Hiçkimse dokunulmaz değildir;

Ama, "hukuk devletlerinde", kimlerin, kimlere, hangi gerekçelerle, hangi şartlar altında, hangi yöntemlerle ve hangi süreyle "dokunabileceği" kanun ve kurallarla bağlıdır. O kanun ve kurallar da, -ortada bir kaçma-kovalama-çatışma vs. yoksa- hakkında işlem yaptığınız kişinin avukatını aramasını engelleyemeyeceğinizi, avukatı gelmeden kafanıza göre evinin altını üstüne getiremeyeceğinizi, gerekli şartlar oluşmadan "el koyma" yapamayacağınızı, en azından, eşinin, evini bastığınız kadını gözaltına aldığınızı apartmanın kapıcısından öğrenmek durumunda kalmayacağı bir insani ortamı sağlamanızı emreder.

***

Ailemizden, yakın çevremizden olması durumu değiştirmez… Çok iyi eğitimli olması değiştirmez… Çok vatansever olması değiştirmez… Mesleğinin en iyilerinden olması değiştirmez… Herkes suç işleyebilir, suça karışabilir, suça karıştırılmaya çalışılabilir. Hiçkimsenin, hiçbir kimliği; adı, mesleği, kariyeri, statüsü, ünvanı, dili, dini, rengi, ideolojisi, siyasi tercihi, yetenekleri, toplumsal algısı "masumiyet delili" değildir;

Ama, "hukuk devletlerinde", masumiyet karinesine uyulması beklenir. Buna göre, suçu sabit olmayan hiçkimseye suçlu muamelesi yapılamaz. Suçu ispat edilene kadar herkes masumdur. "Şüphe"den "şüpheli/sanık" yararlanır; hakkında "iddia"dan başka hiçbir şey bulunmayan kişiler çarşaf çarşaf "casus", "hain", "ajan" ilan edilemezler!

Hiçbir hukuk devleti, neden gözaltına alındığı daha avukatlarına dahi bildirilmemiş bir şüpheli hakkında "İhaneti deşifre oldu" manşeti atılmasına göz yummaz.

Hiçbir hukuk devleti, henüz olup olmadığı bile belli olmayan bir iddianamenin, şüpheli avukatlarına aktarılmayan içeriğinin, gazete ve televizyonlardan yayınlanmasına göz yummaz.

Hiçbir hukuk devleti, "bundan sonra sıranın kimlere geleceğinin" ve "hangi suçlardan, hangi ceza istemiyle yargılanacaklarının" basın yoluyla ilanına göz yummaz.

Ama hepsine göz yumuldu Yıldız ve Dükel'in gözaltına alınmaları sonrasında!

***

Dolayısıyla…

***

Müyesser Yıldız'ın da, İsmail Dükel'in de, -bilahare onları da konuşuruz beis yok da- şu aşamada, "iyi gazetecilikleri", "onurlu kişilikleri", "boyun eğmezlikleri", "Atatürkçülükleri", "vatanseverlikleri", "milliyetçilikleri", "FETÖ kumpaslarıyla mücadeleleri" üzerinden savunulmaya ihtiyaçları yoktur; an itibarıyla maruz kaldıkları şey düpedüz hukuksuzluktur ve en çok üzerinde durulması gereken de budur.

***

Yoksa biz de biliyoruz, Türkiye'de, hele de böyle sansasyonel hamlelere, "dışarıdakilerin" Türkiye Cumhuriyeti'yle, "içeridekilerin" de birbirleriyle olan hesaplaşmalarından; velhasıl konjonktür hazretlerinden bağımsız kafa yorulamayacağını… 

Biz de biliyoruz, "Düşmanımın düşmanı dostumdur" diyebilse, birçok emsali gibi hem "muhalif" görünüp hem de "görünmez kalkanlar"a sahip olma ayrıcalığını yaşayabilecekken, bünyesinde bu fren-denge mekanizmasının bulunmuyor olmasının, aynı anda, bir "derin çatışma"nın iki tarafıyla da papaz olma kabiliyetini sergileyebilmiş olmasının da etkisi olduğunu Müyesser Abla'nın periyodik olarak yaşadıklarında…

Yoksa şöyle azıcık ele avuca gelir yanı olsa, azıcık kontrol altında tutulabilir olsa, azıcık "hatır için çiğ tavuk yemeye" teşne olsa, kişi, kurum, devlet fark etmez; birilerinin, bir yerlerin "eleman"ı olsa mesela, iki gün sonra "eleman"ı olduğu yerin de yanlışını ifşa etmeye kalkışmayacak olsa; böyle adeta şamar oğlanına dönüştürülmek bir yana, konuşulan tek şey aldığı en havalı gazetecilik ödülleri, ağırlandığı uçaklar, saraylar, katıldığı uluslararası "think-thank"ler filan olurdu hakkında!

Ama, freni boşalmış kamyon gibi gider haberin üstüne Müyesser Abla; ve bu kadar durdurulamazlık "özgür gazetecilik" için bile fazla!

***

Başta dediğim gibi, bugünün mevzusu Müyesser Yıldız veya İsmail Dükel'i nasıl bildiğimiz değil, hukuk devletinin ne olduğunu hiç bilmediğimiz!

Yandaş muhabir anlatıyor ekranda:

- Müyesser Yıldız, Libya konusunda görüşmeler yapıyor. Hepsini not aldığı anlaşılıyor. Ama hiçbir bilgiyi köşesine taşımıyor. Köşesine taşımıyorsa nereye taşıyor? Gözaltına alınan subayın çok ciddi bir ifade vermesi bekleniyor. Soruşturmanın genişleyeceği ve çok sayıda ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacağı değerlendiriliyor…

Ve kimse bu şahsa "Sen nereden biliyorsun bütün bunları?" demiyor; aşikar ki, birileri "sızıntı"yı yine çok yanlış yerlerde arıyor!

***

Hukuk tarihine geçecek günler bunlar;

Savcılar nerede? Savcılar nerede?

Bir gazetecinin haber almak için yaptığı telefon görüşmeleri "askeri casusluk eylemi" sayılıyor… Ve bu görüşmeler sonucunda elde ettiği iddia edilen "askeri sırları" yazmamakla yani ifşa etmemekle suçlanıyor!

Yazsa daha mı iyiydi?

Bugün yazmadı diye suçladıklarınızı yazsa da suçlamayacak mıydınız?

Kaynak Yeniçağ: Hukuk tarihine geçecek suçlama - Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU

Editör: Haber Merkezi