Yazar:Özgür ŞAHAN*
Yaklaşım / Haziran 2011 / Sayı: 222
 
I- GİRİŞ
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiş olan haksız çıkma zammının Anayasa’ya aykırı olup olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu görüşünde olanlar; bu görüşlerini, böyle bir düzenlemenin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının önünde ciddi bir tehdit olduğuna dayandırmaktadır.
Konu, görülmekte olan davalarla ilgili olarak bazı vergi mahkemeleri tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşındı ve Anayasa Mahkemesi düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verdi. Bu yazımızda bu karar değerlendirilecektir.
II- HAKSIZ ÇIKMA ZAMMI NEDİR?
Haksız çıkma zammı, 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre;
“Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.
Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde itiraz edilmemiş sayılır.
İtiraz komisyonu bu itirazları en geç 7 gün içinde karara bağlamak mecburiyetindedir.
İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir…”
Bu düzenlemenin özel hukuktaki karşılığı, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin ilk fıkrasında düzenlenmiş “icra inkâr tazminatıdır.” Aynı mantık izlerini taşımasına rağmen İİK’daki düzenleme oldukça farklıdır. Bu düzenlemeye göre;
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.”
III- ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASI VE KARAR
Haksız çıkma zammının Anayasa’ya aykırılık iddiası İstanbul 2. Vergi Mahkemesi ve Eskişehir 1. Vergi Mahkemesi tarafından ciddi bulunarak; düzenlemenin, Anayasa’nın 2, 36 ve 125. maddeleri(1) yönünden incelenmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu E. 2009/83, K. 2011/29 sayılı Kararla(2) düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına “oybirliğiyle” karar verdi. Mahkeme’nin gerekçesi ise şu şekilde özetlenebilir:
Kamu alacağını ödemekle yükümlü olan borçlunun, bu alacak ile ilgili ödeme emri çıkartılması aşamasına gelmeden alacağın esasına ilişkin yargı mercilerine başvurma hakkı bulunmaktadır. Özel yasasında hüküm bulunan hâllerde ödeme vadesinde, yoksa 6183 sayılı Yasa’nın 37. maddesine göre tebliğden itibaren bir aylık süre içinde yargı yerlerine başvurarak kamu alacağının esası dava konusu edilebilecektir. Ödeme emri çıkartılmadan önce kamu alacağının esasına ilişkin hukuki sakatlıkla ilgili iddiaların borçlunun talep etmesi hâlinde yargı denetiminden geçtiği ya da borçlu dava yoluna gitmeye gerek görmediği için itirazsız kesinleşmiş olduğu açıktır. 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinin birinci fıkrasına göre bu aşamada ödeme emrine itiraz hâlinde mahkeme davayı sırf tahsile ilişkin olarak, böyle bir borcun olmadığı, borcun kısmen ödendiği ve borcun zamanaşımına uğradığı nedenleriyle sınırlı olarak inceleyebilecektir.
İtiraz konusu kural, kamu alacakları için özel bir takip ve tahsil esasını düzenleyen 6183 sayılı Yasa’nın öngördüğü süratli ve etkin takip ve tahsilatın sağlanmasına yöneliktir. Öte yandan bireylerin idarenin faaliyetlerine karşı korunması, adaletin sağlanması ve hukuk devleti ilkesinin geçerli olabilmesi için idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tâbi olması gerekmektedir. İtiraz konusu kural ile ödeme emrine karşı itirazın reddi durumunda haksız çıkma tazminatı koşulu bulunmakla birlikte idarenin yapmış olduğu işlemler yargı denetimi kapsamındadır. Kamu borçlusu ödeme emrinin tebliğinden önce kamu alacağının esası hakkında yargı yoluna başvurabileceği gibi, itiraz konusu kural ile ödeme emrinin tebliğinden sonra da tahsile ilişkin olarak dava açabilme olanağına sahiptir. Ayrıca, kişilerin davacı veya davalı olarak, yargı mercileri önünde sahip oldukları anayasal haklar engellenmemiş; idari bir işlem niteliğinde olan kamu alacağı ile ilgili ödeme emrine karşı yargı yolu kapatılmamış; mahkemeler, bu işlemlerle ilgili açılmış olan davaları inceleyerek gerekli kararları vermekten alıkonulmamıştır. Bu nedenle kuralın hak arama özgürlüğünü engelleyen bir yönü bulunmamaktadır.”
IV- SONUÇ
Haksız çıkma zammına ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi incelendiğinde, karardaki argümanlara katılmamak mümkün değil. Kişiyi borçlandırıcı nitelikteki işlemlerin tahsil aşamasına gelmeden önce de dava konusu edilmesi mümkündür. Üstelik bu aşamada dava açılması, herhangi bir ek külfet de ortaya çıkarmadığı gibi genellikle yürütme de kendiliğinden durmaktadır. Dolayısıyla, bu aşamada dava açmayan ya da açtığı davayı kaybeden bir kimsenin ödeme emrine karşı açtığı dava, genellikle sonuçsuz kalacak; yargı organları açısından gereksiz iş yükü ortaya çıkaracaktır.
Bununla beraber, ödeme emri noktası gelmeden önceki aşamalarda yapılan usulsüz işlemlerle borcun kâğıt üzerinde kesinleştiği durumlar için aynı yaklaşımın kabul edilmesi mümkün değildir.
Örneğin, bir vergi mükellefi adresinden hiç ayrılmamasına rağmen ilanen tebligatla borcun kesinleştirilmesi ve sonrasında ödeme emri tebliğ edilmesi halinde, bu mükellefin ilk aşamada idari işlemin hukuka uygunluğunu denetlettirme hakkı elinden alınmış olmaktadır. Böyle bir durumda, mükellef ödeme emrine karşı dava açtığında risk almak zorunda kalmaktadır.
Görüldüğü gibi, ödeme emri aşamasından önce yargıya başvurma hakkının kullanılabileceği yönündeki gerekçe, her durumda öne sürülememektedir. Belirttiğimiz istisnai durumlar dışında, kararın isabetli olduğunu söylemek mümkündür.
*          Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İİBF, Maliye Bölümü
(1)         Madde 2- “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
             Madde 36- “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
             Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
             Madde 125 - “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”
(2)         14.05.2011 tarih ve 27934 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.