Yeni adli yılda, adliyeye gittiğim ilk gün başıma gelenleri anlatacağım size. Bu yazıdan tam bir hafta önce aynı gün yaşandı hepsi.
-1-
Çağlayan Adliyesi’nin Kağıthane tarafındaki girişini biliyorsunuzdur.
Sabah 8.45-9.00 suları. Aracımla her zamanki gibi adliyeye giriyorum.
Bir anda güvenliklerden biri aracın önüne atladı. Zor durdum.
Açtım camı, hayırdır dedim.
Direk şunu söyledi ‘’Niye geldin adliyeye?’’
Daha yeni uyanmışım, kendime gelememişim, gerginim, sabah sabah duyduğum ilk cümleye bakın. ‘’Niye geldin adliyeye?’’ İnsan önce bir günaydın der.
Haliyle sinirlendim. Avukat kimliğiymiş,mesleğin vakarıymış, onuruymuş şuymuş buymuş hemen bir kenara bıraktım. ‘’Sanane lan, s...min keyfine geldim’’ dedim.
Bir anlık şaşkınlık yaşadı güvenlikler, beklemiyorlardı.
Ne diyorsun sen falan derken araçtan indim, artık ya ben onları ya onlar beni dövecek, beni önceden tanıyan bir kaç güvenlik geldi araya girdi, ‘’Durun ne yapıyorsunuz avukat o!’’
‘’Avukat bey hadi geç, arkadaş yeni seni tanıyamamış’’ falan dediler. Beni uzaklaştırdılar.
Hayır yani tanımasa veya avukat değil vatandaş olsam ne olacak? O nasıl bir üslup sabah sabah.
Sonradan öğrendim ki başsavcı vatandaşların aracıyla adliyeye girmesini yasaklamış, ondanmışmış bu sorgu sual. OHAL’deyiz ya. Aynen böyle dediler.
Neyse.
Söylene söylene otoparka indim, duruşma beklemez sonuçta.
-2-
Otopark tıklım tıklım. Bir köşe buldum arabayı sıkıştırdım. Kot pantolonlu siyah tişörtlü belinde de görünür şekilde silahı olan bir adam bağırmaya başladı.
‘’Hop hooop hemşerim oraya araba koymak yasssaakkhh’’(pek çok kez de parkettiğim bir yer)
İçimden yirmiye kadar saydım. Baktım olmuyor, sakinleşemiyorum. Oysa her zaman işe yarardı.
‘’Sen kimsin la’’ dedim. Ben memurum, dedi. Polis misin? dedim. Hayır dedi.
‘’Değnekçi misin? Değnekçiler ne zamandır silah taşıyor’’ dedim. Ben infaz koruma memuruyum dedi. ‘Adliyede polis dahi silahıyla gezemez, sen hayırdır ya nerden çıktı bu silah? Ben de silahımla geleyim o zaman’’ dedim.
Gevşek gevşek güldü, ‘ben izin verirsem gelirsin ancak avugat bey’ dedi.
Tamam dedim içimden. Bu adam benim alın yazımmış. Şöyle güzel bir stres atayım diye üstüne yöneldim, bu sefer oradaki temizlik personeli girdi araya. ‘’Avukat bey sen ne yapıyorsun, koy buraya arabanı, biz seni tanıyoruz bir şey olursa ararız o daha yeni başladı’’ dediler.
Eski değil yeni çalışan olsa ne olur yani.
Baktım bizim gevşek halen gülüyor kenardan. Ya sabır diye diye adliyenin girişine yöneldim.
-3-
Kapıdan gireceğim elimde minik bir el çantası var. Bir tabletin sığabileceği boyutta ve incelikte.
Güvenlik her zamanki gibi işini yapmaya başladı. ‘’Avukat bey çantayı x-ray cihazına koyalım’’.
‘’Sicili yaz direk, kavga etmeyelim sabah sabah’’ dedim. Bu sefer de demez mi, ‘’Avukat bey sicil yazma dönemi bitti OHAL’deyiz, çevik kuvvet çağırıyoruz adliyeye sokmuyoruz.’’
Adliyenize de size de…
-4-
Asıl olaya geliyorum. Daha evvelden bir yazı yazmıştım. ‘’İcra Dairesi, Avukat Hakları, Arı ile Badem’in Sinsi Tezgahı’’ başlıklı. Belki görmüşsünüzdür, bir iki gün yayında kaldı.
İstanbul’daki ellibin avukattan bir tanesi yazıyı üstüne alınmış, uğraşmış bütün sitelerdeki yazılarımı kaldırtmıştı. Bir de yetmezmiş gibi hakaretten hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu. Onunla ilgili ifade vermek için 5. Kattaki özel soruşturma bürosuna çıktım.
Katibi buldum, savcı değişmiş, yerine bakan savcı da izne çıkmış, Ekim ayı sonunda gelecekmiş.
Bir kaç tane memur hanım da çay içip sohbet ediyor, bir yandan da bizi dinliyor.
‘’Davetiye çıkması gerekirken şüpheli için çağrı kağıdı yollamışsınız, yanlışlıkla yakalama falan çıkarmayın’’ dedim tatlı tatlı.
‘’Eee avukat bey, OHAL’deyiz yakalarız da tutuklarız da 30 gün gözaltında da tutarız istediğimiz her şeyi yaparız biz’’ demeye başlamaz mı bir tanesi.
Sustum, kendimi tuttum. Sabret Erdost diye kendimi frenlemeye çalıştım. Duymamazlıktan geldim.
Tamam o zaman ben Ekim, Kasım gibi tekrar gelirim bakarım dedim.
