1.            AZINLIK KAVRAMININ TANIMI, TARİHSEL GELİŞİMİ VE TÜRLERİ

1.1.        Azınlık Kavramı ve Tanımı

Çalışmanın konusu “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Türkiye’de Azınlık Hakları” olması nedeniyle, konuya azınlık kavramını açıklayıp özüne inerek başlamak daha doğru olduğu gibi büyük önem kazanacaktır.

Azınlık sorunu dünya üzerindeki en büyük bireysel ve toplumsal sorunların başında yer almaktadır. Gerek günümüzde gerek geçmişte, kimi toplumlar ya da kimi yönetenler böyle bir sorunun varlığını yok görürken, kimi toplum ve yönetimler ise azınlık haklarının üzerinde gereği kadar durmuş ve azınlığından toplumun büyük çoğunluğundan farkı olmamasını sağlamaya çalışmıştır.

Esasen, azınlık kelimesinin tüm dünya dilleri üzerinde bir tanımı mevcuttur. Türk Dil Kurumu ise azınlık kelimesini “Bir toplulukta kendine özgü nitelikler bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, azlık, ekalliyet, çoğunluk karşıtı.” olarak tanımlamıştır.  Ancak dil biliminin dünyanın çeşitli dillerinde azınlık kavramına istinaden hemen hemen ortak bir tanım yapmasına rağmen dünya devletlerinin gerek tarihte gerekse günümüzde azınlık kavramının özüne ilişkin ortak bir tanımı yoktur. Zira konu ile ilgili olarak Olgun Akbulut, devletler arasında azınlık kelimesine ilişkin bir tanımın ortaya konulamamasının nedenini azınlık kavramının her ülkenin “siyasi duruşlarına” , “ toplumsal ve hukuki yapılarına göre değişiklik” göstermesidir.  Yine başka bir yoruma göre azınlık kelimesi ““İçinde yaşadıkları toplumda nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan gruptan, din, dil, etnik köken vb. açılardan farklı özellikler gösteren topluluk” olarak açıklanmıştır . Erol Anar’a göre ise azınlık toplumun bir kısmı ve güruhudur . Yine başka bir görüşe göre azınlık kavramı hemen hemen dünyanın her yerinde söylenildiği kişi veya topluma “ küçültücü” anlamlar yüklemektedir . Yine Oran da azınlık kavramını toplumdaki çoğunluktan farklı konu ve kavramlarda farklı niteliklere haiz olanlar şeklinde açıklamıştır . Kadir Canatan ise azınlık kavramını farklı talep ve isteklerde bulunan grup olarak açıklamıştır .

Azınlık kavramının esas olarak ilk çağlardan beri var olduğu kabul edilse dahi Avrupa’da milliyetçilik ve ulus-devlet akımlarının ortaya çıktığı, imparatorlukların toprak bütünlüğü sorunlarını yaşamaya ilk olarak başladığı 17. Yüzyılda ortaya çıktığı söylenebilir. Haliyle azınlık kavramının ortaya çıkmasıyla, azınlık hakları kavramı ve azınlık haklarının korunmaya başlaması da yaklaşık olarak 17. Yüzyıl sonları, 18. Yüzyıl başlarında ortaya çıkmıştır. Büyük devletler o yıllarda esas olarak toprak bütünlüklerini korumak ve milliyetçilik akımının önüne geçmek amacıyla azınlık haklarının korunmasına ve bir takım imtiyazlar verilmesine zamanın koşulları içerisinde kalmak üzere gayret göstermişlerdir. Uluslararası hukuk ve ilişkilerde ise azınlık kavramının kullanıldığı ilk yazım, 1919 Versailles Barış Antlaşması’dır .

Azınlık kelimesinin tanımı Uluslararası hukukta Uluslararası Sürekli Adalet Divanı (USAD) tarafından yapılmıştır. Divan yorumu uyarınca azınlık kavramı bir devlette ve toplumdaki sayısı ırksal, dinsel ve lisan bakımından farklı olan gruplar olarak ifade edilmiştir .

Ancak belirtmek gerekir ki mantıken, bir azınlıktan söz edebilmek ve azınlık tanımını açıklayabilmek için en ufağından en büyüğüne bir bölgede bir çoğunluk olması gerekir. Çoğunluğun olduğu her yerde azınlık kesinlikle olacaktır. Dünya tarihinde her insanın aynı neviden olduğu bir toplum mutlak şekilde olmamıştır. Çoğunluk ile azınlık arasındaki bu fark din, dil, ırk, lisan olarak ortaya çıkabilmektedir. Yine kesindir ki azınlığa tabi kişilerin sayısı çoğunluğa tabi kişilere oranla çok daha azdır. Ancak geçmişte kimi zamanlarda bazı bölgelerde tersi de olsa vatandaşlık kavramı olarak hem çoğunluk hem azınlık aynı derecede vatandaştır. Aksi halde azınlıkta olan kişiler zaten azınlık yabancı sıfatına haiz olacaklardır .

