Avukatına Yabancılaşan Barolar, Barolara Yabancılaşan Türkiye Barolar Birliği Üzerine
Hukuk devleti olmanın yolu demokrasiden, demokrasinin yolu ise güçler ayrılığı ilkesini özümsemiş bir yönetim anlayışından geçer. Oysa Ülkemizde yasama, yürütme ve yargı erkini tek elde toplama çabası bütün hızıyla devam etmektedir. Bu konuda bir hayli de yol alınmıştır. Bu olumsuz gidişi durduracak en önemli güç, yargının bağımsız unsuru avukatlar ve avukatların örgütlü gücü Barolar ve Barolar Birliğidir.
Demokrasimizin geleceği, büyük ölçüde, baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin vereceği mücadeleye bağlıdır. Başta Avukatlık Kanunu olmak üzere, Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler ve evrensel hukuk ilkeleri avukatlara büyük bir sorumluluklar yüklemiştir. Sorumluluk güçlü olmayı gerektirir. Bu ise örgütlü mücadeleyi… Barolar ve Barolar Birliği gücünü, özgür ve bağımsız ruh (!) taşıyan avukatlardan almaktadır. Avukatlar tek tek sahip oldukları gücü barolara ve barolar da Barolar Birliğine yansıtmayı başarırsa, ortaya çıkacak hukuk ordusunun önünde hiçbir hukuksuzluk duramaz.
Ne yazık ki, yaşadığımız sorunlar doğru şekilde algılanamamakta, avukatların örgütlü gücü harekete geçirilememektedir.
Uzun bir süreden beri avukatına yabancılaşan barolar, barolarına yabancılaşan barolar birliği ile yönetilmekteyiz. Bunun nedenleri gerçekçi şekilde saptanmalıdır. Baro seçimlerinde sunulan vaatler, atılan nutuklar seçimden sonra yerini rutine bağlanmış basın bildirilerine bırakmaktadır. Etkili bir eylem söz konusu olduğunda, hatta avukatlar için yaşamsal sayılacak bir konuda dahi, on baronun bir araya gelmesi mümkün olmamaktadır.
Oysa avukat, tek başına bir güçtür. Savunmanın sınırlanamaz gücüdür. Hesap sorandır. Hak arayandır. Kimseye tabi olmayandır. İktidarlara baş eğmeyendir.
Peki, yaşadıklarımız avukatlığın karakterine uygun bir örgütlülüğü ve örgütlü gücünü yansıtıyor mu? Barolar, Türkiye Barolar Birliği, kamuoyuna bu karaktere uygun bir görüntü veriyor mu? Savunmayı doğru şekilde temsil ediyor mu? Özellikle Türkiye Barolar Birliği bakımından böyle bir izlenim veriliyor mu?
Şu husus unutulmamalıdır ki;
Türkiye Barolar Birliği Başkanı “makamından aldığı gücü” avukatlara borçludur. Avukatlarsa iktidar karşısındaki güçsüzlüğünü, sahipsizliğini Birlik Başkanına borçludur.Bir süredir TBB Başkanı, gücünü kimden aldığını unutarak, savunmanın değil, yürütmenin temsilcisiymiş gibi davranışlar sergilemeye başlamıştır. Barolardan ve avukatlardan yükselen muhalif sesleri de duymazlıktan gelmekte, yok saymaktadır. Barolar Birliği Başkanının bu tutumu, kendisi gibi düşünmeyen binlerce avukat hakkında toplumda yanlış algılara neden olmaktadır. Bazen Tarım Bakanı duruşuyla süt inekleri hakkında görüş bildirmekte, bazen Milli Savunma Bakanı gibi S-400’lerin alımıyla ilgili açıklamalar yapmakta, bazen cumhuriyet hukukunu çiğneyerek müftüyle nikah masasını paylaşmakta, bazen de sınırda operasyon yöneten ordu komutanı tavrıyla görüntü vererek sadece avukatların değil kamuoyunun da başını döndürmektedir.
Oysa biz O’nu, tutuklu avukatların davalarında, adil yargılanma hakları hiçe sayılırken, siyasi hesaplaşmalara çevrilen sözde yargılamalarda, “böyle bir hukuksuzluğa izin vermiyoruz, vermeyeceğiz!” duruşuyla görmek isterdik.
Biz onu, adliye koridorlarında sürüklenen, ters kelepçe takılan avukatı polisin elinden çekip alırken görmek isterdik.
Kaz Dağlarında, Carettepe’de, Sinop’ta, Amasra’da, Sugözünde, Gökova’da havamızı suyumuzu, dağımızı, ormanımızı kısaca ülkemizi talan eden yabancı şirketlerin ve onların Türkiye’deki işbirlikçilerinin peşinde, çocuklarımızın geleceği için hukuk mücadelesi verirken görmek isterdik.
Biz onun avukatlardan aldığı gücü, doğru savaş alanlarında güvenli hukuk bölgeleri yaratmak için kullandığını görmek isterdik.
Avukat gücünü baroya, baro gücünü barolar birliğine taşımalıdır. Bunun yolu da avukatına yabancılaşmayan barodan geçer. Etkili ve gerçek bir mücadelenin yolu budur. 22.10.2019
Av. Yurdagül GÜNDOĞAN
Adana Barosu Delegesi