Son günlerde sitemiz okurlarının talepleri doğrultusunda güncel Yargıtay kararlarında yaptığımız incelemede, istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi sonrasında birçok sanık ve sanık avukatı tarafından yapılan temyiz başvurularında yanılgıya düşüldüğü, temyiz nedenlerinin sunulmadığı veya süresinden sonra sunulduğu gerekçesiyle temyiz başvurularının incelenmeksizin reddedildiği anlaşılmaktadır.
İstinaf mahkemesi kararına karşı uygulamada süre tutum dilekçesi olarak bilinen dilekçe ile temyiz yoluna başvurulması, dolayısıyla temyiz nedenlerinin açıkça gösterilmemesi durumunda gerekçeli kararın tebliği üzerine, temyiz nedenlerinin CMK’nın 294/1. ve 295. maddeleri gereği 7 günlük sürede sunulmadığı gerekçesiyle Yargıtay temyiz başvurularını incelenmeksizin reddetmektedir.
Bilindiği üzere, Bölge Adliye Mahkemeleri’nin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmesinden önce, CMUK'nın 314/2. maddesinin "temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin temyiz incelemesine engel olmayacağına yönelik" hükmüne dayanarak, Yargıtay temyiz nedenlerini kendiliğinden gözetebilmekteydi. Basit anlatımla, sanık ve sanık avukatının tefhimle veya tebliğle beraber süresi içerisinde sunduğu süre tutum dilekçesi, temyiz incelemesinin yapılabilmesi için yeterli görülmekteydi.
Ancak istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle yürürlüğe giren temyiz kanun yolundaki önemli değişikliklerin gözden kaçırılması durumu, özellikle temyiz kanun yolunda “sebeple bağlılık” ilkesinin uygulamaya geçmesi dolayısıyla artık temyiz nedenlerinin gösterilmesinin zorunlu hale gelmesi, aksi halde Yargıtay’ın maddi olaya ilişkin inceleme yapmaması gibi kurallar nedeniyle, uygulamadaki eski alışkanlıkların bırakılmaması ve temyiz nedenlerinin gösterilmemesi durumlarında ciddi hak kayıpları doğmaktadır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/7210 Esas , 2019/2004 Karar sayılı ve 25.03.2019 tarihli güncel bir kararında; “sanık müdafiinin 24.05.2018 tarihinde usulüne uygun olarak kendisine tebliğ edilen hükmü 31.05.2018 tarihinde gerekçe göstermeden temyiz ettiği ve CMK’nın 295/1. maddesinde öngörülen yasal süresi içerisinde gerekçeli temyiz dilekçesi vermediği anlaşılmakla; temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE” karar vermiştir.
Karara göre, sanık avukatı 24.05.2018 tarihinde tefhim edilen istinaf mahkemesi kararını süresi içerisinde gerekçesiz olarak (süre tutum dilekçesi vermek suretiyle) temyiz etmiş, ancak istinaf mahkemesince tebliğ edilen gerekçeli karara karşı CMK 295. madde gereği 7 günlük sürede temyiz nedenlerini belirtir “gerekçeli dilekçe” sunmamıştır.
İlgili düzenleme, öncelikle belirlenen süre yönünden ciddi boyutta sorunludur. Daha doğru bir anlatımla, 7035 sayılı Kanun ile temyiz süresinde yapılan değişiklik nedeniyle sorunlu hale gelmiştir. 5271 Sayılı CMK’nın 291. Maddesi ile temyiz istemi ve süresi düzenlenmiştir. Bilindiği üzere 5 Ağustos 2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un 21. Maddesi ile CMK 291. maddeye getirilen değişiklikle temyiz süresi “yedi”gün iken bu ibare “on beş” gün şeklinde değiştirilmiştir. Değişiklik gerekçesinde ise;“Madde ile, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 291 inci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle, tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden onbeş güne çıkarılmaktadır.”denilmiştir. Ancak, anılan maddede yapılan değişiklikle temyiz başvurusunun daha etkin kullanılabilmesi amaçlanmışsa da, temyiz süresi ile gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulmasına dair süre arasında ciddi bir çelişki ortaya çıkmış ve değişiklikle amaçlanan etkin başvuru hakkını kullanma yerine tam tersi bir durum ortaya çıkmıştır.
Kanun koyucunun temyiz başvuru yolunun daha etkin kullanılabilmesini amaçlayarak temyiz süresini uzatmakla birlikte ve değişikliğe uygun olarak gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulmasına dair CMK 295. Maddede belirlenen 7 günlük süreyi de 15 gün olarak değiştirmesi gerekmekteydi. Kanaatimizce bu husus dikkatten kaçarak ciddi bir çelişki yaratılmış ve hukukçuları dahi yanılgıya düşürecek bir sorun ortaya çıkmıştır. İstinaf mahkemeleri gerek kısa kararda, gerekse gerekçeli kararlarında, kararın 15 gün içerisinde temyiz edilebileceğini bildirmektedir. Bu noktadan hareketle gerekçeli temyiz dilekçesinin 7 gün içerisinde sunulması gerektiği yönündeki düzenlemenin de kararlarda ayrıca belirtilmemesi tarafları yanıltmaktadır. Nihayet mevcut durum itibariyle “temyiz süresi” ve“temyiz nedenlerini içerir dilekçe verme süresi” şeklinde iki ayrı kavramın ve farklı sürelerin söz konusu olması, etkin bir temyiz başvuru yolu sağlamak yerine kanun yolunu etkisizleştirmekten (hatta hak kaybına neden olmaktan) başka bir işe yaramamaktadır.
Kanun koyucunun süre yönünden ortaya çıkan bu çelişkiyi düzeltmesi gerektiği gibi, istinaf mahkemeleri ceza dairelerinin de 7 günlük gerekçeli temyiz süresini de kararlarında ayrıca belirtmeleri uygulamada karşılaşılacak sorunları çözme noktasında yararlı olacağı açıktır. Ayrıca bu çelişkili durum karşısında Yargıtay’ın en azından 15 gün içerisinde sunulmuş gerekçeli temyiz dilekçesini kabul ederek temyiz incelemesini reddetmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ancak kanımızca en köklü çözüm, kanun koyucunun bu çelişkiyi gidermek üzere gereken yasal düzenlemeyi hızlıca yapmasıdır.
Sonuç olarak; istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi ve 5271 sayılı CMK’nın istinaf ve temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmaya başlamasıyla birlikte ceza yargılaması usulü daha karmaşık bir hal almış olup, sanıkların mutlaka avukat yardımından yararlanmaları gerekmektedir.
Av. Çağlar Dilber