Yargıtay Kararları

KUŞKUDAN SANIK YARARLANIR, CEZA GENEL KURUL KARARLARI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas Numarası: 2012/6-1309 
Karar Numarası: 2013/258

Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2011/10-387

K. 2012/75

T. 6.3.2012

 

Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.

YORUMUMUZ

Ceza  Genel Kurulu’nun kuşkudan “sanık yararlanır” ceza hukukunun temel ilkesi konusundaki kararları artık eski deyimle müstakar yani yerleşik, istikrarlı, ısrarlı içtihadıdır.  Ne yazık ki Ceza Genel Kurulu’nun bu içtihatları çoğunlukla, 1. Derece mahkemelerinin kalın duvarlarını aşamamaktadır. Bu yüzden Türkiye hala Dünyada kötü yargılamada 2. sıradadır.

Birçok ceza davası şekli suç gibi soruşturulup kovuşturulmakta, fail ile fiil arasındaki illiyet bağı göz önünde bulundurulmamakta, maddi, somut deliller olmadan hüküm oluşturulmaktadır.

Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçları

Bu davalar vergi idarelerinin hazırladığı suç raporları doğrultusunda görülmektedir. Vergi idarelerinin suç raporları kopyala yapıştır yöntemi ile hazırlanan, somut delillere dayanmayan raporlardır. Bu raporların hepsinde, suçun manevi, maddi unsurlarını anlatan bölümler aynıdır, kopyala yapıştır yöntemi ile oluşturulmuştur. Bu raporların tamamında failler ticaret sicili kayıtlarına göre yazılır, hiçbirisinde suç, fiil ve fail arasındaki bağlantı kurulmamıştır..

BELGEDE SAHTECİLİK SUÇLARI

Bu suçlarda masumiyet karinesi aksine işlemekte, sanıktan suçlu olmadığını kanıtlaması istenmektedir. Bu davalarda fail vergi suçlarında olduğu gibi genellikle ticaret sicili kayıtlarına göre tespit edilmekte, fiil ile fail arasındaki illiyet bağı araştırılmamaktadır.

BİLİRKİŞİ RAPORLARI

Bilirkişi raporları da tıpkı vergi dairesi suç raporları gibi kopyala yapıştır yöntemi ile oluşturulmaktadır. Ceza Genel Kurulu ve ceza daireleri ısrarla ceza yargılamasında esas olan hakimin kanaatidir denilmesine rağmen yargılamalarda genellikle bilirkişi ne derse ona göre hüküm kurulmaktadır, mahkemeler çoğu kez onay makamı gibidir.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARLARI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas Numarası: 2012/6-1309 
Karar Numarası: 2013/258

CEZA HUKUKUNDA ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR KARİNESİ
HIRSIZLIK SUÇUNDA KESİN VE İNANDIRICI DELİL


Hırsızlık suçundan sanık Semih 'in 5237 sayılı TCK'nun 142/2-g, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.10.2009 gün ve 142-930 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.02.2012 gün ve 3044-3722 sayı ile;

"...Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-Kolluk tarafından düzenlenen ve mağdurun anlatımı ile örtüşen olay yeri çizelgesine göre, hayvanların çalındığı ahırın mağdura ait evin bitişiğinde olduğunun anlaşılması nedeniyle, suçun 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin (1-b) fıkra ve bendine uyduğu gözetilmeden, aynı Yasa maddesinin uygulama yeri olmayan (2-g) fıkra ve bendi ile hüküm kurulması,

2-Suçun gece vakti işlendiğine ilişkin kuşkudan uzak, hukuka uygun, kuvvetli ve inandırıcı kanıtlar karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, sadece gece saat 02.00 sıralarında köy yerinde bir minibüsün dolaştığı bilgisine dayanılarak 5237 sayılı TCK’nın 143/1. maddesi ile cezada arttırma yapılması," isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi M. Simavlı, sanığın eyleminin sübuta ermediği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise 17.04.2012 gün ve 319708 sayı ile;

