Barış Doster
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Hüseyin Özbek, baro ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) genel kurullarında uygulanan seçim sisteminin değiştirilmesine yönelik adımın amacını Cumhuriyet'e anlattı
İktidar bloku ve Ankara Barosu arasında yaşanan gerilim ve sonrasındaki gelişmeler, bir kez daha yargı ve yürütme arasındaki ilişkiyi gündeme getirdi. Ardından, iktidarın sumen altında tuttuğu, baro ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) genel kurullarında uygulanan seçim sisteminin değiştirilmesine yönelik adımın TBMM’de atılacağı basına yansıdı. Biz de yapılmak istenen düzenlemenin amacını, TBB Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Özbek’e sorduk...
- Bu düzenlemeyle yargı bağımsızlığına yeni bir gölge daha düşmez mi?
Yargı bağımsızlığının ön koşulu, baroların ve TBB’nin yürütme karşısındaki bağımsızlığının korunmasıdır.
Türkiye; demokrasi liginde kalmak, hukuk devleti olarak anılmak, çağdaş dünyadaki itibarını korumak istiyorsa, baroları etkisizleştirme, yürütmenin uyumlu birer unsuru haline getirme düşüncesinden vazgeçilmelidir. Yürütmenin uysal bir parçası, adeta mütemmim cüzü haline getirilmesi halinde barolar, Türkiye içinde ve dışında saygınlık ve güven kaybına uğrarlar.
Barolar ve TBB’nin, siyasi gücün müdahalesi ve yönlendirmesi dışında gerek mesleki faaliyetlerini gerekse hukukun üstünlüğü ve insan hakları mücadelesini özgürce yürütebilmesi halinde, ülkemizin içeride ve dışarıdaki saygınlığına ciddi katkıları olur.
‘ENGELLER KALDIRILMALI’
- Baroların ve TBB’nin bu süreçteki tutumu ne olmalı?
Barolar ve TBB, avukatların acil çözüm bekleyen ekonomik, mesleki sorunları üzerinde yoğunlaşmalıdır. Yargının üç kurucu unsurundan biri olan avukatların, avukatlığın, savunmanın önündeki her türlü engelin kaldırılması için 150 bin avukatın örgütlü gücü olduğunu muhataplarına hissettirmelidir.
Hukuk dışı uygulamalara, her türlü antidemokratik tutuma karşı, gücünü meslektaşlarından alan hukuki bir duruş sergilemelidir. Hukukun üstünlüğüne aykırı uygulamalara, insan hakkı ihlallerine karşı yasal yollardan mücadele etmelidir.
TBB ve barolar, yürütmenin hukuka uygun tutum ve icraatını hiç kuşkusuz benimser, saygı duyarlar. Fakat siyasi iktidarın her icraatının alkışçısı, onaylayıcısı olmak, hukukçuların, hukuk kurumlarının işi değildir.
- Kuvvetler ayrılığı ilkesi niçin bazı kesimleri rahatsız ediyor?
Modern devlet kurumsallığının klasik tanımında kuvvetler ayrılığı önemli yer tutar. Demokrasi ile yönetilen bir devlette yasama, yürütme, yargı üçlüsünün, birbirinden bağımsız, birbirini dengeleyici denklemi esastır.
Yasama organı parlamento, yürütme organı iktidar hiyerarşisi, yargı organı her dereceden mahkemelerdir. Yargısal faaliyetin (muhakeme) üç kurucu unsuru vardır: Sav (iddia), savunma (müdafaa) ve karar (hüküm).
İddia makamını cumhuriyet savcısı; savunmayı avukat, kararı muhakeme eden yargıç temsil eder. Adil bir yargılamanın olmazsa olmazları, siyasi iktidar karşısında yasal güvenceye sahip, özgürce karar verebilen yargı makamları ile baskı ve müdahale olmaksızın savunma yapabilen avukatlardır.
- İktidarın, barolar üzerinde nüfuz kurma çabası, baroların salt meslek örgütü olmanın ötesindeki görev ve sorumluluklarından mı kaynaklanıyor?
Avukatlık Kanunu’na göre; baroların salt bir meslek kuruluşu olmanın ötesine geçen sorumlulukları vardır. Bu kanun gereği, baroların ve çatı örgütü TBB’nin görevleri arasında, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak vardır.
Baroların ve TBB’nin yakın tarihi; hukuku, demokrasiyi ve insan haklarını ihlal eden güç odakları karşısında, meslek yasasından ve anayasadan kaynaklanan sorumlulukları doğrultusunda verdiği onurlu mücadele örnekleriyle doludur.
TBB; ilk başkanı Faruk Erem’den başlayarak, savunmanın örgütlü gücü barolarımızla birlikte, Türkiye’nin demokratikleşmesi, yürütmenin gücünün hukukla sınırlanması, yargı bağımsızlığının sağlanması, yargının üç kurucu unsurundan biri olan savunmanın hak ettiği konuma kavuşması için çalışmıştır. TBB’nin kurumsal geçmişi ve mücadele deneyimi, bize bugün de yol göstermektedir.
‘AĞIR MALİYET UNUTULMAMALI’
- İktidar ve barolar arasında gerilim yaşanması, neye yol açar?
Yakın geçmişte, FETÖ’nün, bürokrasiyi, medyayı, kültür-sanat dünyasını, sendikaları, meslek örgütlerini kanserojen bir ur gibi sarmasının ağır maliyeti unutulmamalı. O dönem her ilde alternatif baro olarak kurgulanan paralel hukuk dernekleri ile barolar devre dışı bırakılmak istendi.
FETÖ’nün, bir diğer girişimi, baroların seçim sisteminin tümüyle değiştirilmesiyle baroların felç edilmesi, çalışamaz hale getirilmesiydi.
O dönem savunulan bir başka öneri ise her siyasal eğilimin, her cemaatin, her kümelenmenin aynı ilde, ayrı birer baro kurabilmeleriydi. Hukukçuları, avukatları, baroları olabildiğince ayrıştıracak, ortak paydaları tümüyle yok edecek bir projeydi.
Ülkemizin birliğini, bütünlüğünü de ortadan kaldıracak, postmodern âdemi merkeziyetçilik kumpası olarak tasarlanmıştı. Bu hain örgütlenme, Türkiye’nin hukuk devleti niteliğinin tasfiyesi, demokratik yapısının çökertilmesi için bunları tasarladı.
Yargının olmazsa olmaz bir kurucu unsuru, yargı bağımsızlığının teminatı olan savunmanın, örgütsel yapısı bugün de herhangi bir şekilde bozulursa, paramparça edilirse, aynı amaç tahakkuk etmiş olur.