Hukuk, dünya ve ülke gerçeklerinden ayrı, soyut bir kavram değildir. Bu nedenle FETÖ/PDY davaları konusuna girmeden önce siyasi duruma ve uluslararası konjonktüre kısaca bir göz atalım.
Türkiye ABD ve AB için son derece önemli konumda bir ülke. Detaylara girmeden özetleyelim; ABD ve AB eskisi gibi Türkiye’yi evirip çevirip istediği gibi kullanamıyor. Batı istediği gibi kullanamadığı Türkiye’yi bölerek sonuca ulaşmak niyetinde görünüyor. Bu nedenle ABD, Türkiye’nin bütün karşı koymalarına rağmen PYD’yi silahlandırmaya devam ediyor.
Batı basını Erdoğan üzerinden Türkiye’yi hedef almaktadır. Batı basınında gün geçmesin ki Türkiye aleyhine bir haber, bir makale yer almasın. Alman, Der Spiegel Türkiye’de yeni bir darbeden söz etmektedir.
Eski Pentagon yetkilisi ve Neo-Con yazar Michael Rubin, yazısında “Beyaz Saray’ın düşünmesi gereken sorunun 'Türkiye'yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye'nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz' olması gerektiğini söyleyerek, “Bu uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir” demektedir.
Batı basınındaki Türkiye karşıtı yazı ve makaleler elbette bunlardan ibaret değil. Öyle anlaşılıyor ki 15 Temmuzun arkasındaki güçler amaçlarından vazgeçmiş değiller.
İçeride durum ne?
Sondan başlayalım.
Habertürk TV'de Türkiye'nin Nabzı programında Didem Arslan Yılmaz'ın konuğu olan Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, FETÖ ile mücadele konusunda açıklamalar yaptı.
“FETÖ'nün lider kadrosu hala duruyor. Bir Adil Öksüz vardı, onu da kaçırdık. Lider kadroyu etkisiz hale getiremezseniz... Örgüt duruyor. Örgütün beyin takımı duruyor.
Lider kadro çökertilmedikçe risk devam ediyor.
"GÜLEN'İ KULLANMA SÜRESİ DOLMADAN İADE ETMEZLER"
Fetullah Gülen'in kullanılma zamanı ne zaman dolarsa o zaman iade ederler. Dolayısıyla onun kullanılma süresi devam ettiği müddetçe iade edilmesini beklemek çok zor.
"İFADE VERENLERİN ÇÖZÜLDÜĞÜ KANAATİNDE DEĞİLİM"
15 Temmuz'un tam aydınlatılamadığını, birçok konunun açıklığa kavuşmadığı kanaatini taşıyorum. Yargılama süresinde ifadeler vs. baktığımız zaman şu anda sanık durumunda olanların bu konuda biraz eğitimli ve yönlendirilerek çok açık olayı aydınlatıcı bilgiler verme noktasında olduklarını düşünmüyorum. İfade verenlerin çözüldüğü kanaatinde değilim.”
İlker Başbuğ FETÖ ile ilgili açıklamalarında; FETÖ’nün çökertilemediği, lider kadrosunun durduğu, FETÖ sanıklarının ya talimatla ya da aldıkları eğitim nedeniyle doğruları söylemediklerini vurguluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbuğ’un söylediklerine benzer açıklamaları birçok kez yaptı ve yapmaya da devam etmektedir.
Bu durumda darbe tehdidi altında, sınırlarının iki adam ötesinde gelişen olaylar, Irak Kürdistan’ında yapılması planlanan bağımsızlık referandumu, ABD-PYD ittifakı, Türkiye’ye yönelik terör eylemleri devam ederken samimiyetleri konusunda şüpheler oluşan FETÖ tutuklularının tahliyesi veya beraatı zor görünmektedir. Daha başka bir anlatımla 15 Temmuz ve yukarıda özetlemeye çalıştığımız devamı gelişmelerin gölgesinde adil yargılama ne kadar mümkün olabilir sorusunu sormak durumundayız
Biz hukukçular, her koşulda, herkesin adil yargılanma hakkı olduğunu savunmak durumundayız. Ancak adil yargılanma hakkı mevcut realite karşısında ne kadar var olabilir ki?..