"...Gerek hazırlık aşamasında gerekse yargılama aşamasında yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğine dair mahkumiyete yeterli ve inandırıcı şüpheden arındırılmış kesin kanıtlara ulaşılamamıştır. Zira hakkında beraat kararı verilen Orhan 'ın suçtan kurtulmak amacıyla suça konu hayvanları sanık Semih 'den satın aldığını söyleme ihtimali mevcuttur. Adı geçen şahsın tanık olarak gösterdiği şahıslardan sadece Cihan 'ın kendi beyanını kısmen doğrulamasına karşın, adı geçen tanık Cihan 'ın hakkında beraat kararı verilen Orhan ile birlikte hareket ettiğinin Murat tarafından iddia edildiği gibi tanık Cihan 'ın aşamalardaki ifadeleri arasında çok büyük çelişkiler bulunmaktadır. Benzer olaylarda sanık ya da sanıkları sadece olay nedeniyle tanıyan tanıkların dosya içeriğine uygun iddialarına üstünlük tanınması gerektiği konusunda gerek uygulamada gerekse teoride herhangi bir duraksamanın mevcut olmamasına karşın, incelemeye konu eylemde olduğu gibi sanık ya da sanıkları önceden tanıyan tanık ya da tanıkların beyanlarının daha kuşkulu karşılandığı bilinen bir gerçektir. Yerel mahkemenin toplanan deliller ışığında sanık Semih hakkında verdiği mahkumiyet kararının yerleşik içtihatlara aykırı olacağı gibi oldukça sakıncalı sonuçlara yol açacağı da açıktır. Zira benzer olaylarda suça konu eşyalarla birlikte yakalanan herhangi bir şahısın, bir tanık dinleterek suçtan rahatlıkla kurtulabileceği gibi olayla hiç bir ilgisi olmayan kişinin mahkumiyetine de neden olmasının önü bir anlamda açılacaktır. Bu duruma çağdaş herhangi bir hukuk sisteminin izin vermesi düşünülemez.

Hakkında beraat kararı verilen Orhan 'ın şüpheli davranışları, tanık olarak dinlenmesini istediği Murat ile Hakan 'ın kendisini doğrulamamaları, kendisini doğrulayan Cihan 'ın ise aşamalardaki ifadeleri arasındaki çok büyük çelişkiler ve sanık Semih 'in kayınpederi olmasına karşın, adı geçeni koruma güdüsüyle hareket etmediği açıkça anlaşılan Murat 'un dosya içeriğine uygun beyanları sanık Semih başlangıç aşamasından itibaren mevcut olan şüpheyi iyice artırmıştır. 

Bütün ihtimalleri değerlendirmek zorunda olan mahkeme tarafından çelişkiler ve tereddütler giderilmediği gibi suça konu hayvanları ahırında bulunduran Orhan 'ın savunmasının, hangi nedenle yüklenen suçu işlemediğini beyan eden sanık Semih 'in savunmasına üstün kılındığı karar yerinde denetime olanak sağlayacak ve başta davanın tarafları olmak üzere herkesi ikna edecek şekilde açıklanmamıştır. Denetimden yoksun gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi suretiyle Anayasanın 141, CYY'nın 34, 230. maddeleri ile 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi delaletiyle halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nın 308/7. maddesine aykırı davranılmıştır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 27.09.2012 gün ve 16931-16172 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.


T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2011/10-387

K. 2012/75

T. 6.3.2012

• UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ ( Sanığın Evinde Yapılan Aramada Ele Geçen Miktarın Kullanım Sınırı İçinde Kaldığı/Sanığın Maddeyi Sattığına İlişkin Kanıt Elde Edilemediği – Kuşkudan Sanık Yararlanır İlkesi de Gözetilerek Eylemin Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurmak Olduğunun Gözetileceği )

• KUŞKUDAN SANIK YARARLANIR İLKESİ ( Sanığın Evinde Ele Geçen Madde Miktarının Kullanım Sınırı İçinde Kaldığı/Sanığın Maddeyi Sattığına İlişkin Kanıt Elde Edilemediği – Eylemin Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurmak Olduğunun Kabul Edileceği )

• KULLANMAK İÇİN UYUŞTURUCU MADDE BULUNDURMA ( Sanığın Evinde Ele Geçen Madde Miktarının Kullanım Sınırı İçinde Kaldığı/Maddeyi Sattığına İlişkin Kanıt Elde Edilemediği – Kuşkudan Sanık Yararlanır İlkesi Gereği Eylemin Uyuşturucu Madde Ticareti Yapmak Olarak Kabul Edilemeyeceği )

• SANIĞIN EVİNDE BULUNAN UYUŞTURUCU MADDE MİKTARININ KULLANIM SINIRI İÇİNDE KALMASI ( Kuşkudan Sanık Yararlanır İlkesi Gereği Eylemin Uyuşturucu Madde Ticareti Yapmak Olarak Değil Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurmak Olduğunun Gözetileceği )

