Anayasa Mahkemesi’nin 30 Nisan 2020 tarih ve 31114 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, E.2018/91, K.2020/10 sayılı ve 19 Şubat 2020 tarihli kararı kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin Altay, Özgür Özel, Engin Koç ile birlikte 113 milletvekili tarafından 01.02.2018 tarih ve 7072 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun[1]’un bazı düzenlemelerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. İşbu yazının kapsamını 7072 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 26’ncı maddesiyle 04.07.1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu[2]’nun Ek 6. maddesine eklenen on sekizinci fıkranın iptal talebi oluşturmaktadır.
2559 sayılı Kanun’un Ek 6’ncı maddesi kapsamında polisin adli görev ve yetkileri düzenlenmektedir. 7072 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile işbu maddenin on sekizinci fıkrasına, “Polis, sanal ortamda işlenen suçlarda, yetkili Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla, internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşmaya, sanal ortamda araştırma yapmaya yetkilidir. Erişim sağlayıcıları, yer sağlayıcıları ve içerik sağlayıcıları talep edilen bu bilgileri kolluğun bu suçlarla mücadele için oluşturduğu birimine bildirir.” hükmü eklenmiştir.
- İPTAL TALEBİNİN GEREKÇESİ
İptal talebinde bulunan milletvekilleri tarafından,
- Sanal ortamda işlenen suçlar bakımından soruşturma, araştırma, inceleme yapma yetkisinin doğrudan adli kolluk görevlilerine bırakıldığı,
- Düzenleme nedeniyle polisin internet abonelerinin kimlik bilgilerine erişim ulaşılabileceği, sanal ortamda araştırma yapılabileceği,
- Söz konusu incelemenin hukuki niteliği itibarıyla adli bir işlem olduğu ve adli soruşturma yapılması gerektiği,
- Ceza muhakemesi sisteminde adli soruşturma işlemlerini başlatmaya ve yapmaya yetkili tek kişinin Cumhuriyet savcısı olduğu,
- Adli kolluğun ise Cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarını yerine getirmekle görevli olduğu ve getirilen düzenlemenin ceza muhakemesi sistemiyle bağdaşmadığı belirtilmiştir.
Bunun yanı sıra internet abonelerinin kimlik ve diğer bilgi ve verilerinin doğrudan polis takdiri kapsamında incelemeye ve araştırmaya tabi tutulmasının bireyin özel hayatın gizliliğine, kişisel verilerin dokunulmazlığına yönelik ölçüsüz bir müdahale oluşturduğu ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası[3]’nın 2’nci,13’üncü,15’inci ve 20’nci maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir.
- III. ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ KAPSAMINDA KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarına[4] göre, “… adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul edilmektedir.
Karar kapsamında kişisel verilerin korunmasının Anayasa’nın 20’nci maddesinin üçüncü fıkrasında “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” şeklinde düzenlendiği ve özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye alındığı vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, düzenleme sayesinde ulaşılabilecek internet abonelerine ait kimlik bilgilerinin kişisel veri niteliğinde olduğu ve özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirdiğini tespit etmiştir.
- IV. DÜZENLEMENİN KANUNİLİK ÖLÇÜTÜNÜ KARŞILAYABİLİRLİĞİ
Anayasa’nın 20’nci maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilecektir. Anayasa’nın 13’üncü maddesinde temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması düzenlenmiş ve “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır. Bu hükümlerin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir düzenlemeler olması gerektiği vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi düzenleme kapsamında polislerin ulaşmaya yetkili oldukları bilginin abonelere ait kimlik bilgisi olduğunu, kimlik bilgisi dışında bir bilginin polis tarafından talep edilmesinin mümkün olmayacağı kanaatine varmıştır. Bunun yanı sıra, kişisel veri niteliğindeki kimlik bilgilerinin ne zaman ve hangi amaçla talep edilebileceği veya ilgililer tarafından bildirileceğinin düzenlemede belirlendiği, bu sayede kuralın belirli ve öngörülebilir olduğu ve dolayısıyla kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.
