AİHM uzun süreden beri beklenen Yalçınkaya-Türkiye kararını dün açıkladı.

Karara ilişkin basın açıklamasında da belirtildiği gibi Mahkeme sözleşmenin;

Kanunilik ilkesine ilişkin 7. Maddesi,

Adil yargılanma hakkına ilişkin 6/1. Maddenin,

Toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 11. Maddesinin ihlal edildiğine karar verdi.

Mahkeme, bu kararıyla esas olarak ByLock delilinin Türk yargı pratiğinde uygulandığı haliyle, örgüt üyeliğinin kanıtı olamayacağına hükmetmiş bulunmaktadır. Bank Asya hesapları, müzahir sendika ve dernek kayıtlarını ise hükümet tarafından sunulan ‘asıl delile destek mahiyetinde delil’ oldukları şeklindeki savunma dolayısıyla dikkate almamıştır. 

Muhalif oy yazılarıyla birlikte oldukça uzun (185 sayfa) olan kararı dikkatle inceledikten sonra tarafımızdan daha ayrıntılı bir yazı hazırlanacaktır. Ancak şimdilik ifade etmek gerekir ki; bu karar 15 Temmuz sonrasında ve o sürece ilişkin olarak Türkiye’de yürütülen bütün yargılamalar bakımından, az veya çok ama mutlaka bir etki yaratacaktır.

Bu kararın Türk yargısı için ne tür bir yön gösterici olacağını, mahkeme kararın 418. Paragrafında açıklamış bulunmaktadır. Şöyle ki;

 “Bu nedenle Mahkeme, gelecekte çok sayıda davada benzer ihlalleri tespit etmek zorunda kalmamak için, mevcut kararda tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte - yani mevcut başvuranın özel davasının ötesinde - ele alınması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla, davalı Devlet'in Sözleşme'nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, mevcut karardan, özellikle ulusal mahkemeler önünde görülmekte olan davalarla sınırlı olmamak üzere, gerekli sonuçları çıkarmak ve burada ihlal bulgularına yol açan yukarıda tespit edilen sorunu çözmek için uygun olan diğer genel tedbirleri almak yetkili makamlara düşmektedir (bkz. yukarıdaki 414. paragraf; ayrıca bkz., gerekli uyarlamalarla, Guðmundur Andri Ástráðsson / İzlanda [BD], No. 26374/18, § 314, 1 Aralık 2020). Daha spesifik olarak, ulusal mahkemelerin, mevcut kararda yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme standartlarını gerekli şekilde dikkate almaları gerekmektedir. Mahkeme bu bağlamda, Sözleşme'nin 46. maddesinin, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunların anayasaya uygunluğuna itiraz etmek için Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı şeklindeki Türkiye Anayasası'nın 90 § 5 maddesi uyarınca Türkiye'de anayasal bir kural hükmünde olduğunun altını çizmektedir.”

Mahkeme özetle, kararlarınızı bu karar bağlamında gözden geçirin demektedir. Bu gözden geçirmenin nasıl olacağına ise her davanın geldiği aşamaya göre karar verilecektir. Devam eden davalar bakımından karardaki ilkelere uymak, sonuçlanan davalar bakımından ise yeniden yargılama yoluyla ihlalleri ortadan kaldırmak ilk akla gelenler.

Ayrıca, Yalçınkaya kararında iç hukuktaki yargılama süreçlerine ilişkin anlatımda da belirtildiği üzere, somut olaya ilişkin tüm hukuki itirazların, savunmaların ve taleplerin etkin bir şekilde ve özellikle –zamanında- öne sürülmesi esas olup, karmaşık usuli süreçlerde sanıkların veya hükümlülerin hak kaybına uğramamaları için özellikle ceza hukukunda uzman bir avukat ile temsil edilmeleri gerektiğini belirtmek gerekir.

2016 yılından beri avukat olarak içinde yer aldığımız süreci bu bağlamda hızlıca değerlendirecek ve ulaştığımız sonuçları sizlerle paylaşacağız.

Av. Abdurrahman Bayramoğlu – Av. R. Çağlar Dilber

Türkiye, AİHM'e taşınan 168 davayı kaybetti, 1,5 milyon euro tazminata mahkum oldu! Türkiye, AİHM'e taşınan 168 davayı kaybetti, 1,5 milyon euro tazminata mahkum oldu!

İletişim için tıklayınız.

Editör: Haber Merkezi