5237/m.188, 191

ÖZET : Uyuşturucu madde ticareti suçunda; uyuşmazlık; sanığın sübuta eren eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir. Evinde yapılan arama sonucunda ele geçen uyuşturucu madde dışında, sanığın uyuşturucu maddeyi sattığı yolunda başka bir kanıtın elde edilememesi, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında belirtilen günlük kullanım miktarı dikkate alındığında, bilirkişi raporunda belirtilen 276 gramlık uyuşturucu madde miktarının iki aylık kişisel kullanım sınırları içinde olması, sanığın tüm aşamalarda evinde bulunan uyuşturucu maddeyi satmak için değil, kullanmak için bulundurduğu yönündeki aksi kanıtlanamayan savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği kuşku boyutunda kalmaktadır. Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi uyarınca, yerel mahkemece, sübuta eren eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kesin bir kanaat vermekten uzak kanıtlara dayanılarak, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır.

DAVA : Sanık S. E.’ün uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 Sayılı T.C.K.nın 188/3, 62, 52, 53 ve 58 inci maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 3.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.4.2008 gün ve 61-107 Sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 13.4.2009 gün ve 15808-6828 sayı ile;

“… 1- 10.12.2007 tarihli tutanak içeriğine, sanığın yakalanış biçimine suça konu uyuşturucu maddenin miktarı ve ele geçiriliş şekli ile tüm dosya kapsamına göre; sanığın ele geçen esrarı kullanma dışında bir amaçla bulundurduğuna dair kuşkudan uzak, inandırıcı ve kesin kanıt bulunmadığı ve eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Kabule göre;

a- ) Adli para cezasının; 5083 Sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle hükümden sonra 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulunun 4.4.2007 tarih ve 007/11963 Sayılı kararının 1 inci maddesi uyarınca Türk Lirası ( TL ) olarak belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

b- ) Sanık hakkında hükmolunan gün adli para cezasından, T.C.K.nın 62 nci maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılırken, sonuç cezanın 100 gün yerine 120 gün olarak gösterilmesi…”,

İsabetsizliklerinden BOZULMASINA ve sanığın tahliyesine karar verilmiştir.

İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince 27.7.2009 gün ve 253-286 sayı ile;

“… Olay öncesi İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi Narkotik Büro Amirliği ekiplerinin yaptığı istihbari çalışmalarda ve ( x ) elemanından alınan bilgilerde Seyfo lakaplı hırsızlık suçundan sabıkalı sanığın olay yeri evinde uyuşturucu bulundurup, bulundurduğu esrar maddesini gramlar halinde müşterilere sattığı duyumu alındığına ve bu duyum değerlendirildikten sonra sulh ceza mahkemesinden alınan karar doğrultusunda sanığa ait olay yeri evde arama yapıldığına ve dedektör köpeğin yardımıyla yapılan aramada evin 2. katındaki odunlukta net 276 gr. esrar maddesi ele geçirildiğine göre; 10.12.2007 tarihli tutanak içeriğine, tutanak düzenleyicilerinin yeminli beyanlarına, İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi Narkotik Suçlar Büro Amerliğinde görevli tutanak düzenleyicisi polis memurlarının yaptıkları istihbari çalışmalar sürerken ( x ) elemanından al-dıkları bilgilerde Bornova Doğanlar Mah. … Sokak No:… Sayılı yerde ikamet eden S. lakaplı sanığın evinde, eve gelen müşterilere gramlar halinde esrar maddesi sattığı bilgisinin edinilmesine ve istihbari çalışmalar ile ( x ) elemanından alınan bilgiler doğrultusunda yapılan aramada evin 2. katında dedektör köpek yardımıyla yapılan aramada uyuşturucu maddenin bulunup el konulmasına göre sanığın eyleminin 5237 Sayılı T.C.K.nın 188/3 üncü maddesindeki satmak maksadıyla suça konu esrar maddesini bulundurmak suçunu oluşturduğu kabul ve tavsif olunmuştur.

Sanığın suça konu maddeyi içmek maksadıyla bulundurduğu yolundaki savunmasının ve sanık müdafinin sanığın suça konu maddeyi içmek maksadıyla bulundurmak suçundan ce-zalandırılması yolundaki savunmasının sanığın daha az ceza almasına yönelik bir savunma olduğu kabul edilerek itibar edilmemiştir.

İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi Narkotik Büro ekiplerinin yaptığı istihbari çalışmalarda ve ( x ) elemanından alınan bilgilerde sanığın olay yeri evde uyuşturucu sattığı bilgisi üzerine sanığın evinde dedektör köpeğin de yardımıyla yapılan aramada uyuşturucu maddenin gizlendiği yerden bulunduğuna göre olayımızda 5237 Sayılı T.C.K.nın 192/1-3 üncü maddesinin unsurlarının olmadığı anlaşılmıştır.

Sanık ve müdafinin İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/51 E. kayden C. E. ve arkadaşları hakkında açılan davanın sonucunun beklenmesi talep edilmiş ise de; İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/51 E. sayılı dosyası içeriğine ve C. E. ve bir kısım arkadaşları hakkında teşekkül oluşturarak uyuşturucu yapmak suçundan kamu davası açılmasına dair iddianamede sanığın uyuşturucu esrar maddesini aldığını söylediği Hasan isimli kişi hakkında bir davanın açılmamış bulunmasına ve İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/51 E. kayıtlı dava dosyasında buna dair bir beyan ve belgenin de bulunmamasına gö-re; sanık hakkında satmak maksadıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçundan açılan dava ve dosyanın İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/51 E. kayıtlı dava dosyasıyla birleştiril-mesi yoluna gidilmemiş ve İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/51 E. kayıtlı C. E. ve arkadaşları hakkındaki dava dosyasının sonuçlanması beklenmemiştir…”,

Gerekçeleriyle eylemin nitelendirilmesine dair bozma nedenine direnilip, diğer bozma nedenlerine uyularak hüküm kurulmuştur.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istemli 13.5.2011 gün ve 32272 Sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay 10. Ceza Dairesine, Yargıtay 10. Ceza Dairesince de 11.10.2011 gün ve 11975-55724 sayıyla Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daireyle yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın sübuta eren eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanığın uyuşturucu madde sattığı yönünde kolluk görevlilerince yapılan istihbari çalışmalar ve yardımcı elemandan alınan bilgiler üzerine İzmir 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 10.12.2007 gün ve 1962 Sayılı arama kararı üzerine sanığın evinde yapılan aramada, 2 kattan ibaret evin 2. katında bulunan odun kulübesine gizlenmiş halde mavi naylon poşet içerisinde esrar elde etmede kullanılan 550 gram hint keneviri bitkisinin ele geçirildiği,

İzmir Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 15.01.2008 gün ve 15643 Sayılı raporda; incelenmek üzere gönderilen net 460 gram ağırlığındaki maddenin esrar ihtiva eden ve esrar elde etmede kullanılan hint keneviri bitkisinin uç kısımları olduğu, eleme usulüyle yapılan miktarsal çalışmalar sonucu, net 276 gram esrar elde edilebileceğinin belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanık hakkında istihbari çalışma yapan ve arama işlemine katılan tutanak tanıklarından M. G. mahkemede; “Sanıkla ilgili olayın istihbari çalışmasını Osman isimli polis memuru ile ben yaptım, yaptığımız istihbari çalışmalar sırasında okunan olay yakalama, ev arama tutanağında bahsedilen adreste oturan Seyfo lakaplı şahsın uyuşturucu sattığı duyumu alınınca, bu duyum değerlendirildi, daha sonra Sulh Ceza Mahkemesinden arama kararı alınıp tutanakta belirtildiği şekilde arama kararı alınan evde arama yapıldı, tutanakta yazılı olduğu gibi uyuşturucu madde bulundu, sanık arama bittikten sonra geldi, olayla ilgili okunan tutanak düzenlendi, olayın faili olarak gözetim altına alınan huzurda bulunan sanıkla üzerinde yapılan aramada satışa hazır vaziyete getirilmiş esrar maddelerini Hasan isimli şahıstan aldığı yolunda bir beyanda bulunup bulunmadığını hatırlamıyorum” ,

Tanık O. B. ise; “Olay üzerinden bir süre geçmiştir, birçok uyuşturucu operasyonlarına katıldığım için olayı tam detaylı olarak hatırlamıyorum, ancak okunan tutanaklar ve içerikleri doğrudur. Sanıkla ilgili uyuşturucu olayının istihbari çalışmalarını polis memuru M. G. ile birlikte yaptık, ek 14 teki tutanakta yazılı adreste oturan Seyfo lakaplı şahsın tutanakta belirtildiği şekilde uyuşturucu sattığı duyumunu aldık, bu duyumu değerlendirdik, daha sonra Sulh Ceza Mahkemesinden arama kararı alındı, arama kararı alındıktan sonra olay saati evde olay gün ve saatinde arama yapıldı, polis memurları olay yeri evde yapılan operasyon için ayrı ayrı ekipler halinde operasyona dahil oldu, operasyonun başlangıcında sanığın olay yeri evde olup olmadığını hatırlamıyorum, ancak sanık olay sonrası geldi ve tutanağı da imzaladı, eğer sanık uyuşturucunun kendisine ait olduğunu, Hasan isimli şahıstan aldığını söylemiş ise bu beyanına göre tutanak düzenlenmiştir” biçiminde anlatımda bulunmuşlardır.