Devletin zirvesi, bunlar itirafçı değil, yalan söylüyorlar, takiyye yapıyorlar derken sanıkların da bu ithamları doğrular davranışlar sergilemelerinin lehlerine olacağını düşünebilir miyiz?
100 sanıklı bir davada 100 sanığın yüzü de ben bylocku indirmedim ve kullanmadım diyorsa, bylock tutuklularının %98 i bylocku indirmedim, kullanmadım tutumu içerisindeyken avukat etkili bir savunma yapabilir mi?
Belki “nasıl olsa hukuken bylock mesaj içerikleri olmadan bizi mahkum edemezler” diye düşünülüyor.
Bizce bütün bunlar Erdoğan olgusunu doğru okuyamamaktan kaynaklanmaktadır.
Doğrudur, olağan hukuk düzeni içerisinde darbeciler hariç tutuklamaların çoğu yapılamazdı. Dosyalardaki deliller yetersiz. 17/25 Aralık öncesi FETÖ devletin kritik noktalarını kontrol ettiğinden elde yeterli delil olmaması doğaldır. Bu durum bilindiği için sanıklar genelde susma hakkını kullanmaktalar.
Devletin hukuk içerisinde FETÖ/PDY ile etkili bir mücadele yapamayacağını düşünlerin yanıldığını belirtmemiz gerekir. Umulanın aksine Erdoğan her alanda risk alarak FETÖ’ya karşı sert bir mücadele içerisine girdi. Bir anlamda güvenilen dağlara kar yağdı.
Erdoğan tersinden bir jakoben, bir ittihatçı gibi davrandı. Evrensel hukuk kurallarına aldırmadan üzerlerine gitti. FETÖ’nün güvendiği batı kamuoyu ve uluslararası mahkemeler de Erdoğan’ın tersinden Kemalist tutumu karşısında duraksadılar. AİHM Türkiye’den giden başvurulara beklenen kararları vermedi. Avrupa Erdoğan’ın da kararlığının farkında ve bu aşamada Türkiye’yi kaybetmekten korkuyor. Böylece içte ve dışta FETÖ sanıkları için hukuk dondurulmuş durumda.
Artık C. Savcıları iddianamelerine “…sanığın FETÖ’nün talimatı doğrultusunda inkarcı bir tutum içerisinde olduğu…” ibareleri yer almaya başladı.
Diğer yandan aylardır tutuklu bulunan sanıklarda umutsuzluklar görülmeye başlandı. Aileler acı içerisinde ve perişan.
Yer yer bazı sanık yakınlarının “yaktılar bizi, onlar yurt dışında sefa sürerken biz burada çile çekiyoruz” Tutuklu yakınları açısından her anlamda durum vahim.
Çözüm ne?
Susma hakkı Magna Carta’dan günümüze kadar sanıklara tanınan temel bir haktır, saygı duyulması gerekir diye düşünüyoruz. Ancak susma hakkı doğru yönde kullanılmalıdır.
Bylock tutukluları
Sanıkların %98 i bylock suçlamasını kabul etmiyor. Şimdiye kadar sonuçlanan davalarda bylock eşittir FETÖ/PDY silahlı terör örgütü önermesi ile cezalar verildi. Elbette bylock tek başına silahlı terör örgütü suçunun delili değildir. Gel gör ki sanıkların bu retçi tutumu bylock eşittir silahlı terör örgütü önermesini savunanların tezini kuvvetlendiriyor. Bir davada bylockla suçlanan 27 sanığın tamamı “O zaman neden bylock listesindesin” sorusuna şu cevabı verdiler:
-Hata ile veya kasten listeye alındığımı düşünüyorum.
