Ne yalan söyleyeyim, 23 Haziran’da oyumu Binali Yıldırım’a vermeyeceğim.
Yanılıyorsunuz, bunun sebebi Binali Bey ile aramızda ideolojik görüş farklılıkları olması değil.
Yüz çiçek açsın, bin fikir yeşersin, insanların farklı düşünmelerinden zarar gelmez.
Binali Bey’e kızgınlığımın nedeni bencil bir kişi olması.
Çok önemli bir bilgiye sahip ama bunu büyük bir kıskançlıkla kendisine saklıyor, sadece çocukları ile paylaşıyor.
Binali Bey 20 Aralık 1955 yılında Erzincan’ın şirin ilçesi Refahiye’nin Kayı köyünde doğdu. Doğduğu ev bir ağa konağı değil, küçük bir köy eviydi.
Çalışkan ve zeki çocuklara Türkiye Cumhuriyeti’nin sunduğu kaliteli bedava eğitim olanaklarından yararlandı. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okudu, gemi mühendisi oldu.
Okulunu bitirince master da yaptı ve yine diğer çalışkan ve zeki Türk çocukları gibi devlet hizmetine girdi, memur oldu.
O günden sonra milletvekili seçilene kadar hep kamuda çalıştı. Bir belediye yatırımı olan İDO’da genel müdürlük de yaptı. Sonra da milletvekili oldu, bakan oldu, başbakan oldu.
Yani neresinden baksanız sermaye biriktirecek bir işte çalışmadı.
Bu devirde üç çocuk büyütmek, okutmak kolay mı? Semiha Hanım’ın öğretmen maaşı da malum. Muhtemelen çocuklarının büyüme sürecinde de ay sonunu zor getiriyordu.
Ancak herkesten farklı olarak bildiği bir şey vardı ki onu çocuklarına öğretti.
Çocukların bugün 17 şirketi 28 gemisi, iki adet de süper yatı var.
Bunların sayısı biraz az olabilir, biraz çok olabilir, bu da benim suçum değil. Alıyorlar, satıyorlar takibi kolay değil.
Binali Bey işte bu işin sırrını kendisine sakladığı için oyumu alamayacak.
Şu açık oturumda bu sırrı bir anlatsa, hem oyumu vereceğim, hem ikna edeceğim arkadaşlarımın oyunu kendisine verdireceğim.
Binali Bey, bu işin sırrı nedir? Benim 28 gemide gözüm yok vallahi, bir “bonzai tekne”alabileceğim kadar sır verseniz işimi görür.
Bu işler kurulurken hangi duaları ettiniz? Başkasının indirdiği hatimleri de bu dualara eklemek gerekiyor mu? Kestiğiniz kurban sayısı kaçtır, kurbanları nerede kesmemizi önerirsiniz? Küçük tasarruflarınızı gemi alabilecek hale getirirken hangi faizsiz bankacılık işlemlerini yaptınız? Sukuk piyasasında gelecek var mı?
***
Polisten, Anayasa Mahkemesi’ne nanik!
George Orwel’in Hayvan Çiftliği isimli distopyasındaki meşhur “bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşittir” sözü sanki günümüz Türkiye’si için yazılmış.
İki gün önce İBB çalışanların demokratik gösteri haklarının kullanılması karşısında saygıyla eğilen polisimiz, Çorlu tren kazasında hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına aynı şekilde davranmadı.
20 kişi için bir polis ordusu seferber edildi.
Yaşlı, genç, kadın, erkek demeden herkes copun tadına baktı, yetmedi gaza boğdular o da yetmedi şimdi de “göstericiler bize hakaret etti” diye mahkemeye gideceklermiş!
Bilemiyorum polis okullarında “insanlık” ile ilgili bir ders var mı?
Acılı insanlara nasıl davranacağını bilmekten aciz, hukuktan habersiz polis şeflerinin üstelik de Anayasa Mahkemesi kapısında görevlendirilmeleri bir şaka mı diye düşünmek de mümkün tabii.
