Cumartesi günü Türkiye Barış Komitesi, Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezinde bir panel düzenledi. Musa Özuğurlu ve Erman Çete, medyanın yerin yedi kat dibine çöktüğü bir çağda ve bu çöküşün rekorunu elinde tutan bir ülkede, gazeteci olarak konuştular.
Aynı gün Erdoğan da Samsun’da konuşmuş.
İki yerde de Suriye’den söz ediliyor. Cumhurbaşkanının sözlerinden anlıyoruz ki, AKP komşu ülkede vali ataması yapıyorsa, merhametten. Suriye’nin kuzeyinde bir bölge Türkiye Cumhuriyeti’nin iç idari düzenlemesine bağlandıysa ne olmuş!
Erdoğan ölü saymış yine. O halde, Mustafa Kemal’in dünyanın bir başka ucundan gelip Gelibolu yarımadasında ölen istilacıların annelerine “gözyaşlarınızı dindirin” diye seslendiğini hatırlamanın zamanıdır: “onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra bizim de evlatlarımızdır.”
Neyse ki, lokum dağıtanlar dışında, bu soylu sözleri akıl edenlerin de gelip geçtiği bir ülkede yaşıyoruz. Dahası bununla yetinmiyoruz ve olup biteni okuyabiliyoruz. Panel konuşmacılarının esiniyle o Suriye kasabasında düşenler için, madem ki diyoruz, “bizim”, bölgede ve dünyada barışı amaçlayanlar olarak bizim, engel olamadığımız bir savaşta öldünüz, hepiniz sosyalist Türkiye’nin, barışın Ortadoğu’sunun evlatları sayılacaksınız.
* * *
Bu nasıl savaştır ve ne menem dünyadır ki, binlerce ölünün beş paralık değeri olmamıştır! Washington’un umurunda değildir, Suriye’yi Kürtlerin mi Türklerin mi böleceği. Önemli olan 20 üs kurduğu Doğu yakasıdır. Kürtlerin ve Türklerin düşmanlığı emperyalizmin keyfidir.
Peki ya Moskova? Türkiye ile ABD arasındaki mesafenin açılması cepte, Kürtlere gösterilen Türk sopası havadadır.
Şam açısından ülkenin bir parçası başkasının askerine geçmiş olabilir. Ama milliyetçi ve Amerikancı Kürt siyasetine bir ders verilmiş olması, toptan fena mıdır!
Erbil pek bir protesto etmiştir TSK operasyonunu. Ama haftası çıkmadan referandum zamanında durdurulan THY uçuşları yeniden başlatılır.
Zaten PKK da Sincar’dan çekilecek midir? PYD hangi pazarlıkla Afrin’den çekilmiştir peki?
AKP ne kazanmıştır? Türkiye emperyalist, Erdoğan da imparator mu olmuştur?
Bir kral varsa parası ancak 25 Amerikan senti etmektedir! Masaldaki çıplak kral bu mudur?
* * *
Konuşmasını tamamladıktan sonra Tayyip Erdoğan Samsun’dan Ordu’ya hava yoluyla geçememiş. Karadeniz kıyısında bile değil, denizi doldurma marifetiyle Karadeniz’in içinde havalimanı yaparsanız, uçuş güvenliği de rüzgâr ve fırtına tanrılarına teslim edilmiş oluyor. AKP’dir, onlarla da pazarlık eder.
Ancak Ordu ile Giresun arasında denize yapılan bu havalimanına, daha temeli atılırken konan ilk isim tanrıları öfkelendirmiş olabilir. Toplu seks anlamına gelen Orgi kısaltmasının, dönemin ulaştırma bakanı olup temel atma törenine katılan Binali Yıldırım’ı tongaya bastırmak için Fetöcüler tarafından uydurulduğunu henüz işitmedik. Tayyip beyin uçağı bir iki defa daha aynı talihsizliğe uğrarsa, o da olacak… İlmin biraz daha ilerlemesine de bağlı.
* * *
İlim, Boğaziçi Üniversitesinde polis saldırısına uğrayan öğrencilerin “eşkallerinin belirlenmesi” ile gelişecek. Araştırıyoruz demiş cumhurbaşkanı.
Önce eşkal belirlenecek sonra sıra, bu komünistlerin okuma haklarının ellerinden alınmasına gelecek...
Bir gün önceydi, sanırım. Erdoğan ile Macron telefonla görüşmüşler. Bizimki Fransa’ya taziyelerini bildirmiş ve arada Afrin hakkındaki yaklaşımlardan rahatsızlığını dile getirmiş.
Üniversiteler hakkında görüş teatisinde bulunduklarına ilişkin bir bilgi yok. Ancak BÜ’de yaşananlarla aşağı yukarı eşzamanlı olarak Fransa’nın Montpellier kentinde okul yönetimi, üniversiteyi bozgunculardan temizlemesi için polis çağırmış. Türkiye’den baktığımızda şaşırmayacağımız bir şey olmuş, amfilere polisten önce sopalı çeteler dalmış… Hukuk fakültesi amfisini sopayla, kanla boşaltmışlar.
Yüzleri kapalı. Macron’un ve Erdoğan’ın yüzleri açık mı?
* * *
Bizim eşkalimiz belli. Öğrenciler kameraların, kendi kameralarının karşısında. Yüzümüz açık. Hep açıktı. Barış isteyenler gibi. İnsanca yaşamak isteyenler gibi. Bilimi savunanlar gibi. Özelleştirmeye karşı çıkan şeker işçileri gibi. Grev yasağını tanımayan metal işçileri gibi. Hacamata karşı duran sağlık emekçileri gibi…
Eşkalimiz belli. Ne yapacağımızın belli olduğu gibi. Ne yapacağımızı hiç saklamadık ki.
Biz okuldan öğrenci değil, ülkeden sermaye medyasını kovacağız. Gazetecilik diye onurlu, gerçekler için, halk için yapılan bir meslek olacak.
Yurtdışındaki bütün askerleri geri çekeceğiz. Biliyoruz ki, Türkiye öyle büyür.
Barış sünepeliktir diyen çanak yalayıcılarına inat, üsleri kapatacak, bütün bağımlılık anlaşmalarını yırtıp atacağız.
Dağa ve denize beton döküp para kazanmayı tasarlayanları tedaviye yollayacağız. Doğayı ve insanı yok ederek zenginleşenlere değil fırsat, yatacak yer vermeyeceğiz.
Bu ülke gibi, üniversiteleri de baştan kuracağız. Cehaleti ve cehaletin ilmini, basitçe yasaklayacağız. Arkalarında devlet gücü, yüzü kapalıların sopası olmadığında ortalıktan toz olacaklarını biliyoruz.
Sömürmeyi de yasaklayacağız. Özelleştirilen her şeyi kamulaştıracağız, çünkü zaten sermayenin egemenliğine son vereceğiz.