Anayasa Mahkemesi 26/10/2023 tarihinde E.2020/73 numaralı dosyada, 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 28. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “…kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi…” ibaresinin “…yahut yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, ilgilinin talebi…” şeklinde değiştirilmesinde bulunan“…kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline; 59. maddesiyle 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a eklenen 73/A maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…dava şartıdır.” ibaresinin  Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.

A. Aleni Yargılanma İlkesinin Anayasal Özel Sınırlama Sebepleri Dışında Bir Nedenle Sınırlanabileceğini Öngören Kuralın İncelenmesi

Dava konusu kuralla, anayasal özel sınırlama sebepleri dışında bir nedenle aleni yargılanma ilkesinin sınırlanabileceği öngörülmüştür. Kuralda yer alan “ilgili kişiler” ibaresiyle kanun koyucunun davayla ilgisi bulunan davacı, davalı, asli veya feri müdahiller ile dava sırasında kamuya açık hâle getirilecek bilgi ve belgelerden dolayı menfaatleri zedelenebilecek üçüncü kişiler kastedilmiştir. Nitekim kuralın da yer aldığı fıkrada 7251 sayılı Kanun’la yapılan ibare değişikliği öncesinde yalnızca davanın taraflarına bu imkân tanınmışken değişiklikle birlikte her dava türüne veya davaya konu olaya göre değişkenlik gösterebilecek ilgililer bakımından da duruşmanın gizli olarak yapılabilmesi mümkün hâle getirilmiştir.

Anayasa’nın 141. maddesinde yargılamanın aleniliği ilkenin sınırlanmasına yalnızca genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerektirdiği hâllerin bulunması ya da küçüklerin yargılanması durumunda imkân tanınmıştır. Dava konusu kuralla Anayasa’nın söz konusu maddesinde özel sınırlama sebebi olarak sayılmayan yargılamayla ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâl de yargılamanın aleniliği ilkesinin sınırlanabileceği durumlar arasına dâhil edilmiştir. Bu itibarla kuralın temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı olduğu anlaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

B. Tüketici Mahkemelerindeki Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olarak Arabulucuya Başvurulmasını Öngören Kuralın İncelenmesi

AYM'den dikkat çeken 'KHK' kararı AYM'den dikkat çeken 'KHK' kararı

6502 sayılı Kanun’un “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 73/A maddesinde tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Anılan cümlede yer alan “…dava şartıdır.” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.

Dava konusu kuralın tüketici mahkemelerinde dava açılabilmesi için öncelikle arabulucuya başvurulma şartını öngörmek suretiyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama getirdiği açıktır. Söz konusu sınırlamanın gerek bu uyuşmazlıkların daha kısa sürede ve basitçe çözülebilmesi gerekse yargı makamlarının iş yükünün azaltılarak yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması amaçlarına ulaşılması bakımından elverişli olduğu değerlendirilmiştir.

Kural, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuruyu bir zorunluluk olarak öngörmekte ise de bu zorunluluk yalnızca arabuluculuğa başvuru ile sınırlı olup arabuluculuk kurumu, işleyişi ve sonucu üzerinde taraf iradelerinin egemen olduğu bir süreçtir. Taraflar istedikleri zaman süreci sonlandırabilecekleri gibi süreç sonunda anlaşmaya varıp varmamak konusunda da tercih hakkına sahiptir. Anlaşmaya varılamaması hâlinde ise uyuşmazlığın çözümü için yargı yoluna başvurulabilir. Öte yandan arabulucuya başvurulmamış olması sebebiyle dava şartı yokluğundan usulden reddedilen bir davanın dava şartına ilişkin eksikliğin tamamlanmasından sonra tekrar açılması da mümkündür. Ayrıca arabuluculuk sürecinin zorunlu hâller dâhil en fazla dört hafta içinde bitirileceği dikkate alındığında arabuluculukta geçecek süreler nedeniyle tüketicilerin hak ve alacaklarının elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaştığı ve hakkın elde edilmesi bakımından geçmesi muhtemel sürenin makul kabul edilemeyecek şekilde uzadığı söylenemez. Bununla birlikte arabuluculuk bürosuna başvurulmasından sonra son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen süreçte zamanaşımının duracağı ve hak düşürücü sürelerin işlemeyeceği görülmüştür.

Öte yandan arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hâlinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücretinin Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında dava şartı olarak arabulucuya başvurulma zorunluluğunun istisnalarına yer verilmek suretiyle belirli ölçüde bu zorunluluğa esneklik sağlandığı da anlaşılmıştır. 

Bu değerlendirmeler ışığında kuralda kişiler ile kamu yararı arasındaki dengenin korunduğu, kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın kişilere orantısız bir külfet getirmediği ve ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/

Editör: Haber Merkezi