Jules Deschénes ise azınlığı devlet içinde nüfus olarak sayıca az olan ve bir etki alanı olmayan, genel olarak farklı ırk, din, lisana sahip, ancak ortak bir amaç içinde hareket ederek dayanışma sağlayan grup olarak tanımlamıştır. bakımından şu şekilde bir azınlık tanımı yapmaktadır .

Birleşmiş Milletler ise azınlığı BM İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu olarak azınlığı tarafından şu şekilde yapılmıştır “Bir toplum içinde sürekli etnik, dil ve dini geleneklere yahut diğer önemli özelliklere sahip olan, bu özellikleri ile toplumun diğer kesimlerinden açık olarak ayrılan ve bu özellikleri muhafaza etmek isteyen, hâkim pozisyonda bulunmayan gruplar azınlıktır” .

Ayşe Füsun Arsava ise tarihte ilk azınlıklar dinsel azınlık olarak adlandırılmıştır . Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonuna göre azınlıklar “ bir toplumun veya devletin nüfus olarak çoğunluğundan farklı etnik, dinsel ya da dilsel niceliklere haiz olup, bu farklılıklarını ve geleneklerini korumayı gayeleyen grup” olarak adlandırılmıştır .

Anthony Giddens’e göre ise azınlık aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:

“ Azınlıklar, çoğunluğa göre negatif anlamda dezavantajlı durumda olmalarına rağmen, belki de bu durumdan ötürü oldukça fazla birlik ve beraberlik içerisindedir.”

Görülüyor ki genel manada azınlıklar 4 ana gruba ayrılıp, o unsurlarla ayrımı yapılan bir kavramdır. Bu ayrımlar ise dinsel, dilsel, etnik ve ulusal azınlıklar olarak sınıflandırılmaktadır.

1.2. Azınlık Türleri

Çalışmamızın bu bölümünde, azınlıklar etnik, dini, dilsel, ulusal azınlıklar olarak dört gruba ayrılıp, detaylı olarak incelenip, açıklanacak ve incelenecektir.

1.2.1. Etnik Azınlık

Etnik sözcüğü, Eski yunan dili olan Grekçe’de halk ve toplum manasına gelen “Ethnos” sözcüğünden ortaya çıkmıştır . Yine ayrıca  “Ethnos” kelimesi spesifik bir topluluğa veya kavime bağlılık manasına gelir . Yine başka bir tanıma göre etnik grup, siyasal özellikleri olmayan ancak ortak bir geçmişe, tarihe, kültüre, kökene sahip insan topluluklarıdır . Etnik Grup, her toplumda, geçmişten geleceğe aynı kültürel ve toplumsal ananeye sahip topluluklardır .

Asıl olarak etnik gruplar için, grubun kendi kimliğine sahip olması, aynı ırk ve kökenden gelmesi, ortak kültürel özelliklerinin bulunması ve sosyal ilişkilerin kuvvetli olması gerekmektedir. Ancak etnik grupların ortak özelliği lisan (dilsel) ve dini bakımdan azınlık olmalarıdır. Ancak bu, her zaman ulusal yönden azınlık oldukları anlamına gelmez. İspanya, Almanya ve Fransa da bunun birçok örneği mevcuttur .

Etnik kelimesi, 1950 yılında ise Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunuzda ırk kelimesinin yerine etnik kelimesi kullanılmasına karar verilmiş ve evrensel olarak hukuk terminolojisi kavramları arasına girmiştir.

1.2.2. Dini Azınlık

Gerek tarihte gerek geçmişte azınlık kavramını tanımlamada ve azınlık haklarının ortaya çıkmasının ana nedeni olarak dini azınlıklar çok önemli bir etken olmuştur. Başka bir deyişle tarihteki ilk azınlıkla dini azınlıklardır. Günümüzde bir çok mevzuattan ve uluslararası belgelerden de anlaşılacağı üzere “din ve vicdan özgürlüğü” ile ilgili düzenlemelerinin yapılmasının temel amacı dinsel azınlıklar nedeni iledir. Bu itibarla hem inanç hem ibadet hakları koruma altına alınmıştır. Evrensel İnsan Hakları Bildirisi 18 madde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 9. Madde, Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi 13.madde, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’nın 8.madde bu konunun temel örneklerindendir .

1.2.3. Dilsel Azınlık

Özellikle 17. Ve 18. Yüzyıllardan itibaren lisan(dil) ‘de en az din kadar önemli bir unsur olmuş ve milliyetçilik akımları ile önemli bir öge haline gelip, bireysel ve toplumsal kimliğin tasviri olmuştur. Toplumda yaşayan herkes, o toplumun çoğunluğunun konuştuğu dili, yani devletin anadilini konuşamayabilir. İşte anadilden farklı olarak başkaca bir dil konuşan gruplar dilsen yönden azınlık grupları oluşturmaktadır. İşte lisan, başta Birinci Dünya Savaşı olmak üzere birçok savaşın ana nedenlerinden biri olarak görülmüştür.