Kim bilir belki de şaka yapmıyorlar da AKP rejiminin artık temel karakteri olan hukuk tanımazlığı ve otoriter baskıcılığını vurgulamak için kasten yaptılar bu görevlendirmeyi!
“Yok öyle Anayasa’ya, mahkemeye filan güvenmek, bizim copumuzun dediği olur”demek istiyorlar belki de!
Çorlu’daki kazada hayatını kaybedenlerin yakınları, kazadan sonra devlet büyüklerinin verdiği sözün tutulmasını istiyorlar aslında: Sorumlular hesap versin.
Ama mahkemede üç garibandan başka sanık yok.
Bununla ilgili olarak AYM’ye müracaat edeceklerdi, mahkeme kapısında toplanıp açıklama yapmak istemelerinin nedeni buydu.
Ve bir ordu polis, bu işin başındaki polis şefinin talimatıyla bu insanları AYM’nin önünden “süpürdü”!
AYM dediğimiz yer bu ülkenin en üst yargı kurumu.
Ve daha bir ay önce şöyle bir karar verdi: “Valilik önü, çevresi, Adliye önü, Adliye içi gibi yerlerin basın açıklaması yapılamayacak bölgeler olarak belirlenmesi toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlalidir.”
Yani mahkemenin kendisi, “benim kapımın önünde barışçı gösteri ve basın açıklaması yapabilirsiniz” diyor, AKP rejiminin polisi bunu sallamıyor bile!
Sallamadığı gibi adeta nanik de yapıyor.
Ve bu ülkede devletin önde gelenleri “adalet reformu olacak cart curt” diye nutuk atıyorlar.
Ben de diyorum ki “yemişim sizin reformunuzu, rejimin polislerine hukuk öğretmenizden vazgeçtim hiç olmazsa insanlık öğretin!”
***
Dürüst salaklara açık mektup
Hayır, bu ülkenin dürüst, kanunlara saygılı vatandaşlarına salak dediğim için özür filan dilemeyeceğim.
Çünkü o salaklardan biri de benim.
Aslında salaktan daha ağır bir ifade kullanacaktım ama sonra annem kızar diye vazgeçtim.
Birinci köprüden kaçak geçenlere kesilen cezaların affedilmesi ile ilgili kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanun sayesinde daha önce kesilen cezaları ödeyenlerin paraları da talepleri halinde iade edilecek.
Böylece dürüst ve kanunlara saygılı vatandaşlar bir kez daha “hıyar” yerine konmuş bulunuyor ki bu değerli sebzeye de bu nedenle haksızlık etmiş olmak istemem aslında.
Şimdi biliyorsunuz 2023 yılının haziran ayının sonunda Cumhurbaşkanı ve TBMM seçimleri var.
Yani yeni bir seçime çok bir şey kalmadı şunun şurasında, 4 yıl. O da Devlet Bahçeli’nin aklına erken seçim esmez ise tabii.
Bu dört yıl içinde vergi ödemeyin. Trafik cezası vs. geldiğinde yırtıp atın. Canınız istiyorsa binalarınıza kaçak katlar da çıkabilirsiniz. Köprülerden geçerken sakın ola para ödemeyin, HGS ve OGS’niz otomatik ödemedeyse hemen iptal edin.
Hatta seçime bir yıl filan kala kredi kartı borçlarınızı ödemeyi de kesebilirsiniz.
Nasıl olsa her seçimden önce olduğu gibi bunların büyük bölümü affedilecek, en azından faizleri silinecek, ana paralarını ödeyeceksiniz.
Dört yıllık enflasyonu hesaba katarsanız o borç da zaten artık önemli olmayacak, o vakit ödersiniz.
Ama bu uyarıma rağmen hala verginizi, cezanızı, borcunuzu zamanında ödemeye devam ederseniz orası da sizin bileceğiniz bir şey.
Ben “tebliğ görevimi” yerine getirmiş bulunuyorum.