Çıkıyorum artık, kapıya yöneldim tam o anda kenarda çay içen memur hanımlardan biri ‘’Avukat bey gelirseen ekimeeee gelmezsen’’ diyip sustu ve gülmeye başladı.
Şok oldum. Dondum kaldım bir anda. Bilenler bu lafın devamında neyin geldiğini bilir.
Döndüm arkamı, yanına gittim bu memur hanımın. ‘’Ney ney ney ney, devam ettir şu cümleyi’’ dedim.
Gülmeye devam etti. Yüzü kızardı, ‘şaka yaptım avukat bey’ dedi.
‘’Ben şakadan anlamıyorum, devam ettir şu lafı’’ dedim. ‘’Hatta varsa çıkar göster de neşemiz yerine gelsin sabah sabah’’ dedim.
Gülmeye devam etti.
Açsam bayramlık ağzımı, hak ettiği cevabı versem, avukat bey ne kadar hayvansın diyecek. Elimi kaldırsam, feminist örgütler hayatı bana zindan edecek. Şikayet edeyim desem derdimi kime anlatacağım.
Dua et kadınsın dedim. Ordan da çıktım gittim.
-5-
Ama gün daha bitmedi.
Adliyeden çıktım bir işim vardı hallettim, geri dönüyorum otoparktan aracı alıp, bir cinayet işlemeden adliyeyi terkedeceğim. Planım bu ve sakin olmam lazım.
Adliye içinden girip vakit kaybetmeyeyim dedim. Araç çıkışından yürüyerek girmek mantıklı geldi, pek çok kez yaptığım bir şey, gayet normal yani.
Yürürken bir güvenlik yine bağırmaya başladı.
‘’Hop hop hop hemşerim!’’
Sizin hemşerinizi de memleketinizi de … Yeter artık ya. ‘’Ne var!’’ dedim.
‘Buradan yürüyerek giremezsin’ dedi. Neden, dedim. ‘Aranmadan adliyeye girmek yasak’ dedi.
‘’İyi de araçla girerken de aranmıyoruz, amacım arabayı alıp çıkmak, kaldı ki adliye binasına nereden girmeye çalışırsam çalışayım zaten arayacaklar otoparktan aracı alıp çıkacağım’’, diye sabırla ve tane tane anlattım.
‘Olmaz Başsavcının emri var seni sokamam’ dedi. ‘’Ben yürüyorum savcıların başına söylersin’’ dedim.
Babam ve Oğlum filmindeki gibi önüme geçti, kollarını açtı. ‘Olmaz gidemezsin’ demeye devam ediyor.
Duygulandım.
‘’Tamam’’ dedim. ‘’Sen kazandın’’. Bende açtım kollarımı. ‘’Gel üstümü de altımı da ara’’ dedim. Hayır aramaya yetkim yok, demez mi.
‘’Ben sana yetki verdim, gel güzelce her yerimi elle de gidip arabamı alayım işim gücüm var’’ dedim. ‘Olmaz, arayamam, buradan yürüyemezsin’ dedi.
‘’Ne yapacaksın dövecek misin’’diye sordum. Aman olur mu öyle şey demeye başladı bu sefer de. ‘’O zaman ben yürüyorum’’ dedim.
Polis çağırıcam! dedi. ‘’Polis yetmez. Jandarma, özel harekat falan kim varsa onları da çağır’’ diyip yürümeye devam ettim.
Gerçekten de çağırmış.
Ben inerken arkamdan bir telsiz sesi ve şöyle bir anons duydum. ‘’Bir avukat bana mukavemet ediyor acilen buraya ekip yollayın.’’
Sallamadım.
Sakince gittim. Arabayı aldım, otoparktan çıkıyorum artık, içimden de halen sayıyorum ki plana sadık kalıp, kimseyi öldürmeden gitmem lazım.
Bir baktım 3-5 tane özel güvenlik, onlardan daha fazla çevik kuvvet polisi kapının çıkışında beni bekliyor. ‘’Açtım camı hayırdır?’’ dedim.
‘Avukat bey buradan giremezsin’ diyor halen bana o güvenlik.
‘’Yahu girdim, şimdi de çıkıyorum. Geri mi döneyim? İsterseniz gelin gözaltına alın bu yüzden beni’’ dedim.
Sonra yine oradan koşarak güvenliklerin amiri geldi, tanıyorum kendisini. ‘Avukat bey kusura bakmayın OHAL var ya ondan böyle, ben seni tanıyorum sen onun kusuruna bakma hadi gidin’ dedi.
Tanımasa ne olacak yani?
-Son-
Ve mutlu sonla birini dövmeden veya kendimi şöyle güzelce dövdürmeden adliyeyi terk ettim.
Belki bu olayların bir kısmında benim de kusurumun olduğunu düşünebilirsiniz, kızıp küçümseyebilirsiniz veya bunlar ne ki biz daha fazlasını yaşıyoruz da diyebilirsiniz.
Memlekette düşünce özgürlüğü var sonuçta.
Cevapsız sorularla sonuca bağlıyorum yazıyı.
OHAL ilan edildi diye mi polisi, güvenliği, memuru avukata böyle gevşek, böyle kaba ve böyle saygısızca davranıyor? Yoksa artık maruz kalacağımız muamele bu mu?
OHAL’de bilmediğimiz KHK’ler çıktı da haberim mi yok?
Baro yönetimini işgal eden, biz yüksek siyaset yapıyoruz muhteremler nerede?
Ne yapıyorlar?
Kim bilir kimler var şimdi kalbinde?
Kim bilir kimler dokundu o narin ellerine?
Onlar bu sıkıntıları yaşamıyor mu?
Yaşıyorsa nasıl aşıyor sorunlarını?
Herkes haklı bir ben mi haksızım?
Av. Erdost BALCI