Sanık, müdafii huzurunda kollukta; “Ben 5-6 aydır esrar maddesi kullanırım. 10.12.2007 günü yani yakalandığım gün polisler arama kararıyla birlikte evime geldiler, bana arama kararını gösterip okuduktan sonra ikametinde arama yaptılar ve evimin çatısında poşet içerisinde bulunan esrar maddesini buldular. Bu esrar maddesini bana 2 gün evvel ismini Hasan olarak bildiğim açık kimliğini ve adresini bilmediğim bir arkadaşım getirdi. Kendisi benim evimin karşı tarafında bulunan araziye geldi Hasan isimli kişi plakasını bilmediğim kırmızı Murat 131 model araçla geldi. Ben bu arkadaşı eniştem olan C. E. vasıtasıyla tanıdım. Kendisini de bir iki kez eniştem C. E.’ün yanında görmüştüm. Hasan isimli arkadaş benim esrar maddesi içtiğimi de birkaç kez gördü, bana geldiğinde benzin pa-rası olmadığını söyledi, bana para karşılığında bu esrar maddesini verebileceğini söyledi, bende esrar maddesi kullandığım için kabul ettim ve kendisine 160 ytl para verdim ve karşılığında iki adet poşete sarılı içerisinde 300 gram esrar maddesi olan poşeti aldım ve karşılığında 160 ytl para verdim ve evime koydum, içme ihtiyacım oldukça kendim bu esrar mad-desini içtim. Ben tam olarak tartımını bilmiyorum. Bana Hasan bu esrar maddesini iki adet poşet içerisinde 300 gram olarak getirdiğini söyledi. Ben 3-5 kez içerisinde aldım ve içtim. Ben 5 aydır esrar maddesi içerim benim hakkımda atılı bulunan bu ihbarlar asılsızdır”, 11.12.2007 günü sorguda; “Ben 5-6 aydır esrar maddesi kullanıyorum, tedavi olmak istiyorum. Ben esrar maddesi satmıyorum, satmak suçlamasını kabul etmiyorum. Olay tarihinde evimde polisler tarafından dedektör köpek tarafından arama yapıldı. 550 gram esrar maddesine el konuldu, ben bu esrar maddesini içmek için evimde bulunduruyordum”,

Mahkemede ise; “6-7 ay öncesi çocuğum hastalanınca bunun verdiği sıkıntı sebebiyle esrar kullanmaya başladım, iş dönüşleri ara sıra kullanıyorum, kullandığım esrarı Kuruçay semtinde oturanlardan temin ediyordum, olay öncesi içeceğim esrar maddesini kırmızı otosu olan Hasan isimli bir şahıstan 160 ytl’ye satın aldım, bildirdiğim adresteki evde çocuklarım da olduğu için çocuklarımın eline geçmesini önlemek için 2. katta bulunan odun kulübesine koydum, olay günü aramaya gelen polisler odun kulübesinde esrar maddesini buldular, 2. kattaki odun kulübesinde bulunan esrar maddesi bana aittir, içecektim, ben esrar satı-cısı değilim, ne alıcı kılığına giren polis memuruna ne de ( x ) elemanına esrar maddesi satma-dım” şeklinde savunmada bulunmuştur.

Uyuşmazlıkla ilgili yasal düzenlemeler incelendiğinde;

5237 Sayılı T.C.K.nın “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlıklı 188 inci maddesinin 3 ve 4 üncü fıkraları; ” ( 3 ) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruh-sata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.

( 4 ) Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır” biçiminde olup, anılan madde gerekçesinde de vurgulandığı gibi 3. fıkrada, uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretine dair çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre; uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve 2. fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır.

Aynı Kanunun “Kullanmak İçin Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak, Kabul Etmek veya Bulundurmak” başlıklı 191 inci maddesinin 1. fıkrası ise; ” ( 1 ) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, gerekçesinde de belirtildiği üzere, madde metninde, izlenen suç politikası gereği olarak, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak değil, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek ve-ya bulundurmak fiilleri suç olarak tanımlanmıştır.