- DÜZENLEMENİN DEMOKRATİK TOPLUM GEREKLERİNE UYGUNLUĞU
Karar kapsamında, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaması gerektiği ve bu noktada bir hakkın sınırlanabilmesi için öngörülen sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olması gerektiği ifade edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu[5]’nun davaya konu düzenleme ilgili “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161’inci maddesinin birinci, ikinci, dördüncü fıkralarına göre Cumhuriyet savcısı doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığıyla her türlü araştırmayı yapabileceği, adli soruşturmayla ilgili sonuca ulaşabilmek için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebileceği belirtilmiştir. Aynı maddenin yedinci fıkrasında herhangi bir soruşturmada yetkisiz olduğu kanısına varan Cumhuriyet savcısının yetkisizlik kararı vererek dosyayı yetkili gördüğü Cumhuriyet savcısına göndereceği, o Cumhuriyet savcının da kendisini yetkisiz görmesi halinde yetki uyuşmazlığının ilgili ağır ceza mahkemesince çözümleneceği düzenlenmiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından, 5271 sayılı Kanun’un 161’inci maddesinin değinilen fıkraları ışığında,
- Sanal ortamda işlenen suçlar da dahil olmak üzere suç soruşturmasını yapacak yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi ve bu konuya ilişkin uyuşmazlıkların çözümünün yargı makamlarının görevi kapsamında olduğu,
- Yalnızca yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi amacıyla kolluğa, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamak suretiyle düzenlemede belirtilen yetkiyi tanımanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca denk gelmediği,
- Dava konusu düzenleme ile getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
Buna ek olarak, sınırlamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmesi durumunda, Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkın gerektirdiği özel güvencelerin kişilere sağlanması durumunda Anayasa’ya uygun bir sınırlamanın varlığının kabul edileceği değerlendirilmiştir.
- VI. SONUÇ
Anayasa Mahkemesi tüm bu değerlendirmeler doğrultusunda polise, sanal ortamda işlenen suçlarda internet abonelerinin kimlik bilgilerine ulaşma, araştırma yapma yetkisi veren ve erişim sağlayıcıları, yer sağlayıcıları ve içerik sağlayıcılarına talep edilen bu bilgileri kolluğa bildirme yükümlülüğü yükleyen düzenlenmenin Anayasa’nın 13’üncü ve 20’nci maddelerine aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiğine karar vermiştir.
5271 sayılı Kanun kapsamında Cumhuriyet savcılarının doğrudan veya adli kolluk görevlileri aracılığıyla internet abonelerinin kimlik bilgileri de dahil olmak üzere gerekli bilgilere erişimin mümkün olması, yetkiye ilişkin çıkabilecek uyuşmazlıklarda ağır ceza mahkemelerinin çözüme ilişkin nihai kararı verecek olması dikkate alındığında polise bu şekilde bir yetki verilmesinin yerinde olmadığı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının isabetli olduğu kanaatine varmaktayız.
Av. Eren Can Kapmaz & Av. Volkan Alkılıç
[1] 08 Mart 2018 tarihli ve 30354 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. İşbu yazı kapsamında “7072 sayılı Kanun” olarak anılacaktır.
[2] 14 Temmuz 1934 tarihli ve 2751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. İşbu yazı kapsamında “2559 sayılı Kanun” olarak anılacaktır.
[3] 09 Kasım 1982 tarihli ve 17863 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. İşbu yazı kapsamında “Anayasa” olarak anılacaktır.
[4] Anayasa Mahkemesi’nin 2013/122 E., 2014/74 K. sayılı ve 09.04.2014 tarihli kararı, 2014/149 E., 2014/151 K. sayılı ve 02.10.2014 tarihli kararı
[5] 17 Aralık 2004 tarihli ve 25673 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. İşbu yazı kapsamında “5271 sayılı Kanun” olarak anılacaktır.