Konu ile ilgili olarak Dilsel azınlık kavramı Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin (UNMIK) 27. Maddesi aynen şu şekildedir:

“Madde 27- Azınlıkların korunması Madde 27- Azınlıkların korunması Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, böyle bir azınlığa mensup bulunan kişiler grubun diğer ¸yeleri ile birlikte toplu olarak kendi kültürel haklarını kullanma kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenmez. ”

5 Kasım 1992’de akdedilen Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı dilsel azınlıkların tanımlanmasında ve korunmasında önemli bir belge niteliğindedir. Bu nedenle 01.03.1998’de yürürlüğe giren işbu belge ile azınlığın esasen çoğunluğundan farkı olmadığını ve aynı haklara sahip olduklarını, tüm geleneklerini, kültürlerini ve özellikle dillerini devam ettirme haklarını korumaya alınmıştır .

1.2.4. Ulusal Azınlık

 Ulus kelimesi en özet anlatımla millet anlamına gelmektedir . Google ise ulus kelimesini; “siyasal olarak örgütlenmiş biçimde ve belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan, ekonomik yaşam, dil, tarih, ruhsal yapı ve kültürel özellikler yönünden ortaklık gösteren en geniş insan topluluğu” olarak tanımlamıştır . Esasen ulus, aynı ve müşterek lisana, geleneğe, ananeye, geçmişe ve kültüre haiz aynı bölgede tek yönetim altında yaşayan insanlardır . Ulus kelimesi veya ulusal azınlık kelimesi dinsel ve etnik azınlığa nazaran, daha sonra 18. Yüzyıl sonlarında ortaya çıkmaya başlamış, Birinci Dünya Savaşı zamanları ise en çok kullanma alanı yaşayan bir olgu olmuştur.

Ancak Ulusal azınlıklar etnik azınlıklardan bir nevi daha güçlü topluluklardır. Çünkü siyasi erklere katılma isteği ve kararları mevcuttur. Gösterdikleri özelliklerin yanı sıra siyasi karar mekanizmalarına katılma iradesine sahiptir . Örnek olarak Almanya’da yaşayan Türkler’in ulusal azınlık olduğu kabul edilebilir.

2. ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA AZINLIK HAKLARININ İNCELENMESİ

1.            Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı İbrahim Özden Kaboğlu Başvurusu - (Başvuru Numarası: 2015/18503) - Karar Tarihi: 30/5/2019 - R.G. Tarih ve Sayı: 19/7/2019 – 30836

Başvurunun Konusu: Başvurucu, iki adet kitap ve makalelerin istinaden kişilik haklarını, şeref, haysiyetini zedeleyici ve incitici olduğunu, bu nedenle genel mahkemelerde tazminat davası ikame ettirdiğini, ancak işbu davanın reddedildiğini, ancak makul sürede yargılamanın yapılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlaline haizdir.

İnceleme:  Her ne kadar işbu bireysel başvuru makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkin olsa da gerek karar içeriğinde gerekse kararın gerekçesinde azınlık hakları ile ilgili olarak önemli nitelendirmeler yapılmıştır. Başvurucu 2004 yılında yayımlanan "Cahillere Avrupa Anayasalarında Anadil Kavramı" adlı makalede tamamen kendisinin hedef olduğunu, bunun makul bir eleştiri olmadığını, şeref ve haysiyetine karşı bir suç işlendiğini ileri sürmüştür. Yüksek Mahkeme ise kararında işbu makalenin içeriğinde "Türkiyelilik" üst kimliği çerçevesinde vatandaşlık kelimesinin ve olgusunun nitelendirildiğini, ancak bu tanımın Anayasa’dan farklı olduğunu, makalenin resmi dil ve azınlık ifadesi ile ilgili önerilerde bulunduğunu, ancak makalenin burada yaptığının sadece bir görüş bildirme olduğunu açıklamıştır .

2.            Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı Baskın Oran Başvurusu - (Başvuru Numarası: 2014/4645) - Karar Tarihi: 18/4/2018 –  R.G Tarih ve sayı: 28/9/2018-30549

Başvurunun Konusu: Azınlık hakları konularında yapılan araştırmalar sonucu alınan bir takım ölüm tehditleri sonucu yapılan cezai soruşturmanın makul sürede tamamlanmaması ve delillerin tam olarak toplanmaması sebebiyle sanığın olması gerektiği gibi cezalandırılmadığı ve bu nedenle yaşam hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkindir.

İnceleme: Başvurucu, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu ve Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt Komisyonu başkanlığı yaptığı sırada hazırlanan ''Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu" nedeniyle birçok tehdit almıştır. Başvurucunun esas olarak azınlık hakları konusunda çoğunluktan farklı bir görüşte olduğu kamuoyunca takdir edilmiştir. Başvurucu ise azınlık hakları ile ilgili görüşleri ve çalışmaları nedeniyle yürütülen yargılamaların etkisiz olmasının etkin bir çalışma ortamının varlığını da sona erdirdiğini iddia etmiştir. Yüksek Mahkeme ise bu durumun başvurucunun düşünce ve yazım ortamını etkilediği, hatta onun açısından caydırıcı nitelikte olduğunu belirtmiştir .