Uyuşturucu madde bulundurma eyleminin, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun tespitinde belirgin rol oynayan husus, bulundurmanın amacıdır. Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 gün ve 107-136 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma maksadına matuf olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken ve öğretiyle uygulamada da kabul görmüş olan bazı kriterler bulunmaktadır.

Bunlardan ilki; failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girdiğinin tespit edilememesidir.

İkinci kriter, bulundurulan yer ve bulunduruluş biçimidir; kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde veya işyerinde bulundurmaktadır. Uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir.

Üçüncü kriter de, bulundurulan miktardır. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısıyla uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanların bunları gözönüne alarak, birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri de adli dosyalara yansıyan bilinen bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan bu süre içinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri mikta-rın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Evinde yapılan arama sonucunda ele geçen uyuşturucu madde dışında, sanığın uyuşturucu maddeyi sattığı yolunda başka bir kanıtın elde edilememesi, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında belirtilen günlük kullanım miktarı dikkate alındığında, bilirkişi raporunda belirtilen 276 gramlık uyuşturucu madde miktarının iki aylık kişisel kullanım sınırları içinde olması, sanığın tüm aşamalarda evinde bulunan uyuşturucu maddeyi satmak için değil, kullanmak için bulundurduğu yönündeki aksi kanıtlanamayan savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği kuşku boyutunda kalmaktadır.

Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.

Bu nedenle, yerel mahkemece, sübuta eren eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kesin bir kanaat vermekten uzak kanıtlara dayanılarak, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA karar verilmelidir.

Bununla birlikte Yerel Mahkeme Özel Dairenin 2 numaralı bozma nedenlerine uymuş ise de, direnme hükmünün bozulmuş olması sebebiyle yerel mahkemece bozma doğrultusunda yeni bir hüküm kurulacağından artık bu husus yönünden hükmün incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesinde bir yarar bulunmamaktadır.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul üyesi ise; isabetli olan yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.07.2009 gün ve 253-286 Sayılı direnme hükmünün suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 06.03.2012 tarihinde yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.



 

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI


Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın atılı hırsızlık suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

16.11.2005 tarihinde Konya İli Selçuklu İlçesi Biçer Köyünde ikamet eden Erol isimli müştekinin evine bitişik olan ahırından bir inek ve bir erkek buzağının çalındığı, müştekinin evinin bitişiğinde oturan komşusu ve akrabası İsmail 'in gece saat 02.00 sıralarında camdan dışarı baktığında eski bir Peugout marka beyaz renkli minibüsü gördüğünü beyan ettiği, olaydan 13 gün sonra müştekinin amcasının oğlu Sefer 'i telefonla arayan bir şahsın, çalınan hayvanların Konya İli Sarayönü İlçesi İnli Mahallesinde bulunan Hanifi isimli şahsın ahırında olduğunu söylediği, 02.12.2005 tarihinde yapılan aramada Hanifi 'ye ait olup hakkındaki beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşen sanık Orhan 'ın kullandığı ahırda müştekiden çalınan iki adet büyükbaş hayvanının ele geçirildiği ve müştekiye iade edildiği, suça konu hayvanların toplam değerinin 1.200 Lira olduğunun belirlendiği, hakkındaki beraat kararı kesinleşen sanıklardan Yılmaz 'a ait 42 …….5 plakalı aracın tanık İsmail 'e gösterildiğinde, tanığın şüpheli olarak gördüğü aracın bu araca benzediğini söylemesi üzerine olay yerinde tespit edilen izler ile bu araca ait izlerin kıyaslandığı ancak kesin bir belirlemeye ulaşılamadığı anlaşılmaktadır.

