İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından, Adnan Oktar suç örgütüne yönelik yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianamenin detayları ortaya çıkmaya başladı.
Suç örgütlerinin "varlığını devam ettirebilmek için eylemlerini sürdürmesi ve etrafa korku salması gerektiği, bu nedenle örgütlerin işledikleri suçlarda toplumu baskı ve korku altına alacak yöntemler kullandığı, bu yöntemlerin başında da tehdit, korkutma, şantaj, şiddet, sindirme gibi eylemlerin geldiği" ifadelerine yer verilen iddianamede, Adnan Oktar suç örgütünün de ''hukuk grubu'' adını verdiği özel bir yapı ile amaçlanan hedeflere ulaşabilmek adına bu yöntemleri sıklıkla kullandığı vurgulandı.
Adnan Oktar yönetimindeki suç örgütünü Türkiye'deki diğer örgütlerden ayıran en önemli özelliklerden birinin, toplumda büyük bir nefret ve kin ile karşılanacak örgütün amaçlarını açığa çıkarma çabasını güden tüm kişilere karşı, hukuk ve hukuk dışı yöntemlerle yıldırma, korkutma ve baskı yolunu izlemeleri olduğu belirtilen iddianamede, bir kişi hakkında tüm örgüt üyelerinin ayrı ayrı adliyelere, aynı konuyu ihtiva eden dilekçeler verdikleri, bunları planlı olarak işleme sokarak bir biri ardına soruşturma açılmasına, dolayısıyla kişilerin aynı olayla ilgili çok farklı adliyelerde ifade vermelerini sağlayarak, maddi ve manevi açıdan yıpranmasına sebebiyet verdikleri anlatıldı.
İddianamede, örgütün izlediği bir diğer yolun da kendilerine muhalif olan kişilerin iş yerine, komşularına, çocuğunun okuluna veya iş yerine ve ticari ilişkide oldukları kişilere posta veya elektronik ortamda gönderdikleri olumsuz bilgi ve fotoğraflarla hedef aldıkları kişinin hayatını alt üst etmek olduğu anlatılarak, örgütün bundaki amacının, kendileri aleyhine beyanda bulunan, yazı yazan veya araştırma yapan, soruşturma açan kamu görevlisi ya da diğer kişileri yıldırmak, ulaşılması ve araştırılmasının dahi kaygı verici sonuçlar doğuracağı izlenimi yaratmak olduğu kaydedildi.
Örgütün 1999 yılında gerçekleştirilen operasyondan bu yana aynı yöntemleri izlediği bildirilen iddianamede, bizzat örgüt elebaşı tarafından kurulan, örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyet yürüten ''hukuk grubu''nun, hukukçu olmasa da geçmişten bugüne örgütün tüm davalarıyla ilgilenen, üst düzey hukuk bilgisi olan yönetici pozisyonunda örgüt mensupları liderliğinde ve bu kişilere yardımcılık yapan örgüt üyeleri ile bazıları örgütün imkanlarıyla eğitimlerini tamamlayan örgüt üyesi avukatlardan oluştuğuna işaret edildi.
"Muhtemel soruşturmayı araştırmışlar"
Örgütün ''hukuk grubu'' sayesinde gerçekleştireceği eylemler öncesinde zamanlamayı doğru ayarlamak, örgütü gizlemek, eylemde başarılı olmak ve gerçekleştirdiği eylemler sonrasında örgütün deşifre olmasını engellemek için detaylı bilgiye sahip olmak istediği belirtilen iddianamede, örgütün ''hukuk grubu"nun etkinliği ve istihbarat üretme gücüne örnek teşkil edebilecek değişik tarihlerde mahkeme kararı ile dinlenilen telefon konuşmalarından kısa örnekler verildi.
Örgüte yönelik operasyon öncesi Mart 2018'de iki şüpheli arasında geçen görüşmeye ilişkin dinleme bilgilerinin bulunduğu iddianamede, şüphelilerin örgüte yönelik soruşturmanın numarasını sorguladığı ve soruşturmaya ilişkin konuşmaları yer aldı.
İddianamede, soruşturma kapsamında örgütün "hukuk grubu" içerisinde yer aldığı değerlendirilen şüpheli Mehmet Noyan Orcan'dan ele geçirilen flash bellekte bulunan doküman içerisinde ''muhtemel operasyon'' kapsamında alınacak ifadelere hazır olunması maksadıyla eğitim amaçlı hazırlandığı değerlendirilen sorular ve bu sorulara verilecek cevapların bulunduğu ve buna ilişkin görsellerin yer aldığı bilgisi verildi.
