İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ByLock kullanmak suretiyle FETÖ/PDY üyesi olduğu iddia edilen polis memurları hakkında 2016 yılı Ekim ayında başlattığı üç ana soruşturma dosyasından düzenlenen iddianamelerden ilki İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tevzi edilmişti. Yapılan yargılama sonucunda 13 Kasım 2017 tarihinde kararını açıklayan İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi, 57 sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işledikleri gerekçesiyle haklarında 6 yıl 3 ay hapis cezası ile 10 yıl 6 ay hapis cezası arasında değişen miktarlarda mahkumiyet hükümleri tesis etmişti.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin istinaf taleplerini reddetmesi üzerine kararı temyiz eden sanıkların temyiz taleplerini inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 57 sanıktan 6’sı hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin onanmasına, 51 sanık hakkında ise bozmaya hükmetti.
Dosyada bir kısım sanıkların müdafi olarak görev yapan sitemiz hukuk danışmanı Av. Çağlar Dilber karara ilişkin yaptığı değerlendirmede: “Bozmaya konu dosyada İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi, salt operatör kayıtlarına dayanarak, ByLock kullandıkları gerekçesiyle, tamamı görevinden ihraç edilmiş polislerden oluşan 57 sanığın mahkumiyetine hükmetmişti. Bozma kararında da belirtildiği üzere özellikle 51 sanık hakkındaki mahkumiyet kararlarının tek dayanağı ByLock delili idi. Dolayısıyla 04.06.2020 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile de hukuka uygun bulunan Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin "ByLock tespit değerlendirme raporu"nun (ByLock kullanıcısının ad soyad, T.C. kimlik numarası, ID, şifresi ve gruba kayıtlı kişilerin ve zaman zaman görüşme içerikleri bulunan rapor) dosyaya getirtilmesinin zorunlu olduğuna dair içtihatı gereği, eksik araştırma nedeniyle bozmaya hükmedildi. Ancak sanıkların tamamına yakınının tutuklu bulunduğu dosyada mahkumiyet hükümlerinin büyük oranda bozulmuş olmasına rağmen netice cezalar ve kazanılmış haklar itibariyle incelemenin 2,5 yıl sürmesi karşısında makul sürede yargılanma hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı bakımından kararın gecikmiş olduğunu düşünüyoruz.
Yargıtay, 2017 yılı Aralık ayında morbeyin olarak adlandırılan ByLock ayıklaması sürecinin hemen sonrasında, CGNAT raporları olarak bilinen operatör kayıtlarının ByLock kullanımını kesin olarak göstermeyeceğini içtihat etmişti. Ancak bu süreç öncesinde ilk derece mahkemelerince mahkumiyet hükmü kurulan birçok dosyada belirtilen kayıtlar ByLock tespiti ve dolayısıyla suçun sübutu için yeterli görülmüştü. Esasında bu kayıtları daha önce yeterli bulan da doğrudan Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla vermiş olduğu 2017/3 Karar sayılı FETÖ/PDY referans kararı idi. Belirtilen karara konu dosyada mahkumiyetine hükmedilen eski hakim iki sanık hakkında atılı suça ilişkin birçok delil bulunsa da, mahkumiyet hükmüne ByLock tespiti de esas alınmakla beraber, bu tespitin dayanağı olarak da salt operatör kayıtları gösterilmişti. Hüküm, bilindiği üzere Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca onanmıştı.
Süreçte Yargıtay 16. Ceza Dairesi belirtilen kararına atıfta bulunarak operatör kayıtlarını hiçbir zaman yeterli görmediği minvalinde bozma kararları vermekte ise de, ilk derece mahkemelerinin FETÖ/PDY dosyalarında özellikle 2019 yılına değin verdikleri ve günümüzde Yargıtay tarafından hukuka uygun bulunmayan mahkumiyet kararlarının birçoğunun hukuki dayanağı yine Yargıtay’ın kendi referans kararı idi. Sonuç olarak, artık Anayasa Mahkemesi kararına bağlanmış olması nedeniyle ByLock’un delil niteliği ile ilgili hukuki tartışmalar bir yana, İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bozulan mahkumiyet hükmü ile birlikte gerçekte ByLock kullanıp kullanmadığı dahi henüz kesinleşmeyen birçok sanığın halen tutuklu olduklarını gözlemliyoruz.”