Hakkındaki beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşen sanıklardan Orhan kollukta özetle; suça konu hayvanları 15 gün önce Semih isimli şahıstan 1.200 Lira karşılığında satın aldığını, Cihan adlı arkadaşı ile birlikte satın aldığı hayvanları Semih'in kayınpederi olan Murat 'a ait avluda teslim alarak kendi ahırına getirdiklerini, suça konu hayvanları satın alırken menşei şahadetnamesi bulunup bulunmadığını sormadığını, her iki hayvanın da kulak küpelerinin bulunmadığını, satın almış olduğu buzağıya sonradan kendisinin kulak küpesi taktırdığını,

Cumhuriyet Başsavcılığında özetle; Sarayönü ilçesinde bir kasapta maaş karşılığı çalıştığını, 2005 yılı Kasım ayı içerisinde Semih 'den 1 adet inek ile 1 adet buzağıyı 1.200 Lira karşılığında satın aldığını, Cihan adlı arkadaşı ile birlikte Murat adlı şahsın bahçesinde bulunan hayvanları Semih'ten teslim aldıklarını, Murat 'ın teslim anında olay yerinde bulunmadığını,

Yargılama aşamasında özetle; suça konu 1 adet inek ile 1 adet buzağıyı ahırında yapılan aramadan 25-30 gün önce Semih isimli şahıstan 1.200 Lira karşılığında satın aldığını, Cihan isimli arkadaşı ile birlikte Murat'ın evine giderek Semih ile görüşüp, hayvanları ahırdan alarak bağlı oldukları ipi çekmek suretiyle kendi ahırına getirdiklerini, yakın yerlerden getirilen hayvanların menşei şahadetnamesine bakmadıklarını, hayvanların kulak küpelerinin bulunmadığını, 25-30 gün sonra hayvanların yakalandığını,

Hakkındaki beraat kararı kesinleşen diğer sanık Yılmaz soruşturma evresinde özetle; Orhan, Cihan Şen ve Murat 'ı tanıdığını, 42 …..5 plakalı aracı ağustos ayı içerisinde arkadaşı olan Semih 'e verdiğini, Semih 'in bu aracı kendisiyle kavga etmeden 1-2 gün önce 18.11.2005 tarihinde tekrar kendisine teslim ettiğini, Semih 'in 19.11.2005 tarihinde parasını zorla alarak kaçtığı için şikayetçi olduğunu ve hakkında yakalama kararı çıkartıldığını, Semih 'in bu araçla hırsızlık yapmış olabileceğini, ancak bu hırsızlıktan haberinin olmadığını, kendisine ait aracın hırsızlık suçunda kullanıldığının kesin olarak belirlenemediğini,

Yargılama aşamasında özetle; 42 ……5 plakalı Peugeout marka minibüsün dinamosu çalışmadığı için Konya ilinde bulunan tanıdıklarına yaptırması için 1,5 yıl önce Semih 'e emaneten verdiğini, 1,5-2 ay süreyle aracın Semih 'de kaldığını, aracı verirken aracın koltuklarının bulunmasına karşın, teslim alırken koltukların bulunmadığını, Semih'in yumurta sattığı için aracın koltuklarını söktüğünü, aracının hayvan taşımaya müsait olmadığını,

Tanık Cihan kollukta özetle; suça konu hayvanların Orhan tarafından, Semih 'den satın alındığını, hayvanları Orhan ile birlikte Yukarı Mahallede ikamet eden Murat 'ın avlusundan teslim alarak iplerinden çekmek suretiyle Orhan'a ait ahıra getirdiklerini, hayvanları avludan çıkarırken Semih'in de avluda bulunduğunu ancak paranın verilmesini görmediğini,

Cumhuriyet Başsavcılığında özetle; Orhan 'ın arkadaşı olduğunu, 15-20 gün önce tesadüfen karşılaştıklarında satın aldığı iki adet ineğin getirilmesi konusunda kendisinden yardım istemisi üzerine Orhan'a ait araca binerek Semih 'in kayınpederinin evinin bulunduğu dar sokağa gittiklerini, burada Semih 'in yanlarına gelerek Orhan ile birlikte hayvanları getirmek üzere ayrılırken kendisinin araçta beklediğini, bir süre sonra inekleri getirdiklerini, olay anında Murat 'ı görmediğini, ineklerin getirildiği sokakta Semih'in kayınpederinin evi bulunduğu için kolluktaki ifadesinde ineklerin Murat 'ın avlusundan getirildiğini söylediğini, gerçekte ineklerin Murat'ın avulusundan getirildiğini görmediğini, inekleri iplerinden çekerek Orhan'ın ahırına getirdiklerini,

Yargılama aşamasında 16.10.2008 tarihinde özetle; iddianamede anlatılan olaydan hiç bir haberinin olmadığını, sanıkları tanıdığını, bu şahısların böyle bir olayı gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini bilmediğini, 30.04.2009 tarihinde ise; geçmişte Orhan 'ın, Semih 'den iki adet inek satın aldığını bildiğini, ancak inekleri nereden getirdiklerini bilmediğini,

