ve bu farkın başlıca sonucu da kanunda tarif edilmesine bağlanmaktadır.
Haksız fillerde sorumluluğun en önemli unsuru “kusur” dur. Kusur kasıt ve ihmal olarak başlıca iki türe ayrılır. Kasıtta bilerek ve isteyerek gerçekleştirilen fiilden, ihmalde ise, bu sonuç istenmemekle beraber, gerekli özen gösterilmemiş bulunduğu için oluşan fiil söz konusudur.
Her ne kadar haksız fiil ile suç arasında nitelik bakımından fark olmasa da, KVK’nunda yer alan “suç” ifadesini, Türk Ceza Kanunu’na veya diğer Kanunlara göre Devletçe hapis cezası veya para cezası ile cezalandırılması gereken fiil olarak anlamak lazımdır.
Buna göre suç teşebbüs sahibinin eylemlerinden kaynaklanıyor ise, ödenen tazminatın gider olarak kabul edilmesi mümkün olmaz. Buna karşılık İdarenin anlayışı haksız fiiller sebebiyle ödenen tazminatların da gider yazılamayacağı yönündedir. Yani gerek haksız fiiller neticesinde ödenen tazminatlar, gerekse Ceza Kanununda tarif edilen türden bir fiil neticesinde ödenen tazminatlar kazanç tespitinde gider olarak kabul edilmemektedir.
Sadece teşebbüs sahibi değil, işletmede çalışan personelin de kusurlu davranışları sebebiyle tazminat ödenmesi söz konusu olabilmektedir. İstihdam edilen kimse, işle ilgili kusurlu davranışından ötürü, bir kişi veya firmaya zarar vermiş olsa, bu zararın tamamı işverene yüklenebilir. Bunun yasal dayanağı olan Borçlar Kanunu’nun 55 nci maddesinde istihdam edenlerin mesuliyeti başlığı altında şu hüküm yer almaktadır.
“Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zararlardan mesuldür. Şu kadar ki böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamayacağını ispat ederse mes’ul olmaz.”
Vergi İdaresince kusursuz sorumluluk kapsamında yapılan ödemenin, suçtan doğan gider olarak yorumlanarak, indirim kapsamı dışında bırakılması hukuka uygun değildir. İşletme sahibi, Borçlar Kanunu’nun istihdam edenlerin kusursuz sorumluluğunu öngören hükümleri çerçevesinde sorumlu sayılarak ödemek zorunda kaldığı zarar ziyan ve tazminatları masraf yazabilmelidir.
05.03.2018
Kaynak: www.MuhasebeTR.com