Bu manzaranın hiç de inandırıcı olduğunu düşünmüyorum.
Bu aşamada bylock indirdiğini ve kullandığını kabul eden %2 yi savunmak ret eden % 98 i savunmaktan çok daha kolay...
Çok yeni bir duruşmada sanık bylock indirdiğini kabul etti. Sanık bylock ile ilgili 2 şeye itiraz etti;
1-Ben bylocku Nisan 2014 yılında indirdim ve kullandım oysa iddianamede 06 Eylül tarihinde indirdiğim yazılı, ben 06 Eylül tarihinde ….şehrinde yayladaydım, bulunduğum yerde bırakın bir programı GOOGLE PLAY den indirmeyi mesaj çekmek bile çok zordur.
2-KOM şube mahkemeye mesaj içeriklerini hızla çözmekte olduklarını ve çözüldüğünde göndereceklerini yazmışlar. İçerikler geldiğinde görülecektir ki mesaj içeriklerinde silahlı terör örgütü suçu kapsamı içerisinde tek bir ibare bile yoktur.
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM şube bir ağır ceza mahkemesine gönderdiği cevabı yazıda;
" Bylock kullanıcılarına ait isim listeleri, mail, mesaj, konuşma dökümleri, programın teknik detayları vb. veriler konusunda Daire Başkanlığı koordinesinde yürütülen çatışmalara devam edilmekte olup, tamamlandıktan sonra ivedilikle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinden ilgili cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderileceğinden, bu konuyla ilgili taleplere cevap verilmeyecektir” talimat gereği Şube Müdürlüğümüzce yapılan sorgulamalarda ilgi sayılı yazıda belirtilen maddeleri içerir nitelikte bilgi ve belge bulunmadığından gerekli cevap verilememiştir.”
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM şube açıkça bylock içeriklerini çözümleyeceklerini ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla başsavcılıklara gönderileceğini açıklamıştır. Bu açıklamadan sonra bütün ağır ceza mahkemeleri bylock çözümlerini beklemek durumdadır.
Bylock mesaj içeriklerinin çözüleceği doğru mudur? Bekleyip göreceğiz.
Gelinen aşamada bylock içerikleri bekleneceğine göre sanıkların önünde iki seçenek vardır.
1-Bylocku FETÖ/PDY silahlı terör örgütü kapsamı içerisinde kullananlar susma hakkını kullanabilirler,
2-Bylock içerikleri FETÖ/PDY silahlı terör örgütü suçu ile ilgili olmayanlar iddiayı kabul edebilirler.
Diğer sanıklar
Bank Asya, sendika, derneklerle ilişki, yapıya ait işyerlerinde çalışma v. s gibi deliller hiyerarşi, devamlılık, yoğunluk ve çeşitlilik kavramları ile açıklanmadığı sürece FETÖ/PDY silahlı örgüt suçunun kesin delili değildir. Bu durumda olanlar için de iki seçenek mevcuttur;
1-FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün anayasal düzeni değiştirme, hükümeti devirme, TBMM’ni ortadan kaldırma amaçlarını bilerek ve isteyerek örgüt faaliyetleri içerisinde yer alanların bu eylemleri süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik arz ediyorsa susma hakkını kullanmak,
2-Aksi durumda eylemleri kabul edip FETÖ/PDY silahlı örgüt suçunu işlemediklerini savunmasını yapmaktır.
Tutuklu, tutuksuz sanıklar bu tercihleri mutlaka avukatlarının kontrolünde yapmalıdırlar.
Sonuç olarak biz hukukçular avukatlık yemini doğrultusunda sadece ve sadece adil yargılanma hakkını tavizsiz savunmak durumundayız. Biz FETÖ/PDY davaları ile ilgili bir durum tespiti yaptık, tercih sanıklarındır.
AV.Rahmi Ofluoğlu
BİZ HUKUK