Tanık sıfatıyla dinlenen sanığın kayın pederi Murat kollukta özetle; Semih 'in kendi evine gelip gitmediğini, ahırının yıllardır boş olduğunu, Orhan 'ın kendisine ait avludan hayvan götürmediğini,

Cumhuriyet Başsavcılığında özetle; Semih 'in damadı olduğunu, ancak 1,5-2 yıldır evine gelmediğini, kendisinden habersiz hiç kimsenin ahırına hayvan koyamayacağını, Semih hakkında gıyabi tutuklama kararının bulunduğunu, buna rağmen Semih ile Orhan arasında alışveriş yapılabileceğini ancak bunu kendisinin bilmediği gibi kendi ahırına hayvan konulmadığını, bu duruma komşuları olan Burhan ile Mevlüt 'ün tanıklık edebileceğini, Orhan 'ın yanında bulunduğu söylenen Cihan 'ı tanımadığını, bunların şebeke halinde çalıştığını, Semih hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunduğu için bu şekilde senaryo uydurduklarını, sanık Orhan'ın hırsızlık yapıp yapmadığını bilmediğini ancak hayvanların onun ahırında olduğunu duyduğunu, suçu başkasının üzerine atmaya çalıştığını,

Yargılama aşamasında özetle; neden tanık olarak adının geçtiğini anlamadığını, Semih'in damadı olmasına rağmen 3 yıldır konuşmadığını, hırsızlık yapıp yapmadığını bilmediğini,

Tanık Burhan kollukta özetle; Murat 'ın komşusu olduğunu, ahırına son bir ay içerisinde herhangi bir şekilde hayvan gelmediğini, gelmiş olması halinde kendisinin dikkatini çekeceğini, Semih 'in ramazan ayında gece Murat 'a ait eve geldiğini, hayvanların çalınması ile ilgili hiç bir bilgisinin olmadığını,

Yargılama aşamasında; Murat 'ın komşusu olduğunu, olayla ilgili hiç bir bilgisinin olmadığını, Murat'ın evinde suç tarihinde büyükbaş hayvan görmediğini,

Sanığın kayın pederi olan Murat 'un komşularından olan tanık Mevlüt kollukta özetle; Murat isimli şahsın komşusu olduğunu, evinde hayvan beslediğini hiç bir zaman görmediğini, hayvanın beslenmesi halinde kendisinin görebileceğini, Murat'ın damadı olan Semih 'in Sarayönü'ne geldiğini görmediğini,

Beyan etmişlerdir.

Soruşturma aşamasında bulunamaması nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkartılan sanık Semih yargılama aşamasında yakalandığında özetle; Yılmaz 'ı tanımasına karşın 4 yıldır konuşmadığını, Orhan 'ı ise hiç tanımadığını, hakkında başka bir mahkemede dava bulunduğu için suçun diğer sanıklar tarafından kendi üzerine atıldığını savunmuştur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Haklarındaki beraat kararları kesinleşen sanıklar Orhan ve Yılmaz 'ın beyanları ile tanık Cihan 'ın soruşturma aşamasındaki anlatımları gözönüne alındığında sanık Semih 'in atılı hırsızlık suçunu işlediği yolunda bir kanaat oluştuğu gözardı edilemez bir olgudur. Ancak bununla birlikte, tanık Cihan'ın soruşturma evresindeki; "Orhan 'ın suça konu iki adet büyükbaş hayvanı sanık Semih 'den satın aldığını ve bunları Semih'in kayın pederi Murat 'ın evinden teslim alarak birlikte Orhan'ın ahırına getirdikleri" şeklindeki beyanlarından dönerek kovuşturma aşamasında; "olaydan hiç bir haberinin olmadığını" söylemesi, sanığın kayın pederi Murat ile tanık olarak dinlenilen komşuları Burhan ve Mevlüt 'ün, Murat 'n ahırına suç tarihinde herhangi bir hayvan getirilmediği ve sanık Semih'in son zamanlarda buraya gelip gitmediği yönündeki anlatımları gibi hususlar tüm dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmakta ve sübuta ermemektedir.

Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, sanığın atılı suçu işlediğini kabul eden Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün, sanığın beraatı yerine, birbiriyle çelişkili ve kesin bir kanaat vermekten uzak delillere dayanılarak mahkumiyetine hükmolunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 23.02.2012 gün ve 3044-3722 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3- Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.10.2009 gün ve 142-930 sayılı hükmünün BOZULMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.05.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi

 Rahmi Ofluoğlu