İddianamede, dokümanda yer alan soru ve cevaplar incelendiğinde, "Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?" sorusuna "Annem para veriyor." cevabı, "Adnan Oktar ve beraberindekiler size baskı, zorlama, tehdit, şantaj uyguladı mı?" sorusuna "Hayır" cevabı, "Adnan Oktar ile nasıl tanıştınız?" sorusuna "Adnan Bey’in kitaplarını okur, televizyon yayınlarını takip ederim, İstanbul’a geldiğimde de kendisini ziyaret ettim, tanıştım." cevabı, "Dini bir yayında dans, dekolte ve müziğin olmasını nasıl karşılıyorsunuz?" sorusuna "Dini bir yayın değil, öyle bir formatı yok. Spor, siyaset, sanat her konudan konuşuluyor." cevabı verilmesi gerektiğini belirtilen örgütsel ideolojilere uygun bir ifade örneğinin hazırlandığı kaydedildi.
İddianamede, soruşturma kapsamında 11 Temmuz 2018 tarihinde Adnan Oktar suç örgütüne yönelik operasyon sonrası alınan şüpheli ifadelerinde de benzer sorulara benzer cevaplar verilerek örgütsel bir tavır ortaya konulduğu anlatıldı.
Dosya kapsamında sıklıkla geçen Adnan Oktar suç örgütü üyelerinin kendi gruplarından ayrılan kişilere karşı sosyal medya üzerinden onları karalayıcı ve küçük düşürücü "capsler" hazırlayarak paylaşımlar yaptığı savunulan iddianamede, bu kapsamda yapılan karalama kampanyaları ve hakaret içerikli paylaşımların, "hukuk grubu"nun kontrolünde yapıldığı, gerçekleştirilen eylemlerin ortaya çıkaracağı hukuki neticelerin bilinciyle hareket edildiğinin tespit edildiği vurgulandı.
Örgütün ''hakimlere yönelik'' eylemleri
İddianamede, örgütün "hukuk grubu"nun, örgüt elebaşı veya mensuplarının taraf olduğu davalarda, örgüt lehinde netice alabilmek, karşılaşılması muhtemel olumsuzlukların önüne geçebilmek adına, her dava özelinde bir hareket tarzı belirleyerek, örgüt liderinin de onayıyla politika oluşturma çalışmaları gerçekleştirildiğinin tespit edildiği belirtildi.
Bu doğrultuda davanın ya da duruşmanın seyrine göre, örgüt avukatlarınca izlenecek yöntemlerin, haftalık "hukuk grubu" toplantılarında belirlenerek ilgili avukatlara tebliğ edildiği anlatılan iddianamede, haftalık toplantılarda bir sonraki toplantıya kadar olan duruşmalara ilişkin, ilgili avukatlar tarafından ön hazırlık yapılarak, grup imamlarının bilgilendirildiği, duruşma hakiminin yaklaşımı ve dosyanın gidişatına ilişkin ortaya konan veriler ışığında bir çerçeve belirlendiği ifade edildi.
Mahkeme başkanının dosyaya yaklaşım tarzına göre, reddihakim yapılıp yapılmayacağı, yapılan bir talebin hakim tarafından ne şekilde değerlendirildiğine göre avukatların hangi yolu izleyeceği hususlarının açıkça örgüt avukatlarına dikte edildiği ve bunun alınan ifadeler ışığında ortaya konulduğu kaydedilen iddianamede, ''Davanın gidişatının örgüt aleyhine olan durumlarda reddihakim talepleri sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak kullanılmış, talebi gerektirecek bir durum olmaması durumunda, duruşma hakimi/mahkeme başkanıyla münakaşa ortamı yaratmaya çalışılıp, reddihakim taleplerine gerekçe sağlanması arayışına girilmiştir. Söz konusu taleplerin reddedilmesi durumunda, hakimlerle rüşvet pazarlığı yapıldığı gibi ithamlar ortaya atılması, bir sonraki adımda hakimlere küfür ve hakaret içerikli söylemlerle arada husumet oluşturulması hedeflenmiştir. Yine örgüt çıkarları doğrultusunda davanın sürecinin uzatılmasına kanaat getirildiği durumlarda da reddihakim talepleri bir araç olarak kullanılmıştır.'' denildi.
İddianamede, yine hakimlere yönelik çok sayıda manevi tazminat davası açıldığı, yurt genelinde kamu kurum ve kuruluşlarına, barolara ve avukatlara mahkemeyi küçük düşürücü şekilde faks ve posta bildirisi gönderildiği, organize şekilde mahkemeyi baskı altında tutmak ve yargılamayı engellemek için görsel ve yazılı basına ilanlar verildiğine işaret edildi.
Kaynak Cumhuriyet