Olaylar
Başvurucu, Türkiye Devrimci Kara, Hava, Demiryolu İşçileri Sendikası (Nakliyat-İş/Sendika), işyerinde toplu iş sözleşmesi (TİS) yapmak için yeterli sayıya ulaştığını belirterek yetki tespiti talebiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına (Bakanlık) başvurmuştur. Bakanlık, başvurucu Sendikanın kurulu olduğu iş kolunda gerekli çoğunluğu sağlayamadığını tespit etmiş (olumsuz yetki tespitinde bulunmuş) ve bu hususu Sendikaya bildirmiştir. Başvurucu anılan olumsuz yetki tespitine ilişkin olarak İstanbul İş Mahkemesinde (Mahkeme) itiraz davası açmıştır. Söz konusu davanın açılması ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 43. maddesi uyarınca TİS süreci dava sonuçlanana kadar durmuş ve mahkemenin yetki itirazı sonucunu değerlendirmesi beklenmeye başlanmıştır.
İş mahkemesi davanın reddine karar vermiş, ardından yapılan istinaf başvurusu da esastan reddedilmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, iş kolu barajının tespitinde yayımlanan son istatistiklere Nakliyat-İş'in süresinde itiraz ettiğini, buna ilişkin yargılamanın bir başka iş mahkemesinde görüldüğünü ve bekletici mesele yapılması gerektiğini değerlendirerek bozma kararı vermiştir. Bozma kararı sonrası dava Mahkemede derdest durumdayken başvurucu Sendika Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş, bu sırada ilk derece mahkemesi davanın kabulüne karar vermiştir. Mahkeme, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının (Bakanlık) olumsuz yetki tespiti işleminin ihtiyati tedbirle durdurulması ile itiraza uğramayan ve kesinleşen önceki istatistik hükümleri uygulanarak işlem yapılması gerektiğini değerlendirerek başvurucu Sendikanın yetkili olduğunu tespit etmiştir. Bakanlığın kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay, önceki kararını yinelemiş ve kararın bozulmasına karar vermiştir. İnceleme tarihi itibarıyla yargılama hâlen derdesttir.
İddialar
Başvurucu, olumsuz yetki tespitine itiraz talebiyle açılan davanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası ve Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayii İşçileri Sendikası (B. No: 2016/13531, 15/12/2020) kararlarında yetki tespitine itiraz davalarının makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle sendika hakkının ihlali iddialarını incelemiş ve davanın kısa sürede sonuçlandırılması için mevzuatta öngörülen süreler yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediğini incelemiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, başvurulara konu yargılamaların sürüncemede bırakılarak başvurucuların davacı işyerlerinde sendikalaşmanın sağlanması hususundaki hukuki belirsizliğin hızlı bir yargısal süreç yürütülerek giderilemediğini tespit etmiş; başvurulara konu yargı mercilerinin tutumunun başvurucuların ve başvurucularla birlikte işyerinde çalışan işçilerin TİS kapsamında sendikal faaliyette bulunma olanağını ve sözleşmenin getirdiği sendikal haklara erişimini yargılama süreci boyunca imkânsız kıldığını değerlendirmiştir. Sonuç olarak başvurucuların sendika hakkının ihlal edildiğine ve başvuruculara tazminat ödenmesine karar vermiştir. Ayrıca anılan başvurularda yetki tespiti davalarında kanun koyucunun 6356 sayılı Kanun'da itiraz ve yargılama aşamalarına ilişkin kısa süreler benimsemiş olmasının bu hakkın hızlı ve etkin bir şekilde kullanımını sağlama gayesinden ileri geldiğinin altını çizmiştir.
Bununla birlikte Yargıtay da kanun koyucunun eski yasa döneminden farklı olarak 6356 sayılı Kanun kapsamında olumlu ve olumsuz yetki tespitine itirazlar arasındaki farkı kaldırdığı vurgulamıştır. Böylece kanun koyucunun hakkında olumsuz yetki tespiti kararı verilen sendikalar yönünden de koruma sağladığı ve TİS imzalanmadan yetkili sendikanın en doğru şekilde tespit edilmesinin amaçlandığı açıktır. Öte yandan bu noktada devletin yasama organının kanun ile öngördüğü hassasiyetin korunması ancak yargı makamlarının önlerine gelen uyuşmazlıkları kanunda öngörülen süreleri aşmadan ve hızlı bir şekilde incelemeleri ile mümkün olabilir.
Somut olayda yetki tespiti talebinde bulunulan 2016 yılından bu yana geçen yaklaşık sekiz senelik oldukça uzun bir süre boyunca başvurucu Sendikanın dava konusu işyerindeki işçileri temsil etme, işçi ve işveren arasında bir köprü oluşturma, gerektiğinde işvereni işçilerle ilgili konularda ikna etme, işçi sayısını artırarak sosyal ve finansal kaynaklarını güçlendirme gibi haklarından yoksun bırakıldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun devam eden yargılama süreci boyunca sendikal haklarını kullanamadığı, bu bağlamda hakkın korunması hususunda makul ivedilik ve özen yükümlülüğü çerçevesinde davranılmadığı görülmüştür. Bu itibarla söz konusu davanın makul sürede sonuçlandırılmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda başvurucu Sendikanın yetki tespiti ile ilgili sürece dair yargılama sürüncemede bırakılarak başvurucunun dava konusu işyerinde sendikalaşabilmesi hususundaki hukuki belirsizlik hızlı bir yargısal süreç yürütülerek giderilmemiştir.
Bu değerlendirmeler ışığında mevzuatın öngördüğü şekilde süratle sonuçlandırılması gereken bir dava sürecinin sürüncemede bırakıldığı, yargı mercilerinin tutumunun başvurucunun ve başvurucu ile birlikte işyerinde çalışan işçilerin TİS kapsamında sendikal faaliyette bulunma olanağını ve sözleşmenin getirdiği sendikal haklara erişimini yargılama süreci boyunca imkânsız hâle getirdiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi bu davaların makul sürede sonuçlandırılmamasının sistematik olarak devam ettiğini ve bu durumun yapısal bir soruna yol açtığını tespit etmiştir. Yetki tespitine itiraz davalarının derece mahkemeleri önünde makul sürede sonuçlandırılamamasına ilişkin sistematik bir yapısal sorunun varlığına işaret eden benzeri yeni ihlallerin önlenmesi için hâlihazırda işleyen mevcut sistemin yeniden ele alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
https://www.anayasa.gov.tr/